Biblo gibi. Aman üzülmesin, kırılmasın istiyorsunuz. Kırık Kanatlar, Çemberimde Gül Oya gibi dönem dizilerinin prensesiydi. Sonra çocuk, boşanma derken işlerine biraz ara verdi. Nihayet yeniden film ve dizilerde görmeye başladık Özge Özberk’i. Şimdilerde Aşka 103 Adım oyununda yeni evli, çevresine pembe gözlüklerle bakanMeltem karakterini canlandırıyor...


İşin sırrı, ekranda drama, tiyatroda komedi mi?

Öyle bir ayrım var mı bilmiyorum. Leyla’nın Evi gibi 3 yıldır kapalı gişe oynayan bir drama oyunu da var.


Şöyle sorayım; izleyicilerin eğilimi bu yönde mi?

Diziler insanların ayağına geliyor. Bu kadar kolay elde ettikleri bir işin drama ya da komedi

olması onlar için pek fark etmiyor. Ama tiyatro öyle değil. Bir araya gelecekler, yol gidecekler... Mesai harcadıkları bir sürecin sonunda keyif almak istiyor olabilirler.


Oyundaki karakteriniz Meltem hep olumlu, hep olumlu...

Tamamen öyleyim diyemem. Ama iç enerjim Meltem’e çok yakın. Ben de olumlu düşünmeye çalışırım. Problem bir iken onu iki yapmam. Güler yüzlüyümdür. İnsanlarda uyandırdığım his de bu yönde.


“Çok düzgün biri” imajı var sizde. Böyle bir yapıya sahipken öne çıkmak kolay değil...

Bu yapıda olmamın en büyük nedeni doğduğum yerin tiyatro olması. BKM’ye girdikten sonra kimlerin şımarmaya hakkı olduğunu öğrendim. Benim henüz buna hakkım yok. Şımarmayı hak edecek işler

başarmadım. Nereden geldiğim, nasıl insanlarla çalıştığım hep aklımın bir köşesindedir. BKM ve Bizimkiler dizisiyle bu dünyaya atılmak bende hep “Taşları sağlam koyuyorum” hissi uyandırdı.


Bu durum bazen kendi kendinizi frenlemenize sebep olmuş mudur?

Yoo. Zaten öyle “Çıkıntılık yapayım, dikkat çekeyim” diyecek biri değilim. İçinde bulunduğum işlerin ağırlığı ve güzelliği beni bir kabuğa soktu. Orada ister istemez daha korunaklı olup başka bir kulvara taşınıyorsunuz. Zaten magazinle olan diyaloğum “Nasılsınız?” “İyiyim, siz nasılsınız?”dan öteye geçmez. Bu anlamda merak edilecek bir hayatım da olmadı.


Dizilerdeki karakterleriniz genelde ayakları yere basan güçlü kadınlar...

Evet. İnsanların beni benimsedikleri karakter bu. Şimdi bir katili oynasam kimseye inandırıcı gelmez. “Bu kız mı adam öldürecek, hadi canım” olur.


O tip bir karakteri siz de tercih etmezsiniz gibi geliyor bana...

Tiyatroda olabilir. Çünkü oraya insanlar sizi seçerek geliyor.


Sezen Aksu’nun “Diziler sanat değil zanaattir” şeklinde özetlenebilecek sözlerine ne diyorsunuz?

Bence zanaat daha el üstünde tutulması gereken bir şey. Dizilerse zamana karşı yarıştığınız ve oyunculuğun tadına varamadığınız bir sektörün ürünü. Dizi oyunculuğunu oyunculuktan bile saymıyorum. Sabah senaryo geliyor, 20 dakika sonra sete çıkıyorsunuz. Nerede bunun oyun analizi, devamlılığı? Sürekli bir koşturma ve telaş içindesiniz.


“Şu an dizi değil tiyatro yaptığı için öyle söylüyor” diyecekler...

Yoo. Hep böyle düşünürdüm. Dizi oyunculuğunu yüceltilecek bir şey gibi görmüyorum. Ama bu demek değil ki kolay iştir. Aksine hakikaten ağır işçilik gerektirdiği için zanaat gibi söylenmiş olabilir.


“Duygularımla hareket ediyorum”


“Güvende olduğunu hissetmek evliliğin en güzel yanı” demişsiniz. Sonra ne oluyor da bitiyor?

İşte o temel sorunun ne olduğunu bulamadığınız için çözüm üretemiyorsunuz.


Bütün o olaylı boşanma süreci bittikten sonra “Kocamı hâlâ seviyorum” dediniz.

Tabii. Konuştuğunuz kişi dış kapının mandalı değil ki. Yıllarca beraber olduğunuz bir insan. Hem boşver, konuşmayalım.


Genelde duygularıyla hareket eden biri misiniz?

Evet. Özellikle anne olduktan sonra bu yönüm daha ağır basmaya başladı.


Şimdi iyi misiniz?

Zor bir dönemdi. Kimse laylaylom boşanmamıştır. Gazetelerde de çıktı zaten “Ağlaya ağlaya boşandı” diye. İnsan tabii ki iyi hissetmiyor. Ama şu an hayatımda tiyatro var. Sahne beni ayakta tutan, yaşam enerjisi veren bir yer.


Anne olmak..

Leo doğduğumdan beri benimleymiş, öncesi yokmuş gibi hissediyorum. Müthiş bir duygu.


“Evlenince değişmez”



Özge Özberk’ten ilişkilere dair 3 temel tüyo


  • “Kimse kimseyi değiştirmeye çalışmasın. Özellikle aynı çatı altına girdikten sonra bu yönde bir yarış başlıyor. İlk tanıştığımızda karşımızdakini üzmemek için bazı fedakârlıklar yapıyor olabiliriz. Oyunda da karakterlerden biri sevmediği halde, sevgilisi istiyor diye makarna yiyor mesela. Böyle şeyler doğal. Ama karakteri değiştirmeye çalışmak çok zalimce. ‘Evlenince değişir’ demek; aslında evlenince değiştirmek istemek. Oyunda da anladığımız bu.”

  • “Gerçek, resim gibidir. Nereden bakarsan farklı görünür, gibi bir cümle var oyunda. Hayatta farklı pencereler olmak zorunda. Hatta resim için derler ya ‘Biraz uzaktan bak’ diye. Dışarıdan bakmak, objektif olabilmek, empati kurmak ilişkilerde de çok önemli. Karşındakinin yerine düşünüyor olmak ve bunu ona söylemek de öyle. ‘Kesin o böyle düşünüyordur’ deyip kabuğuna çekinmektense ‘Sen böyle mi düşünüyorsun?’ diye sormak gerekiyor.”

  • “Bir kadının en iyi dostu sarı ışıktır. İkiniz de yeşilde geçerseniz çarpışırsınız. Kırmızıda durursanız çatışırsınız. Sarıda durup ona yol vereceksin... Bu, Meltem’in oyunda annesinden duyduğu bir nasihat. Eski evliliklerin neden uzun sürdüğüyle ilgili bir ünlem. Sürekli alttan almaktan, fedakârlık göstermekten bahsetmiyorum. Ama iki taraf da alttan almazsa çözülmeyen sorunlar diğerleriyle birleşip kule oluşturur. Kule en nihayetinde yıkılır. Kaçınılmaz sondur bu.”

Röportaj: Pınar Erbaş


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.