Eğrisi, doğrusu…
Kırmızı ışıkta, arabanın içinde duruyoruz. Önde anne-baba, arkada iki çocuk bekliyoruz. Çocuklar oto koltuğunda oturuyorlar, ellerinde oyuncakları... Birden bir kız çocuğu yaklaşıyor, uzun saçları birbirine girmiş, üstü toz içinde... Ayaklarında ona büyük gelen şıpadak terlikler...
Elindeki selpak paketini uzatıyor. Henüz 10 dakika önce durduğumuz diğer kırmızı ışıktaki bir başka çocuktan almıştım, bu sefer reddediyorum.
Çocuklarıma dönüp ‘İşte bu yüzden her şeyinizin kıymetini bilmelisiniz’ diyorum. ‘Sizin sahip olduklarınızın hiçbirine sahip olmayan çocuklar var.’
Çocuklarım soruyorlar: Oyuncakları yok mu? Yok. Yatakları? Yok. Odaları bile yok. Yemek bulamıyorlar bazen. İşte bu yüzden tabaklarınızdaki yemekleri dökmemelisiniz.
Ben bu filmi daha önce görmüştüm. Çocukken, bamya yemek istemediğimde, patlıcana burun kıvırdığımda, tabağımda yemek arttırdığımda Afrika’daki aç çocukları hatırlatırdı annem bana...
Pedagojik olarak yanlış olabilir belki bu davranış. Afrikada’ki çocuğun açlığını, Suriye’den gelen çocuğun yaşadığı zorluğu aynı yaşta bir başka çocuğa yıkmak... En azından gözüne sokmak doğru değil belki... Ama işin pedagojisini düşünecek halde değilim artık... Beyoğlu’nun ortasında biz ailecek, el ele gezerken bizim gibi bir başka dört kişilik aile savaştan kaçıp geldiği, dilini bilmediği bir ülkede mendil açıp dileniyorsa, çocuğumu oynaması için götürdüğüm oyun parkında onun yaşında bir başka çocuk selpak satıyorsa eğer, ben bu durumu pedagojiyle açıklayamıyorum. Bir şeyler çok, çok yanlış burada...
İstanbul uçların şehri... En lüks evler, gecekondulara komşu... Şimdi o lüks rezidanslardan birinde 10 işçi, 10 insan, 10 baba-abi-kardeş-anne kuzusu öldü. Yarın öbür gün, aslında deprem toplanma alanı olarak kalması gereken bu yerde üç kule halinde yükselen o rezidanslardaki lüks yaşamdan istifade etmek için milyonlarca lira ödeyecek insanlar... Bu sefer düşmeyeceği garanti edilen asansörlerde 32. kattaki lüks evlerine çıkacak, oradan İstanbul’un güzelim manzarasına bakacaklar...
Bunu neyle açıklamalı bilmiyorum. İster kapitalizm de, insanlar doyumsuz de, ne dersen de, bulamıyorum. Çocuğum parkta oynarken, onunla oynaması gereken bir başka çocuk çıplak ayakla yanıma yaklaştığında ben ne ona nasıl davranacağımı, ne kendi çocuğuma bu durumu nasıl izah edeceğimi bilemiyorum.
Teoride bütün insanlar eşit ama pratikte gerçekten de bazıları daha eşit. Hayatın acı dengesizliğini çocuklarıma neyle açıklayacağımı, eşitsizliklerin giderek daha da normalleştiği bir dünyada eğrisini doğrusunu nasıl anlatacağımı bilmiyorum.
Bildiğim, gerçekten de biz büyüdük ve kirlendi dünya...
YORUMLAR