Nergis Öztürk için “Kuşağının en iyi 1-2 oyuncusundan biri” deniyor. Cemal Toktaş’ın “Travesti Kado” performansı hâlâ akıllarda. Böyle iki yetenekli insan evlenince, ortaya “Şehrin yeni kültür sanat yapım merkezi” diye bir şey çıkıyor haliyle! Geçen hafta Moda Sahnesi’nde görücüye çıkan ilk oyunları ‘Temizlik İşleri’ çok komik, çok yaralayıcı; izlenesi bir iş. Nergis Öztürk ve Cemal Toktaş’a yeni kurdukları ‘Taşra Kabare’yi sordum, anlattılar.


Taşra Kabare’nin derdi nedir?

Cemal Toktaş: Taşra Kabare bizim hayallerimizin ortak noktası. Bir araya gelmeden önce ikimizin de ayrı ayrı hayaliydi. Burası bir yapım merkezi aslında, bir dünya görüşü, hayat felsefesi bizim için. Derdimiz aynı kafada olduğumuz insanlarla birlikte işler üretmek. “Temizlik İşleri” de Taşra Kabare’nin ilk yapımı “Oyunculuki evcilik oynamak gibi”

Nergis Öztürk: Sadece tiyatro olmayacak, televizyon, sinema; yazacağız, oynayacağız, arkada çalışacağız.


Neden “kabare”, neden “taşra”?

N.Ö.: Kabare yapmak da hayalimiz çünkü. Taşra ise genel bir kavram bizim için, sokak da taşra.


Neden tiyatroda ısrarcısınız?

N.Ö.: İkimizin de geldiği yer tiyatro. Özellikle ‘bu zamanda’ bu kadar çok tiyatro açılıyorsa demek ki bu bir ihtiyaç. Ve her şey o an orada gerçekleştiği için hissedilen şey çok güzel; orada, canlı ve dokunabileceğin kadar yakın. O yüzden her sene muhakkak tiyatro yapacağız.

C.T.: 3 bin yıllık bir sanattan bahsediyoruz. Antik Yunan’dan bugüne kadar gelebilmiş ve eskimesi mümkün değil, öyle olsa günümüze kadar gelmezdi.


35-40 kişilik salonlara oynanıyor.

C.T.: Büyük salonlardan önce de kahvehanelerde oynanıyormuş. Tiyatro yaşanan döneme göre şekilleniyor, bu da homojen yapını gösteriyor.


Oyunun sonunda yönetmeniniz cesaretiniz için kutladı sizi. Cesaret mi bu?

N.Ö.: “Hadi yapalım, yapabiliriz” gibi bir duyguyla başlamadık, kendiliğinden oluştu. Bir fikrimiz vardı, sonra bir anda elimizde Cemal’in yazdığı metin oldu. Bu arada yönetmenimiz Ali Altuğ Cemal’in hocası, onu tiyatroya başlatan adam. “Bizim dışımızda biri yönetsin, dekor şu olsun, kostüm bu olsun” derken kendiliğinden oldu her şey. Dışarıdan bakınca cesaret gibi görünüyordur ama bizim zamanımız gelmişti bence.


“Artık güvenmek istiyorum” diye bir replik var oyunda, öyle hissettiğiniz oluyor mu?

C.T.: Olmaz mı! Senin olmuyor mu?

N.Ö.: Sen ne hissettin izlerken?


Gözlerim doldu.

N.Ö.: Şu an benim de doldu. O çok önemli bir şey ya, unuttuğumuz bir şey. Bu konuşma başka bir yere gidiyor!





Birbirinize güveniyor musunuz?

N.Ö.: Tabii ki güveniyoruz, başka şansımız yok ki. Güven olmadığı zaman insan orada duramıyor.

C.T.: Toplum da böyle bir güvensizliğe itiliyor. Metropollerde hayatın hızı, aç kalma ve başarma korkusuyla insanlar yalnızlaşıyor. Bu da güveni ortadan kaldırıyor. Baştaki soruya dönersek, biraz da bu yüzden “Taşra”. Anadolu’da bir kasabaya gittiğinizde ya da yurtdışından Türkiye’ye biri geldiğinde misafirperverliğimizden söz ediyor ama büyük şehirlerde bunu göremiyoruz.


‘Dizi yaptık, sınavı geçtik’



Evli olup birlikte çalışmak sıkıcı mı?

N.Ö.: 2 yıl önce birlikte dizi de yaptık. Dizi setlerinde 7-24 birlikte çalışarak o sınavı geçtik galiba. Orada becerebildiysek her yerde beceririz.

C.T.: Bir de iş iştir, takip ister, tamam ama biz yaptığımız şeyden keyif alıyoruz. O yüzden pek iş gibi gelmiyor. Hayallerimizi gerçekleştiriyoruz yani.


Nergis, senin için “Kuşağının en iyi 1-2 oyuncusundan biri” deniyor.

N.Ö.: Öyle mi? Utandım şimdi. Bir şeyler yapıyorum işte.

C.T.: Öyle öyle, ben söyleyeyim.


Siz kimleri beğeniyorsunuz?

N.Ö.: Bu soruya hiçbir zaman cevap veremedim. Ama yaptığım işlerde; sinema filmlerinde ve tiyatro oyunlarında hep sevdiğim ve çalışmak istediğim insanlarla çalıştım. Bu konuda şanslıydım. Doğru insanlarla çalıştığım için iyi oyuncu olduğum söyleniyor belki de çünkü birlikte çalıştığın insanların bir tanesi ile zayıf halka olsa o iş o kadar da iyi olmuyor. Çünkü bu, tek başına var olabileceğin bir iş değil. Evde tek başıma yetenekli olmamın kimseye faydası yok.


İtalyan aktris Eleonora Duse “Oyunculuk korkunç bir dünya” demiş bir yerde. Öyle mi gerçekten?

C.T.: Bu, oyuncunun karakterlerine nereden baktığıyla alakalı. Çok eğlenceli, acılı ya da başka bir şey olabilir. Cemal Toktaş olarak yaşayamayacağım şeyler yaşıyorum sahnede. Bu da bir şans, belki de bu işten vazgeçememe sebebimiz.

N.Ö.: Oyuncuysanız hayatınız dışında bir sürü şey yaşama şansınız var. Dolayısıyla o duygularla tanışmış oluyoruz. Biraz da arsız bir meslek; oynuyorsun, doyuyorsun, bitiyor. Yenisine de aynı duyguyla yaklaşıyorsun.


Şizofrenik bir şey bu.

N.Ö.: Öyle ama sağlıklı bir şizofreni, hastalık boyutunda değil. Farklı farklı hikâyeleri sağlıklı bir şekilde yaşayabilmek çok eğlenceli. Evcilik oynamak gibi.


Röportaj: Gizem Sevinç Selvi


Fotoğraflar: Erdem Şahin

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.