Bir devrin sonu

Yaklaşık iki senedir Moda’da yaşıyorum ama dışarıdan baksanız doğma büyüme Modalıyım, öyle bir havalar bir şeyler... Burası insanı öyle yapıyor.


Çok güzel bir yer Moda, çok daha güzelmiş eskiden ve öyle de kalabilirmiş. İlk taşındığımızda gittiğim bir kasap, ‘Bu sokakta tek bir taş bina yoktu’ demişti, hep ahşap konaklar varmış geçmişte... Şimdi de görüyorsunuz izlerini zaten, kalanlar ya terk edilmiş metruk binalar, ya da kafeye dönüştürülmüş, üzerinde cıngıl cıngıl levhalar yanan eğlence yerleri olmuş. Benim bildiğim iki üç tane var hala konut olan...


Malumunuz, İstanbul büyük bir dönüşüm içinde... Kentsel dönüşüm altında koca bir şantiyeye dönmüş durumda şehir. Şantiye-i İstanbul. Öyle bir şantiye ki şehrin kimi yerlerinde hafriyat kamyonlarından bırak araba kullanmayı, yürünmüyor bile. Kaldırımlar iptal. Yollar zaten iptal. Neymiş, kentsel dönüşüyormuşuz.


‘Rantsal dönüşüm’ olmasın o? Depreme karşı güçlendirme projelerini anladık da, bir şehrin kültürel değerlerini, geçmişini yok sayarcasına dönüştürüyor ve bu dönüşümü kendi cebinizi doldurmak için kullanıyorsanız orada tarihe, kültüre büyük ihanet içindesiniz demek değil midir? İstiklal Caddesi’nde kapatılan onca kültürel değerden Rebul eczanesinin AKP seçim bürosuna dönüşmüş olması bu ihanetin son örneklerindendir.


Moda da bu dönüşümden nasibini alıyor. Buradaki dönüşüm biraz daha estetik, biraz daha, nasıl desek, göze hitap eden cinsten... Moda’nın eski esnafları, son zamanlarda geçirilen ve mal sahibine 10 yıllık kiracıyı çıkarabilme özgürlüğü veren yasadan sonra yıllardır çalıştırdıkları dükkanlarını tek tek kapatmak zorunda kalıyorlar. Çünkü o dükkanlar çok daha fazla bir kiraya yeni kiracılara veriliyor.


Eski terziler, çerçeveciler, antikacılar kapanıyor; yerlerini kahveciler, kafeler alıyor. İşte işin ‘göze hitap eden’ kısmı da buraya devreye giriyor. Moda’da pıtrak gibi açılan kafelerin olumlu bir yanı, hemen hepsinin bağımsız işletmeler olması. Kimi birbirine benzeyen, kimi özgün dekorlarla, günün hemen her saatinde hizmet veren bu kafelerin hemen hepsinde kahve, kiminde ev yapımı tatlılar, bazılarında organik ekmek, bir kısmında da el işi ürünlerine rastlayabiliyorsunuz. Girip içeride işinizi yapabiliyor –çoğunda müziği kıstırmak zorunda kalsanız da- arkadaşlarınızla buluşabiliyor, sohbet edebiliyorsunuz.


Bir yandan Moda’ya daha kaç tane kafe açılabilir ve bunların kaçı gerçekten ayakta durabilir diye düşünüyor insan... Yine de, hepsinin yolu açık olsun.


Bu kafelerden biri bizim sokağın başında açıldı geçenlerde... Onlar bilmez ama ben tepkiliydim o kafeye... Tepkili olmamın sebebi o kafenin yerinde daha önceden 25 senelik bir kırtasiyenin olmasıydı. Mal sahibi 25 senelik kiracısını çıkarmış, yerine çok daha fazla gelir getirecek olan bir kiracı almıştı. Yani aslında yeni kiracıların bir suçu yoktu, benimkisi biraz fare dağa küsmüş misaliydi...


Meg Ryan’la Tom Hanks’in oynadığı "You’ve Got Mail" filmi benim bu dünyada en sevdiğim filmlerden biridir. Ne zaman canım sıkılsa ya da mutlu olmak istesem onu seyrederim. Yine geçenlerde seyrettiğimde, Meg Ryan’la birlikte dükkanına ağladığımda sokağın başındaki o eski kırtasiye ve onun yerine açılan bu kafe geldi aklıma... Hani Meg Ryan dükkanı kapattıktan sonra Fox Bookstore’a girer, dolaşır ya... Güzel de bir yer olmuştur, ama kendi küçük, emek emek inşa ettiği dükkanın havası yoktur. İnsanlara güzel vakit geçirecekleri bir yer yaratılmıştır, yeni dünyanın standartlarında...


Artık nasıl etkilendiysem yine filmden, birkaç gün sonra o kafede buldum kendimi... Sanki barışmak istermişim gibi... Ne de güzel bir yerdi, içeride bağımsız bir sergi vardı hatta. Serginin sahibi oradaydı, çikolata ikram etti bana... ‘Çocuklarıma da göstermeliyim bu işleri’ diyerek ayrıldım oradan... Oraya gitmememde zaten hiçbir suçu olmayan insanları affetmiştim.


Yine birkaç gün sonra bir haber okudum New York Times’da. New York’un meşhur Beşinci Caddesi’ndeki, 145 yıllık oyuncak mağazası FAO Schwartz kapılarını kapatıyordu. Artan kira maliyetiyle daha fazla baş edemeyen bu mağaza, New York’un başka bir yerinde daha uygun bir yer bulana kadar hizmet vermeyecekti...


Şehirlerin de bir döngüsü var... Şehirler de –içlerindeki insanlar gibi, onlar kadar, onlar yüzünden- bir çeşit canlı organizmalar... Ve bu dönüşüm içinde, bazen 25 senelik kırtasiyeler, bazen de 145 yıllık dükkanlar ayakta duramıyorlar. Kapitalizm canavarı mıdır, yoksa devran döngüsü müdür, bilinmez... Ancak bilinen şu ki, her kapı kapandığında, birileri için bir devrin sonu geliyor.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir cok begendim. modayi bilmem ama istiklal cad. ıcin gercekten uzulerek katiliyorum. artik o eski keyifli havasi yok maalesef. kaleminize saglik.
    CEVAPLA
  • Misafir kıymetli modalılar, rıhtımdaki ucuz kırtasiyeler yerine ... kırtasıyeden alsalardı, kapanmazdı.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.