Aslan ve kediler

Aslan derin bir muhabbete dalmış bir grup kediyle karşılaştı. “Onları yiyeceğim” dedi kendi kendine. Ama birden bire tuhaf bir sükûnet çöktü üstüne ve kedileri yemek yerine, konuşmalarını dinlemeye karar verdi. “Sevgili Tanrım” dedi kedilerden biri, aslanın varlığından habersiz: “Bütün öğleden sonradır gökyüzünden üzerimize fare yağdırman için dua ediyoruz.” “Ve hiçbir şey olmuyor” dedi bir başka kedi; “Belki de tanrı yoktur!”. Gökyüzünden hiçbir cevap gelmedi. Ve kediler inançlarını kaybettiler. Aslan yattığı yerden kalktı ve kendi yoluna giderken düşündü: “Kim bilebilirdi ki? Orada dikilmiş o küçük yaratıkları öldürmeye hazırlanıyordum ve Tanrı beni durdurdu. Oysa kediler sadece istedikleri şey gökten başlarına yağmadı diye yüce varlığa inanmaktan vazgeçiverdiler.”


Sessiz

Ağaç elmalarla o kadar yüklüydü ki, rüzgâr estiğinde dalları bile sallanmıyordu. “Neden hiç sesini çıkarmıyorsun? Ne de olsa her birimiz fark edilmeyi hak edecek kadar maruruz” dedi bambu. “Ses yapmama gerek yok” diye cevap verdi ağaç, “Meyvelerim benim en büyük tanıtımım.”


Kendini beğenmiş papatya

“Bir papatya tarlasının ortasında duran bir papatyayım ben” diye düşündü çiçek; “Bunca papatya arasında benim güzelliğim fark edilmiyor.” Bir melek bu düşünceleri duydu ve papatyaya cevap verdi: “Ama sen güzelsin!” “Evet, ama eşsiz ve tek olmak istiyorum!” Papatya sürekli durumundan yakınınca melek onu yerinden alıp şehrin göbeğinde küçük bir parka koydu. Günler sonra, vali şehrin yenilenmesi için yanında bir bahçıvanla parkı görmeye geldi: “Burada doğru dürüst bir şey yok, buradaki otları söküp toprağı iyice temizleyin, sonra da sardunyalar ekin.” “Bir dakika!” diye bağırdı papatya: “Eğer bunu yaparsanız beni de yerimden söküp öldüreceksiniz!” “Eğer senin gibi başka birçok papatya olsaydı, çok güzel görünürdü ve bu papatya tarlasını bozmazdık” diye cevap verdi vali, “Ama burada senden başka papatya yok. Ve sen tek başına bir bahçe yapamazsın.” Bu sözle birlikte çiçeği topraktan çekip çıkardı.


Kirpiler ve yalnızlık

Bir okuyucum, Alvaro Conegundes, Buzul Çağı döneminde pek çok hayvanın nasıl soğuktan donarak öldüğünü anlatıyor. Kirpiler de durumun farkına varmışlar, soğuktan korunmak ve kendilerini koruyabilmek için birbirlerine iyice sokulma kararı almışlar. Ama sırtlarındaki oklar birbirine batınca kirpiler birer birer ayrı yollara gitmek zorunda kalmış. Soğuk devam ettikçe de birer birer donarak ölmeye devam etmişler. Sonunda bir karar vermeleri gerekmiş: Ya birer birer ölerek yeryüzünden silinecekler ya da dikenlerine rağmen birleşip birbirlerine sokulmayı göze alacaklarmış. Akıllıca davranmışlar ve birlik olmuşlar. En önemli şey donmamak için her kirpinin bir diğerinin sıcaklığından faydalanması olduğundan, dikenlerin batmasına aldırmadan iyice birbirlerine sokulmuş, bu yakın ilişkinin getirdiği küçük yaralarla yaşamayı öğrenmişler. Ve hayatta kalmışlar.



(Çeviren: Mine Akverdi Denktaş)

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.