Uzun zamandır bir dizi hakkında hiç bu kadar konuşulmadı. Dizi bitti, macerasıa bu ay sinemada devam ediyor. ‘Behzat Ç. Ankara Yanıyor’ öncesi Erdal Beşikçioğlu Boxer Dergisi’ne röportaj verdi.


Bir ekran fenomeninin sinemaya aktarıldıktan sonra bu denli başarılı olduğu çok örnek yok. Nedir bu ilginin devamı?

Evet yok. Zaten Behzat Ç.’nin daha önce bir örneği yok. Biz yaptık ve bitti. Bundan sonra da olacağına pek inanmıyorum açıkçası. Çok güzel bir zamana denk geldi dizi ve çok yerinde adamlarla birlikte çalışıldı. Misal Serdar Abi (Akar), Tarkan Karlıdağ. Keza senaristler Emrah Serbes, Erdem ve tabiİ diğer oyuncularla beraber çok hoş bir hava yakalandı. Bu hava önce ekranda bizlerle seyirciyi buluşturdu. Sonra sinemada neler olabileceğine baktık.


Çok da bunu düşünmüyorsunuz sanırım...

Hayır, analiz etmiyorum ama zaten çekerken bu tür şeylerin farkına varmıyorsun. Kendinizi dışarıdan kontrol etme şansınız olmuyor; yedi gün yirmi dört saat çalıştığınız için. Gerçi biz biraz daha şanslıydık bu konuda, yönetmenler iyi olunca hikâyeyi üç-dört günde toparlayabiliyorduk. Ama sonra geriye dönüp baktığımızda hakikaten enteresan bir iş yaptığımızın farkına vardık. Keyifli bir iş yapmışız.

Bazı yönetmenler ve oyuncular projelerin cast seçimlerini bile birlikte yaparlar. Sizde öyle bir durum oldu mu hiç? Yoksa “Ben işime bakarım” mı diyorsunuz?

İşime bakarım durumu hiçbir zaman olmadı. Tek başınıza top oynamıyorsunuz; bu bir takım oyunu. Ama antrenörünüz iyiyse ve ona yeterince güven duyuyorsanız kendinizi teslim etmek için o durumda da cast’a karışmanıza gerek kalmıyor.


Behzat Ç. farklı başka bir kulvar yarattı diyebilir miyiz?

Üslup olarak evet, başka bir kulvar yarattı. Hapsolduğumuz kadrajlar içerisinde anlatım biçimi olarak bence bir üslup yarattı. Zaten yönetmeninin hayata karşı bir üslubu var. Behzat Ç.’de her şey yerli yerindeydi. Sallandığımız dönemler oldu elbette, diziyi önce Serdar Abi çekti, sonra Doğan çekti üçüncü sezon Sadullah çekti ama bir şekilde o üslup muhafaza edildi.


“Eksikliğini hep hissettim”


Biraz da sizden bahsedelim. İşkolik olduğunuzu okudum. Öyle misiniz?

Evet, maalesef. Şimdi tatildeyim diye böyle rahatım. İşim dışında bir şey düşünmüyorum. Üç sene boyunca kızımı da eşimi de çok az gördüm.

Gençlik yıllarınız nasıl geçti? Çocukluğunuz ve gençliğinizde epey şehir değiştirmişsiniz. Aidiyet sorunu yaşadınız mı?

İşkolik biri olmama belki de bu durum neden oldu. Konsantrasyonum işim oldu ve o tüm enerjimi işime harcar oldum. Mahalle arkadaşlığı falan iyi şeylerdir. Ben gıpta ile bakıyorum o arkadaşlıklara. Hayatta bir şeyler için adım atıyorsan eğer çevrende sevdiğin insanlar varsa o adımlar daha güçlü olabiliyor. Onların eksikliğini ben hep kendimde yaşadım.


Böyle düşündüğünüzde Ankara sizin için bir liman vazifesi görmüş gibi. Yanılıyor muyum?

Ankara doğumluyum ben. Ankara benim dinlendiğim, soru sorduğum, cevaplarını aradığım bir yer. Burayı sevmiyorum. Burada sadece soru soruyorsun, cevabını bulamıyorsun. Cevabını bulamayacak kadar yoğunsun ve başka sorular sormaya başlıyorsun. Kendime vakit ayırabildiğim her yerde çok rahat hissediyorum ama İstanbul’da böyle bir vaktiniz yok. Konsantre olmaya vaktiniz yok. Bir yerden bir yere gitmek dört saatinizi alıyor. O yüzden İstanbul’un tadını değil, cefasını çekiyorum.

“Eşim sınıf arkadaşımdı”


Okulun popüler çocuğu olmadığınızı düşünüyorum affınıza sığınarak. Diğer seçenekler arasında hangisiydiniz siz?

Aslında o kadar oturaklı bir adam değilimdir. Meslekle ilgilendiğin zaman bir ciddileşme durumu olabiliyor tabii. Konservatuarda eşim sınıf arkadaşımdı. Birinci sınıfta sınavlara girerken onu görmüştüm ve hâlâ devam ediyoruz.


“Oyuncu olmamı babam istemedi”

Hep merak etmişimdir, genç bir adam hangi sebeple konservatuarı seçer? Zira biz de o dönemden geçtik ve algı “Parası bol olan bir meslek seçimi yap”tı... Sanat aşkı mı?

Yok, sanat aşkı falan değildi. Askerliği er olarak yapmamak için konservatuara girmiştim. Okumak zorundasın; üniversite bilgilerin yetersiz kalmış ve bunun üzerine de ne yapsak diye düşünürken konservatuarda buldum kendimi. Sonradan da “Tam benlikmiş burası” dedim. Liseyi altı yılda, konservatuarı dört yılda bitirdim. Babam hiç istemedi benim konservatuara girmemi; “Ticaretle uğraş” falan demişti. Uzun yıllar sonra bu işten para kazanabileceğimi ona da göstermiş oldum.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.