“Bu İstanbul şehrine, her şeyden önce bir tiyatro binası lazım. Bu bina mezbahadan, halden, köprüden, hastaneden hatta mektepten daha ehem. Bu binayı yaptırma kuvveti haiz makam hangisiyse ona hitap ediyorum ve diyorum ki tiyatro istiyoruz efendim, bir tiyatro...” Çağdaş Türk tiyatrosunun kurucusu Muhsin Ertuğrul, 1931’de yazmış bu satırları. Yıl 2017, hâlâ kanayan yaramız salon sıkıntısı. Kapatılan ve kaderine terk edilen sahneler de cabası... Muhsin Ertuğrul’un çağrısına kulak verenler de var elbet. Kimler mi? Tabii ki meslektaşları, tiyatro insanları...


Bu insanlardan Şevket Çoruh, 27 Mart 2015’te, bundan 2 sene önceki Dünya Tiyatro Günü’nde Kadıköy Bahariye’deki tapusunda ‘tiyatro binası’ ibaresi bulunan bir mekânı satın aldı ve maddi-manevi varını yoğunu ortaya koyarak ‘Baba Sahne’ adıyla yeniden yarattı.


Yolculuk zamanı geldi, iyi ki!

2015’in temmuz ayında kendisiyle buluştuğumda, inşaat halinde olan Baba Sahne’nin isminin nereden geldiğini şöyle özetlemişti Çoruh: “Kime güveniyorsun diye sorulduğunda ‘Babama’ denir ya; bu sahne de bizim babamız olacak. Türkiye’de tiyatro yapıyorsanız yetim kalmaya mahkûmsunuz. Bir anda salonunuzu elinizden alırlar. Baba Sahne kimseyi yetim bırakmayacak.” O dönemde Çoruh’un Baba Sahne’yi kurmak için klasik otomobillerini satıyor olması çok konuşuluyordu. Konu buna geldiğinde ünlü oyuncu, “Ben şoför çocuğuyum, klasik otomobillerimin olması hayalimdi. Aldık o otomobilleri, gezdik, güzel hatıralar biriktirdik. Şimdi seyircilerle başka yolculuklara çıkma zamanı...” demişti. Nihayet o yolculuklara çıkma zamanı geldi; Baba Sahne dün, yani Çoruh’un ustası, sevgili Savaş Dinçel’in 75. doğum gününde açıldı. Bende bir bayram havası... Şevket Çoruh’a ve emeği geçen tüm yol arkadaşlarına teşekkürlerimle! İyi ki doğdun Baba Sahne!


-Burası inşaat halindeyken size yönelttiğim ilk soruyla başlamak istiyorum yine; neden Baba Sahne?

‘Baba’, sahnemizin girişine de yazdığımız gibi kızan, karışan, sinirlendiren, koruyan, sarılan, özlenen, manası yokluğunda daha çok anlaşılan kişi anlamına geliyor. Yine tiyatronun girişinde bize yuva olacak bu yerin asıl sahiplerinin yani bizi etkileyen, başımızda duran ustalarımızın fotoğrafları var. Baba Sahne adını Türkiye’de tiyatro yapan, bizim görebildiğimiz ve henüz yıkılmamış tiyatrolara babalık eden kadın-erkek tüm ustalarımıza saygımızdan alıyor. Bir aktörü öksüz bırakmayacak tek şey sahnesidir. Baba Sahne de kimseyi öksüz bırakmayacak.


-İnşaat 2 yıl sürdü. Uzun olduğu kadar zor bir süreç miydi?

2 sene içinde Türkiye’de yapılan inşaatları düşününce, bizim fındık kabuğu kadar bir tiyatroyu nasıl yapamadığımızı çok düşündüm. 4 köprü, 7 metro inşaatı bitti, binlerce TOKİ evi bitmiştir belki. Çok büyük inşaat firmaları muhteşem binalar yapmıştır. Biz 1967’de açılan bu avuç içi kadar tiyatroyu yenilemek için 2 yıl uğraştık. Hem zor hem de inşaatçı olmadığımız için çok iyi anlamadığımız bir süreçti. 2 sene içinde hayat bize bir tiyatro inşaatının nasıl yapılacağını, nasıl meşakkatli olduğunu gösterdi. Ferhan Abi’ye (Şensoy) Ses Tiyatrosu için tekrar tekrar şükranlarımızı sunmamız, gidip elini öpmemiz gerektiğini anladık. İnsana çok korkutucu geliyor, Ferhan Abi olmasaydı, Ses Tiyatrosu bugüne kalır mıydı acaba? Elimizde avucumuzda geçmişten kalan sayılı tiyatro var. O tiyatroların da başka şeye dönüşmemesi için ben tapusunda ‘tiyatro binası’ ibaresi bulunan bu binayı bir işadamından teğet geçerek satın aldım. Bu tiyatro, hiçbir kurum ve kuruluştan destek alınarak yapılmadı. Eş, dost, hısım, akraba ve bazı meslektaşların desteğiyle oluştu. Onlara çok teşekkür ediyorum. 755 günlük inşaat süreci sonunda bitti, bunun gururunu yaşıyoruz.




‘En kötüsü batarız’


-Sahneler birbiri peşi sıra kapatılırken, bu sahne sonsuza dek yaşasın diye mülkü satın aldınız öyle değil mi?

Evet. Kimse dokunamasın, “Çıkın” diyemesin, hep tiyatro olarak kalsın diye mülkiyetini aldık. Ben yaşadığım sürece Baba Sahne de yaşayacak. Benden sonra da yaşasın, devam etsin istiyorum. Bu yüzden Baba Sahne’nin kapısı inandığım tüm arkadaşlarıma, özellikle de genç, dinamik, çağı yakalayan insanlara sonuna kadar açık.


-Sizin gibi tüm kazancını sahnelere yatıran cesur, hakikatli tiyatrocularımız olmasaydı ne yapacaktık biz?

Yatırmak zorundayız, böyle mekânları almak zorundayız, başka şeye dönüşmeden buralar bizim olmalı. Biz yapmazsak bunu bizim adımıza yapacak kimse yok Türkiye’de. Kimse bize “Sahne açın da size sponsor olalım” demiyor. O yüzden gücümüz yetiyorsa biz yapmalıyız. Koca koca sinemalar, 80-90’larda pasaj haline geldi. Yazlık sinema kalmadı. Fuayemizde Serdar Akkılıç’ın yaptığı bir resim var. Şan Tiyatrosu’nu, AKM’yi ve Elhamra Sineması’nı ve bunların küçük periler tarafından yok edilişini resmetti. Elhamra Sineması kapatıldı, Şan Tiyatrosu yandı, AKM kaderine terk edildi. Yenilerini biz yapacağız. Gelecekten, aydınlıktan bahseden insanlar bunu yapmazsa bunu bizim adımıza kimse yapmaz. Ve cesaretli, onurlu, işine sadık, işini seven insanlar bunu yapıyor da, görüyoruz. Kadıköy üzerinden konuşalım; bakın Moda Sahnesi’ne, Duru Tiyatro’ya, Oyun Atölyesi’ne... Sahneler açan cengâver gibi tiyatro adamlarımız var. Bu, herkese cesaret versin. Bunda korkulacak bir şey yok. En kötüsü batarız.


-Batacaksa da aşkı için, bu ülkeyle aydınlık arasında köprü kurmak için batsın insan, öyle değil mi?

Yani olabilir, hayat bu! Batsak ne olur peki? Hiçbir şey olmaz. Maddeye ya da kazanımlarımıza bağladığımız zaman kendimizi riske atmayız. Ticari açıdan düşünmek yerine, gelecek için ne yapabileceğimiz konusunda düşünmek zorundayız. Bu sahneyi bir işadamı alıp başka bir şeye çevirseydi belki istihdam sağlayacaktı ama ticarethane olacaktı. Aslolan böyle salonlardan para kazanmak değil, böyle sahneleri Türkiye’deki tüm tiyatroseverlere kazandırmak. Baba Sahne’yi bunun için açtık.


‘Savaş Hocama doğum günü hediyesi’


-Baba Sahne’nin açılışını 1 Nisan’da, 10 yıl önce kaybettiğimiz ustanız Savaş Dinçel’in 75. doğum gününde yaptınız...

Evet. Burayı ustama doğum günü hediyesi olarak ithaf ettik. Salonumuzun adı da Savaş Dinçel Salonu. Fuayemizdeki duvarlardaki karikatürler Savaş Hoca’nın karikatür sergilerinden ve kitaplarından alındı. Logomuz da Savaş Hoca’dan, kendisinin İstanbul Şehir Tiyatrosu Gençlik Günleri için tasarladığı logo. Logo arayışındayken sürekli farklı farklı logolar denedik ama hiçbiri içimize sinmedi. Sonuçta Savaş Hoca imdadımıza yetişti. Logomuz Müjdat Hoca’nın düşüncesi, Savaş Hoca’nın çizimiyle oluşturuldu.


-Sizdeki yerlerini sorsam bu 2 ustanın...

İkisi de ustam. İkisinin de benim için çok önemli yerleri var. Bana çok şey kattılar, bu mesleğe girmemi, bu meslekten hayatımı sürdürmemi sağladılar. Türkiye’deki sanat ve kültür hayatına katkı sağlamam gerektiğini öğrettiler. Gerçekten usta diyeceğimiz, benim için anlamı giderek artan iki insan. Biz büyüdükçe onları daha çok anlıyoruz. O yüzden de buranın Savaş Dinçel’in ismini taşıması bana çok gurur veriyor.


-Savaş Hoca da görüyor ve sizinle gurur duyuyordur. Peki Müjdat Hoca ne dedi?

İlk söylediğimde “Yavrum al burayı, aç tabii, böyle bir şeyi yapmaman ayıp. Tabii ki en iyi bildiğin işi yapacaksın, bunu yapacaksın” dedi ve hep destekledi. Biz de yaptık.





‘Bize bizden başkasından fayda yok’


-Keşke tiyatronun bir ihtiyaç olduğunun herkes farkına varsa. Bu sahne aynı zamanda bir okul, bir ruh hastanesi. Türkiye’nin dört bir yanında binlerce sahnemiz olmalıydı böyle...

Tabii ki olmalıydı ve olmalı, fazlalaşmalı. Yineliyorum Baba Sahne de diğer sahnelerimiz de biz hayatta olmadığımızda da tiyatro salonu olarak kalmak zorunda. Bu kadar büyük bir metropolde bir elin parmakları kadar düzgün, içinde teknik imkânları olan, insanlara kokusuyla, atmosferiyle, tarihiyle özel gelecek mekân var. Her şeyi devletten beklememenin önemini anladık, elimizde olanları korumalı ve yenilerini yaratmalıyız. Hipokrat’ın “Meslektaşlarım kardeşlerimdir” diye bir sözü var. Herhalde bu cümle Türkiye’de en çok tiyatro yapan insanlar için geçerli. Bize bizden başkasından fayda yok, biz birbirimize destek olacağız, bu sahnelere, salonlara sahip çıkacağız.


‘Burası ticarethane değil, bir tiyatro salonu!’


-Türkiye’ye bir sahne kazandırmanızdan çok buranın size ne kadara mal olduğunu konuşanlar, merak edenler var. Bu konuda ne diyeceksiniz?

Bu kimseyi ilgilendirmez. Ben bir işadamı ya da Türkiye’nin en zengin 100 adamından biri değilim. Etimiz budumuz belli, oyuncuyuz. 25-26 senedir bu meslekten kazandığım şeyleri burayı yapmak için kullandım ama bunun konuşulması çok rahatsız edici. Burası bir ticarethane değil, bir tiyatro salonu! Bunu fiyatlandırmayı çok doğru bulmuyorum. Burası yalnızca bir bina değil, bir tiyatro. Fasulyeciyan’ın tiradındaki gibi koltuklarına repliklerin sindiği, insanların alkışladığı, mutlu ya da hüzünlü çıktıkları özel bir yer olsun diye düşündüğümüz için bu sahneyi açtık.





Baba Sahne’den ‘Bir Baba Hamlet’

Şevket Çoruh ve yol arkadaşları, Baba Sahne’nin mimarisini İngiliz, İtalyan ve Fransız tiyatrolarından yola çıkarak oluşturmuş. Çeşitli üniversitelerden hocalar ve mimarlarla çalışılarak mekânın teknik altyapısı yeniden kurulmuş. Deprem güçlendirmesi ve izolasyon yapılmış. Sahnenin yeri değiştirilmiş, salona bir balkon ve Kenter, Dormen, Tepebaşı Dram ve Şan Tiyatroları’nın isimlerini taşıyan 4 loca eklenmiş. Mekânın 2 fuaye alanı var, bir de kafeteryası olacak.


Baba Sahne’nin 250 seyircilik salonunda sahnelenecek ilk oyunlar, Barış Dinçel’in yönettiği, Günay Karacaoğlu’nun rol aldığı ‘Aşk Ölsün ya da Aşk Olsun’ ve Emrah Eren’in yönettiği, Şevket Çoruh ve Murat Akkoyunlu’nun rol aldığı ‘Bir Baba Hamlet’ olacak.


Baba Sahne’nin sanat danışmanlığını Ragıp Yavuz, müzik danışmanlığını Can Şengün üstleniyor. Çoruh; İlker Ayrık, Günay Karacaoğlu ve Mustafa Üstündağ gibi birçok arkadaşının inşaat sürecinin ilk gününden beri yanında olduğunu ve bundan sonra da birlikte yol alacaklarını söylüyor.


Röportaj: Ece Saruhan

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.