Soylent Green, 1973


Öykü, nüfus artışı ve endüstriyel çevre kirliliği nedeniyle insanların doğal gıdalara ulaşamadığı bir çağda geçiyor. New York 40 milyon kişinin yoksulluk ve açlıkla mücadele ettiği bir şehir. Suyun çok azaldığı dünyada insanlar “soylent” isimli bir gıdayla besleniyorlar. Richard Fleischer’ın yönettiği ve polisiye bir olay örgüsüne sahip olan film, gelecekte yaşanabilecek çevre felaketlerini konu eden ilk Hollywood bilimkurgularından biri...


Dersu Uzala, 1975


Japon yönetmen Akira Kurosava’nın Sovyetler Birliği’nde Rusça olarak çektiği film, gerçekten yaşamış bir avcının öyküsünü anlatır. Rus kâşif Arsenyev’in gözünden anlatılan hikâyede, Derzu Uzala’yı keşif ekibine rehberlik yaparken tanırız. Vahşi doğada tek başına yaşayan eğitimsiz Dersu Uzala’nın mükemmel içgüdüleri, gözlem gücü, doğal çevresiyle kurduğu uyum, yeri geldiğinde gösterdiği mühendislik becerileri Arsenyev ve ekibini adeta büyüler. Dersu Uzala doğadan ne kadar uzaklaştığımızı ispat eden nesli tükenmiş bir insandır.



The China Syndrome, 1979


Alternatif enerji kaynakları üzerine araştırma yapan hırslı gazeteci (Jane Fonda), haber için bulunduğu nükleer santralda bir kazaya tanık olur. Yanında kameramanı (Michael Douglas) ve bir santral yöneticisi (Jack Lemmon) vardır. Kazayı haber yapmak ister ama olayın örtbas edilmesini isteyenlerin baskısıyla karşılaşır. Gerilim ve felaket gibi popüler türleri politik komplo öyküleriyle birleştiren filmi James Bridges yönetmişti. Gösterime girmesinden 12 gün sonra ABD’deki bir nükleer santralda yaşanan kazanın ardından yoğun protesto gösterileri düzenlenmişti.


Local Hero, 1983


Mac, Amerikan petrol şirketi adına İskoçya’daki küçük bir sahil köyüne gelir. Görevi bütün köyü satın alacak anlaşmaları yapmaktır. İlk günler uyumsuzluk çekse de köy hayatının sakin ritmi, doğanın güzelliği ve insanların içtenliği Mac’in başını döndürür... Çevreci fikirlerin giderek güçlendiği bir dönemde çekilen filmde, senaryo yazarı ve yönetmen Bill Forsyth ince bir mizahla hüznü harmanlıyor ve şehre karşı köy hayatını kutsuyor.


Silkwood, 1983


Bir plütonyum işleme fabrikasında çalışan Karen Silkwood’un gerçek hikâyesi... Karen, işçilerin zehirli maddeyle temas etmesinden kuşkulanmaktadır. Ancak yoksulluk ve çaresizlik nedeniyle çalışanlar, koşullardan şikâyetçi değildir. Karen, yetersiz önlemler nedeniyle kendisinin de zarar görmüş olduğunu fark edince harekete geçmek ister... Mike Nichols’un yazıp yönettiği filmde Karen’i Meryl Streep canlandırıyor. Sadece çevreci temasıyla değil, işçi sınıfının hayatından bir kesit aktarmasıyla da önemli bir film.


Princess Mononoke, 1997


Animasyon ustası Japon yönetmen Hayao Miyazaki’nin yazıp yönettiği film, Japon halk hikâyeleriyle fantezi öğelerini çevreci temalarla bir araya getiriyor. Bir savaş sırasında yaralanan Ashitaka, iyileşmek için çıktığı yolculukta kendini orman hayvanlarıyla madenciler arasındaki savaşın ortasında bulur. Hayvanların lideri olan ve kurtlar tarafından yetiştirilen Prenses Mononoke’ye âşık olur. Doğa ve hayvan sevgisinin fantezi ve macerayla birleştiği bir film...


Erin Brockovich, 2000


5 dalda Oscar’a aday gösterilen ve kadın oyuncu dalında Julia Roberts’a ödül kazandıran film, gerçek olaylara dayanıyor. Üç çocuk annesi işsiz Erin Brockovich, bir avukatın yanında çalışmaya başlar. Başlangıçta kimsenin ciddiye almadığı Erin, bir kadının tıbbi kayıtlarından kuşkulanarak, araştırmasını derinleştirir ve sistemli olarak örtbas edilmeye çalışılan bir çevre kirliliğinin izlerine ulaşır... Steven Soderbergh’in yönettiği film, kâr söz konusu olduğunda her şeyi ikinci plana atan çevre düşmanı zihniyeti ifşa ediyor.


Yarından Sonra, 2004


Başta ABD olmak üzere zengin Batı ülkeleri, biliminsanlarının küresel iklim değişiklikleriyle ilgili uyarılarını dinlemez, ellerini ceplerine atmamak için hiçbir önlem almazlar. Ama Kuzey Amerika ve Avrupa buzul çağına girdiğinde her şey için çok geçtir. Artık evsiz kalmışlardır ve göçmen olma sırası onlara gelmiştir... Roland Emmerich, Hollywood felaket filmi klişelerine bağlı kalarak küresel ısınmaya kayıtsız kalan zengin Batı dünyasına keskin bir eleştiri getiriyor.


Avatar, 2009


Özel efekt ve 3D teknolojisinde yeni ufukların keşfine çıkan film, bir direniş ve isyan hikâyesiydi. Başka bir gezegende geçmesine rağmen Batı’nın sömürgeci zihniyetine keskin eleştiri getiren film, çevreci temalarıyla da öne çıkıyordu. Filmi yazıp yöneten James Cameron, Pandora gezegeninde yaşayan Na’viler, hayvanlar, bitkiler ve ağaçların temsil ettiği doğal bütünlüğe özellikle vurgu yapıyor; gezegendeki canlı cansız bütün varlıkların birbirine bağlı olduğunun altını çiziyordu.


WALL-E, 2008


Temizlik robotu WALL-E, insanların çöp gezegen haline getirip terk ettikleri Yeryüzü’nde tek başınadır. Bir hamamböceği ve özenle sakladığı bitkisi dışında çevrede başka canlı yoktur. Yalnızlıktan çok sıkılan WALL-E, uzay gemisinden inen robot EVE’e âşık olur... Andrew Stanton’ın yönettiği “WALL-E”, her yaşa seslenen bir animasyon olmanın ötesinde tüketim toplumu ve doğaya karşı duyarsızlığa getirilen anlamlı bir eleştiri...


Yazan: Mehmet Açar

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.