Bu aralar ölümle doluyum...


Ölüm her ne kadar zihinde ve kalpte kabul bulsa da enerji olarak ağır bir gerçeklik…


Kabul olsa da benlikte, ölümle en yakın temas edene yoldaş da olunsa ölümle yoğrulmak bir süre sonra insanın içinden çıkmayı bekleyen bir enerji yoğunluğuna dönüşüyor. Elbette bugüne kadar kendinde biriken tüm ölümlerle birlikte...


Bazen de insan, tüm aurasını ölümle kaplı gibi hissediyor. Sanki simsiyah bir kılıf...

"Beden kayıt tutar" diyor Amerikalı ünlü psikiyatrist, Bessel van del Kolk, kitabında.

Ölümle doluluğumuz bazen kendi hayat hikâyemizdeki ölümlerden…

Bazen yanı başımızda olanlardan…

Bazen de içimizde doğamadan ölenlerden...

Bu, hafızamızdaki çocuk da olabilir. Zihinden bağımsız olan çocuksu yaratıcılık değil, hafızamızda bir yerlerde takılı kalmış çocukluk halimiz…

Yaşanmamış gençlik, yaşanamayan hayat da olabilir zihinde büyütülen…


Ölmüşlerin ölmüşlüğü hep bizimle… Belki de karma borçlarını ödeme zamanıdır, o ne demekse bilmiyorum. Henüz araştırmadım, zihnimi doyuracak binbir kaynağın peşine düşemedim ama karma denen şeyi iliklerime kadar hissediyorum. Belki de ölmüşlerin ölümlerini bile idrak etmeye fırsat bulamayışları, tutamadıkları geçmiş yasları ve acıları, hayal edip yaşayamadıkları hayatlarıdır bizde biriken. Kim bilir?


Yaratıcının akla hayale sığmayan sayıda ve formda tezahürleri olarak tüm kâinatı oluşturuyoruz. Hepimiz, hep birlikte.


Her şey form değiştiriyor ve ölenler de farklı formlarda aslında "ölmüş" olarak değil, farklı varlıklar olarak devam ediyor.

Bedende gömülü bir acı, biriken bir yoğunluk olarak taşımamak gerek ölümü. Çabayı bir yerden başlatmak gerek.

Belki de yakıp, kara dumanını göğe savurup, küllerini kullanmak gerek.

Ruhların kılıfları, somut suretler halinde üzerimizde sürekli değişirken, bu dönüşüm oyununda ölümlere form vererek habis haline gelmelerini belki bir nebze önlemeli. Belki bir kısmı gözyaşıyla form bulur. Katıla katıla ağlarken ses olur. Belki yazı-çizi olur, her türlüsünden sanat olur. Kâinatın kendisi de zaten bir sanat... Form verince belki ölüm, bir beyaz güvercin olur.


Ben ölümle bu kadar doluyken, artık bir an geldi ki midemle boğazım arasında gidip gelen, oradan başıma doğru gezinen, zihnime uğradıkça daha da beslenip bedenime geri dönen karanlıkla artık duramaz hale geldim. İçinde rahatlıkla durabildiğim bir ortamda, o anda inemeyeceğim metroda, gitmem gereken yolda git gide boğuluyordum. Gitmem gereken yolda…


Kapı açıldı ve annesinin kucağında metroya binebilecek en küçük bebek içeri girdi. Tam yanımda durdular ve bebekle göz göze geldik. Onun saf varlık hali enerji alanıma katılınca, hayatı idrak ettim. Hali hazırda yaşıyor olduğumu... Filizlerin yeşermesi geldi gözümün önüne. Halen hayatta olduğumu ve yolun devam ettiğini tüm hücrelerimle hissettim. Fiziksel formumu oluşturmak için bir araya gelen tüm yaşam formlarıyla... Duyduğum ve bildiğim kadarıyla, atomlar ve atomaltı parçacıklarıyla… Bilimin şimdilik bildiği… Fiziksel dünyada bu kadar fiziksel yoğunlukta bir varlık olma aşamasında isem halen, fizik bedenli bir varlıksam, bunu bir hediye gibi kabul etmeye ve kabulümü fiziksel formlara getirmeye niyet ettim. Mana ile yoğrulurken madde ile barıştım.


Astrologlar, Boğa dolunayı ile derinlerden yüzeye çıkıp maddeler dünyasını daha çok hissedeceğimizden bahsediyor. Bebeğin metroda yanımda durarak bahsettiği gibi... Durarak… Bahsettiği… gibi… Astrologların, bilim insanlarının, hikâye anlatıcıların ve aslında tüm yaratılanların hediyeleri, bende böyle algılanıyor. Algımı idrake vardırmaya, idraki yaşama yaymaya niyet ediyorum.


Büyükbabam öldüğü zaman, başucunda "Cennet ve Cehennem" isimli bir kitap vardı. Bir varmış, bir yokmuş... Aslında her şey kocaman bir kainatın içinde bir aradaymış...

O zaman maddeyi kullanma ve dönüşüme katma zamanı! Bugüne kadar bohçama dolanlarla, dünyada varlık bulan her şeye teşekkür ederek, hepsinin tadına vararak, doya doya özümseyerek... Bugüne kadar farklı idrakleriyle hediyelerini bırakmış, varlığımıza ölüm katılır ve karışırken yaşam da katmış, harcımızı sanatıyla karmış herkese, sanatıyla her an ibret veren, yaşam veren yaratıcımıza teşekkürle… Halen hayatta olduğu için kibre ve şımarıklığa kapılarak veya ölüm korkusuyla şuursuzluk hallerine düşerek değil. Bugüne kadar yaratılmış her şeyin halen hayatta olduğunu bilerek, bilmediğimiz çok şey olduğunu hatırlayarak, yaşama görevini yerine getirerek… Tüm varoluş hikâyelerine selam göndererek… Şifa niyetiyle… Teslimiyetle…



Senem Tahmaz

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.