Geçtiğimiz Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanan, iki genç kızın aşkını anlatan Abdellatif Kechiche’in yönettiği, başrollerinde Léa Seydoux, Adele Exarchopoulos’un oynadığı “Mavi En Sıcak Renktir” (La vie d’Adele) Türkiye’de de gösterime girdi.


Günümüzde yeni bir aşk hikâyesi yazmak kolay değil. Tutkuyla birbirine bağlanan iki genç kızın aşkının, kültürel, sınıfsal engellere çarpmasını anlatan “Mavi En Sıcak Renktir”in de yeni şeyler söylediğini öne sürmek zor. Ama aşk özlemini, âşık olma halini, ayrılık acısını ve büyümeyi neredeyse içimize işleyerek anlatan, sade, natürel bir film duruyor karşımızda. Yönetmen Abdellatif Kechiche, aşkı hazırlayan duygunun öncelikle bir yarım kalma hali, bir eksiklik hissiyatı olduğunun altını çiziyor. İlk bölümde bizi yıldırım aşkına hazırlayan Kechiche, ikinci bölümde cinsel tutkuya odaklanıyor. Emma (Léa Seydoux) ile Adele’in (Adele Exarchopoulos) ilk buluşmasında, Sartre sohbetindeki uyumsuzluğu “unutmak istememizin” nedeni ise aşkın büyüsü.


İlk görüşte aşk

Adele’in erotik rüyasıyla başlayan, ilk bakışlar ve dokunuşlarla zirveye çıkan bu cinsel gerilim, sevişme sahnelerinin ardından, kurulu bir yayın boşalması gibi enerjisini kaybettikçe, öykü de seyirciyi gerçekliğin kıyısına doğru yanaştırıyor. Gerçekliğin 3 yemek sahnesiyle gelmesiyse tesadüf değil. Yemek öykünün yapıtaşlarından biri. Emma’nın çok güzel idare ettiği iki aile yemeği, farklı çevrelerden gelen insanlar olduklarını hatırlatsa da, evdeki gizli sevişmeler her şeyi çözüyor.


Spagetti ve istiridye ile akıllarda kalan bu iki sahnenin ardından gelen Emma’nın evindeki kalabalık arkadaş partisi ise filmin kırılma noktası. Daha doğrusu, Kechiche’in seyirciye “büyük resmi” ilk kez açıkça gösterdiği yer. O noktadan sonra filmin asıl duygusu ortaya çıkmaya ve Adele’in acısı seyirciye nüfuz etmeye başlıyor. Kechiche’in Adele’in yüzünü geniş ekranda son derece yakından izlemesi yer yer rahatsız edici. Belki de hiçbir yönetmen bir oyuncuyu bu kadar yakından ve ısrarla takip etmemiştir. Ne var ki, yemek yerken ağzındaki lokmaları, ağlarken yüzündeki bütün sıvıları gösteren bu natüralist tavrın bir anlamı var. Böylelikle Adele ile aramızda sezgisel, duygusal bir bağ kuruluyor. Mesela, derste Adele’in ilk görüşte aşktan söz eden öğretmeni dikkatle dinlediğini ve aşktan bunu anladığını hissediyoruz. Erkek arkadaşını terk etmesinin nedeninin cinsellik değil, aşksızlık olduğunu biliyoruz.


Aşk cinsel tercihlerin ötesinde

Lezbiyen kodlarına uygun giyinen ve davranan Emma’ya oranla Adele en başından beri aslında daha cesur ve kararlı. En önemlisi Adele, kendisiyle ve aşkıyla daha saf bir biçimde yüzleşiyor. Adele’in Sartre’ı Emma’ya oranla daha derinden anladığı bile iddia edilebilir. Arkadaşlarına “Ben lezbiyen değilim” derken de haksız sayılmaz. Onun için aşk, cinsel tercihlerin, etiketlerin ötesinde sadece Emma’yla ilgili bir şey değil mi? Sonuç olarak, biz aşkı Adele ile hissediyoruz. Sanatla sosyal statü arayışını birbirine karıştıran Emma ise kendine karşı dürüst olmayanlara tutulan bir ayna gibi. Kechiche, seyircinin anlamasını değil hissetmesini sağlayan bir anlatımla, bütün bunları resimler ve oyunculukla anlatıyor. Léa Seydoux ve Adele Exarchopoulos’un çok başarılı performanslar çizdiği “Mavi En Sıcak Renktir”in tek kusuru ise 3 saate yaklaşan süresi. Seks sahneleri de bence biraz fazla uzun.


Yazı: Mehmet Açar



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.