P.L. Travers, ilk Mary Poppins kitabını 1934’te yayımlar. Walt Disney 1938’de film haklarını satın almak ister. Travers yıllarca reddeder. Disney 1961’de yeni bir teklif sunar. Travers bu kez istediği değişikliklerin yapılması şartıyla Hollywood‘a gelir. Öykünün müzikalleştirilmesi ve başrolü Julie Andrews’un oynaması dahil her şeye karşı çıkar. Sonra itirazlarını bir yana bırakarak sözleşmeyi imzalar. Disney de filmi istediği gibi çeker. Büyük bir gişe başarısı ve 5 Oscar gelir.


“Mr. Banks”te anlatılan, işte bu imzanın öyküsü... Bir Disney yapımı olması itibarıyla, senaryonun “stüdyo içi bilgi kaynakları”na dayanılarak yazıldığı kesin. Ama Travers’in anısına ve kişiliğine saygısızlık yapıldığını iddia etmek zor. Tam aksine film, Travers’e bir saygı duruşu niteliğinde. Üstelik İngiltere’de yaşayan Travers’in Disney’e ve Amerikan kültürüne getirdiği eleştiriler de sansürlenmiyor.


Peki imzayı niye atmış, derseniz, film cevap için bizi Travers’in Avustralya kırsalında geçen çocukluğuna götürüyor. Bir yanda, Walt Disney dahil stüdyodaki herkesin canına okuyan, aksi, huysuz bir kadın; diğer yanda babasıyla birlikte mutluluğu hayal âlemine kaçmakta bulan küçük bir kız çocuğu... Öykü ilerledikçe “Mary Poppins”in, Travers’in çocukluğunun gerçek öyküsü olduğunu görüyoruz. Gökten inen dadı, çocuklardan ziyade Mr. Banks’i, yani babayı kurtarmak için geliyor. Özellikle finaliyle dokunaklı bir baba – kız öyküsü bu. İmzayı atmasının nedeni ise Walt Disney’in bir sanatçı olarak onu anlaması. Bir sahnede “Ben de Miki Fare için aynı şeyleri hissetmiştim” diyen Disney, Travers’i “babasını kurtarmaya” söz vererek ikna ediyor.


Kayda değer iyi bir film

Peki, ya sonra? Filme göre, Travers galada babasının “hayali kurtuluşu”yla, gerçek bir arınma yaşıyor ve gözyaşlarına boğuluyor. Tanıklara göre ise Travers animasyon sahnesi başta olmak üzere filme tepki göstererek ağladığını söylüyor. Artık hangisini kabul ederseniz... Kesin olan, bir daha başka hiçbir kitabı için Disney’le görüşmeye yanaşmaması. Ama gerçek ne olursa olsun “Mr. Banks” kayda değer, iyi bir film.


Filmi sevmemin nedeni gerçeklik, edebiyat ve film katmanlarını iç içe sunabilmesi. İlkinde masum bir kız çocuğunun acı hatıraları; ikincisinde bir yazarın edebiyatla kendini iyileştirmesi; üçüncüsünde ise kızlarına verdiği sözü tutmak için romanı Disney eğlenceliğine çevirmeye çalışan bir sinemacı var... Travers’in Disney’den korumaya çalıştığı şey ise çocukluğu. Hüzünlü hatıralarının penguenlerin dans ettiği bir müzikale dönmesini istemiyor. “Mr. Banks”, belki de sinemanın edebiyattan alıp götürdükleri üzerine çekilmiş en hoş filmlerden biri. Emma Thompson, Travers’i duyarlı, etkileyici bir yorumla getiriyor karşımıza. Walt Disney’i bir Disney filminde ilk kez sigara içerken gösterme konusunda ısrar eden Tom Hanks başarılı. Travers’in kabına sığamayan romantik babasını canlandıran Colin Farrell de rolün hakkını veriyor.


Filmine kamerayı Mary Poppins gibi “gökten indirerek” başlayan yönetmen John Lee Hancock, Avustralya sahnelerini lirik ve romantik bir üslupla, Hollywood sahnelerini ise 60’lı yıllar sinemasının parlak, canlı renkleriyle komedi havasında çekmiş. Finalde ise Travers’in çocukluk yıllarını ve 1964 yapımı “Mary Poppins”i göz yaşartıcı bir paralel montajla birleştiriyor. “Mr. Banks” dikkatlerden kaçmaması gereken bir film.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.