Milano, Paris ve Tokyo Moda Haftaları’nda Prada, D&G, Gucci gibi dünya markalarının defilelerinde yürümüş eski bir model Berk Oktay. 2003’te Best Model seçildikten sonra jeoloji mühendisliği bölümünü bırakıp yurt dışında şansını aramak için düşmüş yollara... 2 yıldan fazla süre defilelerde de yürümüş. Ancak Japonya’dan çok iyi bir teklif almasına rağmen İstanbul’a dönme kararı almış. Pişman değil, “İyi ki dönmüşüm” diyor. Şimdi çok sevdiği oyunculuk mesleğine o günlerde Türker İnanoğlu’nun teklifiyle adım atıyor. Tatlı Bela Fadime, Akasya Durağı, Arka Sokaklar, Alev Alev ve şimdi de Star TV’de yayınlanan “Benim Hâlâ Umudum Var” adlı dizide oynuyor. Oktay’la sıcak bir İstanbul gününde The Ritz Carlton otelinin terasında buluştuk.


Buralara gelmek zor oldu mu?

Ayağım uğurludur, Alev Alev 16’ncı bölümde bitti ama 3’üncü olarak final yaptık. Buraya gelmek için çok tırmaladım. Hâlâ da tırmalıyorum, hiç bitmeyecek.


Best Model seçilmek işinizi kolaylaştırmıştır...

2003’te Best Model oldum ama hiçbir zaman arkamdan beni birileri iteklemedi. Hep kendim kazıyarak almak zorunda kaldım. Bunun için uğraşırken de hayat beni olgunlaştırdı. Bir yere gelip sabun köpüğü gibi uçup gitmektense böyle sağlam zemin oluşturmak daha iyi.


Best Model yarışmasının erkek kazananları arasından çok daha fazla oyuncu çıktı.

İki sebebi var. Türkiye’de modellik erkekler için çok daha zor bir iş. Çok iş olanağı olmadığından oyunculuk için daha fazla uğraşıyorlar. 2000-2005 arası Best Model seçilen erkeklere bakın, şu an hepsi bir dizide başrol oyuncusu. Bizden önceki jenerasyon, Burak Hakkı ve Kenan İmirzalıoğlu önümüzü açtı. Diğer sebebi de; tiyatroculara çok büyük saygım var, kızdırmak istemiyorum ama erkek tiyatro oyuncuları kadınlar kadar kendilerine iyi bakmıyor. Bu yüzden yapımcılarda bu tarz yarışmalara yöneliyor. Çünkü model olan spor yapıyor, yaşantısını ona göre düzenliyor, fiziğine yatırım yapıyor.


"Elimdeki nasırların"20 senelik mazisi var"


Elinizdeki nasırlar spordan mı?

20 senelik mazisi var onların. Geçen hafta kürek sahneleri çektik. Basit gibi görünen bir spor ama inanılmaz zormuş. Kürek elde nasır yapıyor ama çok keyifli. Vücuttaki kasların yüzde 98’ini çalıştıran müthiş bir spor.


Dizide canlandırdığınız nasıl bir karakter ki kürek çekiyor?

Hakan, yapımcı. Hobisi kürek çekmek. İş hayatı o kadar yoğun ki kadınları bile ikinci planda bırakmış biri. Kendine vakit ayırdığı tek yer, kürek. Genelde sabaha karşı çıkıyor. Ben de Berk olarak kürek çeksem, sabaha karşı inerdim suya. Gün doğarken suda olmak büyük keyif.


Berk devam edecek mi küreğe?

Dövüş dahil pek çok spor denedim ama bana en büyük keyfi ata binmek ve kürek verdi. Devam edebilirim.


Bir gün Hakan olmak ister misiniz, yani yapımcı?

Yok yok. Bu piyasanın içinde oyuncu olarak bile ne kadar büyük stres yaşıyoruz, o kadar delirmedim.


“Hakan’ın hayatında kadınlar ikinci planda” dediniz, ya sizin hayatınızda?

İşe çok fazla kafa yoran her insanın hayatında özel yaşamı geri planda kalıyor. Özel hayatını işinin önüne geçirirsen, işinde başarılı olamıyorsun. O yüzden Hakan kadar olmasa da benim hayatımda iş biraz önde.


“Biraz önde” diyorsunuz, kız arkadaşınızın kızmasından mı korktunuz yoksa?

Yok, olmaz öyle şey. Ancak bizim her zaman daha fazla işimize konsantre olmamız lazım.


Kurtlar sofrasında yarıştan kopmaktan mı korkuyorsunuz?

Öyle tabii. Oyuncular olarak birlik olamıyoruz. Sektörü, yurtdışındakiyle karşılaştırdığımızda “Keşke” denecek çok nokta var. O duruma gelebilsek!


Aslında jeoloji mühendisisiniz. Olmadı mesleğe dönersiniz!

“Mühendisi” deyip kızdırmayayım jeoloji mühendislerini. Sadece okudum. Bana kalmasın jeoloji, ayıp olur.


"Dönmesem okuldan atılacaktım"


Hiç yapmayacağınız belliymiş, okulu bırakıp “Yurtdışında modellik yapacağım” diyerek Paris’e gitmişsiniz...

Yurtdışında kariyer yapmış bir Tülin Şahin var, erkek mankense yok.


Niye siz?

Modelliğe meslek olarak bakıp çabaladığım için... İnsanları burada “İş yok, şans yok” diye yıldırıyorlar. Oraya gidip şansımı denemek istemiştim, denedim ve güzel sonuçlar aldım.


Nasıl orada model olmak?

Paris merkezli yaşadım. Tokyo’ya gidip 2 ay kalıyordum, oradan Milano’ya geçiyordum, ardından Paris... Sonra Kore... Bir koşuşturmaca, garipbir şey. En son Tokyo’daydım. Çok iyi şartlarda senelik bir kontrat koydular önüme ama İstanbul’a döndüm.


Niye?

Bu meslek için okulu bırakmıştım. Dönmezsem okuldan atılacaktım. Aileme okulu bitirme sözü verdiğim için döndüm. Yapmayacağım işin okuluna dönmek için böyle bir teklifi geri çevirmek birçok insana göre delilik, ama benim için doğrusu buydu. İyi ki böyle bir karar vermişim, şimdi sevdiğim bir işi yapıyorum.


Geri dönüşünüzle birlikte oyunculuk kapıları açıldı değil mi?

Türker İnanoğlu bana güvendi. Bu işi hiç yapmamış bir insana “Nehir’le (Erdoğan) oynar mısın” dedi. Dedim “Ağabey sen ‘Oynarsın’ diyorsan oynarım”. Öyle başladık. Tiyatro sanatçılarıyla aynı kadroda yer almak benim için çok büyük avantaj oldu.


Türkiye’de iki diziden sonra ünlü olanlara, bir “olmuşluk” hali geliyor.

Bir şeyleri hazmedebilmek önemli. Beyaz camın arkasında olduğumuz için önemliymiş gibi görünüyoruz. Hazım sorunu bu piyasada çalışan insanların çoğunda var. “Ben oldum” dediğin anda bitersin, bitmişlerin örneği de çoktur.


"Sokakta benden yakışıklılar var"

Niye sizi beğeniyorlar?

Sokağa çıkın, benden yakışıklı bin adam görürsünüz. Göreceli bir kavram bu. Fark, duruş ve çizgi olabilir. 13 yıldır bu piyasanın içindeyim, gördüm ki bir insanın sizi tanımadan sevmesi ancak duruşunu benimsemesiyle mümkün. Ben de aynı duruşumla devam etmeye çalışıyorum.


Arka Sokaklar tutmuş, risksiz bir diziydi. Niye ayrıldınız?

3 sezon oynadım ve kendimi farklı rollerde denemek istedim. Oyuncunun canı çeker çünkü. O zaman da bana “Deli” dediler.


Set saatleri de çok makulmüş üstelik...

Arka Sokaklar, bütün ekip için çok rahat bir set. Çalışma süreleri oturmuş, herkes ne yapacağını çok iyi biliyor. Sürekli aktüel kameralarla hızlı bir çekim aşaması var. Çekimler sabah başlar, gün biter iş biterdi. Gerçekten memuriyete dönmüştü.


"Hepimiz onun gibi bir Beşiktaşlı olmayı isteriz"

Ne olacak Beşiktaş’ın hali?

Kaybettiğimiz bir kupada şikeye inanmıyorum. Milyonlarca liranın döndüğü bir sektörde tabii ki bazı insanlar yanlış yapmış olabilir. Ancak bırakın Avrupa’ya gitmemesini, Beşiktaş amatör kümeye düşse her maçına gider, destek olurum.


Çarşı’dan mısınız?

Biz Beşiktaşlılar, nerede oturursak oturalım semtimiz Beşiktaş, merkezimiz Çarşı’dır. Yalnızca bir grup değil, o bir ruhtur. Bakmayın 40 üyesinin yazılı olduğuna. Çarşı’nın milyonlarca yürekten üyesi vardır.


Nedir bu ruh?

Çarşı’nın felsefesinde futbol fanatizm değildir. Çarşı her şeye karşı, ama olumsuz her şeye karşı. Kimse demesin ki “Kavgacı” diye. Bütün takım taraftarları Beşiktaş’ın kardeşidir. Farklı bir duruşumuz vardır.


Nereden bu duruş?

Her zaman Süleyman Seba’yı gösteririz. Hepimiz onun gibi bir Beşiktaşlı olmayı isteriz. Bunun içinde beyefendilik, centilmenlik, inanç, ihtiras hepsi var.


Çarşı’nın erkekleri son zamanlarda kadınların gözdesi...

Çarşı açıklama yapmış kadınlara, “Evlenme teklifleri alıyoruz, sonra geri dönmek yok” diye. Çarşı’dan erkek alsınlar, hepsi delikanlı.


Röportaj: Aysun Öz

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.