Anne olmanın dayanılmaz ağırlığı

Eşimle ev işi ve çocukların sorumluluğunu bölüşen bir çiftiz. Geçenlerde bir haber okumuştum, babaların %97’sinin ev işlerine ortak olmadığını, %72’sinin çocuklarıyla oyun oynamadığını söylüyordu. Benim eşim her iki konuda da azınlıkta; popüler bir tabirle çocuk da bakar, kariyer de yapar.


Ama bu demek değil ki ben ev işi ve özellikle de çocuk bakımında birincil sorumlu kişi değilim.


Bir başka okuduğum haber ise, en ‘modern’, en ‘Batılı’ çiftlerin bile iş bölümü ve sorumluluk dengesi söz konusu olduğunda adil olamadıklarını, bu işi hakkını vererek yapan tek çiftlerin eşcinsel çiftler olduğunu anlatıyordu. Sebebi ise bu ilişkilerin cinsiyet rollerine göre tanımlanmamasıymış.

İki oğlum var, cinsiyetini henüz bilmediğimiz üçüncü bebeğim yolda ve bir yandan kız olsun isterken, bir yandan kız olması halinde ona farklı davranır mıyım, ondan farklı beklentilerim olur mu diye düşünmeden edemiyorum. Her ne kadar oğullarımı evdeki işlere ortak etsem, mutfağın toplanmasından çamaşırların asılmasına kadar işe koşsam da, bir noktada ‘erkektir yapar (ya da yapmaz)’ diye bırakıveriyorum sanki bazen...


Ya da ben onlara uyum sağlıyorum. Evimiz genelde dağınıktır bizim. Dağınık demeyeyim de, düzensizdir. Düzensizdir evimiz, çünkü düzeni benden başka dert eden yoktur. Benden başka herkes hayatından memnundur. O düzensizlik de sadece bana batar. Hal böyle olunca, ben 1-3-5 toplayıp da evin yeniden dağılıp her seferinde kendim topladığımı gördükçe ipin ucunu bıraktım. Benim de bir hayatım var, bir; zorla güzellik (bu durumda düzen) olmaz, iki.


Ama şimdi diyorum ki acaba kız olsalardı daha mı çok öğretirdim onlara düzeni nizamı? Daha mı çok uğraşırdım? Ya onlar, daha mı kolay kabullenirlerdi birçok şeyi? Yoksa ben de bilinçaltıma kodlanan cinsiyet rollerine mi yenik düşüyorum?


O mu bu mu bilmem; bildiğim, anne olarak günlük hayatımda endişe ettiğim konuların yüzde 20’si benim ev işine ve çocuk bakımına dahil olan kocamı anca endişelendiriyor, o da belki. Evde olduğu anlarda her şeye ortak olan baba kişisi, işteyken aklını da, kalbini de işe götürüyor. Çocuğun yarınki resim dersi için graınpon kağıdı alması gerektiği, ayağına küçülen ayakkabısı için alışverişe çıkılması gerektiği, hafta sonu gideceği doğum günü partisi için hediye alınması gerektiği babayı hiç ama hiç ilgilendirmiyor.


Türkiye’nin çarpık eğitim sisteminde çocuğu yarış atı yapmamak için en uygun (ve ne tür bir) okul arayışında olunması gerektiği babayı endişelendirmiyor örneğin. Anne de baba da çalışıyor olsalar da, yaz tatili yaklaşırken çocukların hangi okula gideceğini anne araştırıp buluyor. Baba, bu tür ‘küçük’ konulardan ziyade, nihai kararların verilmesi gereken ‘ciddi’ konularda olaya dahil oluyor, çünkü anne o zamana kadar her türlü araştırmayı yapmış, verileri babanın önüne koymuş oluyor.


Tıpkı ek gıdaya geçileceği zaman meyvelerle mi sebzelerle mi başlanmasının daha doğru olacağının, ya da uyku eğitimini hangi ayda vermenin daha iyi olacağının, tuvalet eğitiminin ne şekilde kotarılacağının annenin ilgi ve bilgi alanına girmesi, babanın ise bu tür konularda ‘bilgilendirilen’ kişi olmakla kalması gibi.


Burada ne babalara parmak sallamaya çalışıyor, ne de anneleri mağdur pozisyonunda konumlandırmaya uğraşıyorum. Sistem böyle gelmiş, böyle gidiyor ve evet, ufak da olsa değişimi başlatmış olmakta birlikte, anne olmanın dayanılmaz ağırlığını omuzlarımızda taşımaya devam ediyoruz.


Tüm babaların, babalık yapanların, kendini baba hissedenlerin yaklaşan Babalar Günü kutlu olsun.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.