Kamyon kasası ve seyahat güvenliği

Geçtiğimiz günlerde Manisa’da bir trafik kazası meydana geldi. Bir kamyonun, şerit ihlali yapan bir süt tankeriyle çarpışması sonucu 15 kişi öldü.


Kazanın çok trajik ayrıntıları var. Ölen 15 kişinin 13’ü kadındı. Hepsi anne, biri 3 aylık yeni evli bir hamileydi. Kiminin dört çocuğu annesiz kaldı. Kiminin hem kızı, hem karısı kazada öldü. Ölenlerin hepsi aynı köyden ve çoğu birbiriyle akraba olmaları sebebiyle pek çok ailede birden fazla kayıp yaşandı.


Bir de Türkiye şartlarında sıradanlaşmış ayrıntılar... Bu kişiler, asma yaprağı toplamaya giden tarım işçileriydi. Günde 40-50 lira yevmiye için kamyon kasasına doluşturulmuş, şehirler arası yolda o şekilde taşınıyorlardı. Aynı yolda 16 ayda toplam 20 kişi ölmüştü.


Bu tür ayrıntılara alışığız biz. İstanbul’un biraz dışına çıkın –ki bazen onu bile yapmaya gerek yok- kamyonun arkasına doluşan, traktörün römorkunda balık istifi seyahat eden bir dolu insan görürsünüz. Yollar dardır, engebelidir, hatalıdır ve öyle de olmaya devam eder. Aynı yolda üst üste kazalar yaşanır, defalarca insanlar ölür ya da yaralanır ancak devran döner.


Kimse bu konuda bir şey yapmaz. Siz hiç kasasında insan taşıyan seyir halindeki bir kamyonun trafik ekiplerince durdurulduğunu gördünüz mü? Sürat yapan tatilcileri radara takıp onlara ceza kesen (ya da kesmeyip o miktarı cebine indiren) trafik ekipleri, söz konusu kamyon insan taşınması olunca önünden geçen aracı seyre dalar. Çünkü, tıpkı Soma’daki maden faciasında ölen 301 kişinin ardından söylendiği gibi, tarım işçilerinin kamyon kasasında taşınması ve olası bir kazada ölmeleri işin ‘fıtratında var’dır.


Ancak bu ülkede insanların eşya gibi taşınması sadece tarım işçilerine özgü bir şey değil. Seyahat güvenliği bu ülkede birçok konuda olduğu gibi ‘-mış gibi’ kalan bir kavram. 2010 yılında TBMM’de bir kanun geçirildi. Özel otomobillerde seyahat eden çocuk yolcuların oto koltuğunda seyahat etmesi zorunlu hale getirildi. Çocuk yolcuların oto koltuğunda taşınmadığı araçlara para cezası kesilmesi öngörüldü. Oysa gün geçmiyor ki arka koltukta karpuz gibi, ya da ön koltukta annesinin kucağında ya da yolcu koltuğunda taşınan çocuk yolcu görmeyelim. Kamyon kasasında insan taşıyanlar ülkesinde özel otomobilde çocuk yolcunun koltuksuz taşınması elbette kimseye dert olmuyor. Kimse bu konuda bir şey yapmıyor.


Seyahat güvenliği bu ülkede kimsenin önceliği değil. 40-50 lira yevmiye için kamyon kasasına doldurulan işçilerden, o işçilerin birkaç günlük yevmiyesini düşünmeden bir yemekte harcayabilen insanlara kadar hemen herkes, söz konusu arabada seyahat olunca aynı şekilde hareket ediyor: ‘Bir şey olmaz’. Oysa oldu mu geri dönüşü olmuyor.


Türkiye’de oto koltuğu kullanımı oranları oldukça düşük. Ne kadar düşük, bilinmiyor çünkü bu konuda yapılmış bir araştırma yok. Emniyet kemeri kullanımı ise zorunlu olduğu ilk yıllara göre oldukça arttıysa da hala gelişmiş ülkelerin çok çok gerisinde... O kadar gerisinde ki, taksi şoförlerinin emniyet kemeri takmadıkları zaman bağıran alarmı susturmak üzere sadece toka kısmını takmaları ya da kemeri arkadan takip üzerine oturmaları olağan bir uygulama...


Yerli oto üretiminin yapılmadığı, oto koltuğu ürünlerinin ithal edildiği bu ülkede geçtiğimiz günlerde yapılan bir mevzuat değişikliğiyle ithal ürünlere bir de vergi zammı getirildi. Artık Çin’de üretilen (ki piyasadaki oto koltuklarının büyük kısmı Avrupa’dan ithal edilmesine rağmen Çin’de üretiliyor) oto koltuklarına yüzde 50 ila 80 arası ek vergi uygulanacak. Böylelikle oto koltuğunu lüks gören, almak için bütçesini zorlamak zorunda kalan ya da alabilecek durumda olmasına rağmen ‘onu alacağıma üç beş kuruş cezasını öderim’ diyenlere böyle bir ürün satın almamak için bir mazeret daha sunulacak.


Gönül isterdi devlet, oto koltuğu kullanımını arttırmak için kullanıcılara teşvik versin. ‘En az üç, o da yetmez beş çocuk’ söyleminin resmi olmayan bir devlet politikası haline getirildiği ülkede o çocukların seyahat sırasında güvenli taşınmaları için adımlar atsın. Yerli üretimi teşvik etsin, kalite denetim birimleri kursun, trafik ekiplerini kullanımı denetlemek için harekete geçirsin. Ulaştırma Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı el ele versin, bu konuda bilinçlendirme kampanyaları yapılsın. Okullarda trafik haftasında çocuklara karşıdan karşıya geçmek için yaya kaldırımını kullanmanın önemi kadar, arabada seyahat ederken emniyet kemeri ve oto koltuğu kullanmanın zorunluluğu da anlatılsın.


Ancak ne yazık ki bunların hepsi boş temenniler olmanın ötesine geçmez bu ülkede... Çünkü önlenebilir bir maden kazasındaki yüzlerce ölümü ‘fıtrat’ olarak görenler, ‘en az üç çocuk’ siparişi vermeye devam ederken, o çocukların ne koşullarda büyüyeceğini önemsemez, kamyon kasasında taşınmalarına razı gelirler.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.