90’lı yılların başı. Bosna savaşının tüm hızıyla sürdüğü günler. O dönemin manzarası şu: Zalimce öldürülen Bosnalılar ve seyreden dünya... Devlet Başkanı Aliya İzzetbegoviç, Sırp bombaları altında yaşamaya çalışırken ülkesinin önemli müzisyenlerinden Emir Nuhanoviç’ten Bosna’nın kendi milli orkestrasını kurmasını istiyor. O günün şartlarında şaka gibi görünen bu istek karşısında hiç zaman kaybetmiyor Nuhanoviç ve hemen enstrümanları temin edip müzisyen arkadaşlarını topluyor. Kuşatma altında olmalarına rağmen orkestranın çalışacağı bir ortam bile oluşturuyor. İlk başlarda askerlere moral verecek besteler yapıyorlar. Sonra bu yetmiyor, halka yönelik konserler gerçekleştirme fikri doğuyor. Bu konserler; suyun, elektriğin, haberleşmenin olmadığı yokluklar ortamındaki insanlara öyle büyük moral aşılıyor ki orkestra kısa zamanda Bosna’nın mutluluk ve umut kaynağı haline geliyor.


Evlerin bodrumlarında konser

Zannetmeyin ki konser salonlarında gerçekleşiyor etkinlikler. “Nerede becerebiliyorsak orada toplanıyor ve halkın ayağına kadar gidiyorduk” diyor Nuhanoviç. “Evlerin bodrumları, açık alanlar... Her yerde konserler veriyorduk.” Bu arada ölümler sürüyor, Bosnalılar her günlerini “Acaba yarını görebilecek miyiz” endişesiyle geçiriyor. Savaşın bitiminden 1 yıl kadar önce İzzetbegoviç bir kez daha çağırıyor Nuhanoviç’i makamına ve “Çok dikkat çekici bir iş yapmamız lazım, bu şekilde devam edemeyiz” diyor. O dönem Batı dünyası müdahaleye yönelik hiçbir karar almadığı için Bosna’da tam bir karanlık ve umutsuzluk hâkim. “Dünya çektiklerimizi bilmiyor. Bunun duyurulması gerek. Öyle bir şey yap ki herkesin ilgisini üstümüze çekelim” emrini alan Nuhanoviç kafasında sorularla ayrılıyor İzzetbegoviç’in yanından.


Zubin Mehta konser için Saraybosna’da

Ardından bir fikir bulan genç adam zor şartlar altında bunun nasıl gerçekleşeceğini düşünüyor. Saraybosna devlet yetkililerindeki, günde 5 dakika konuşma süresi olan uydu telefonlarından biri Nuhanoviç’e veriliyor. Hakkını İtalya’da birlikte çalıştığı müzisyen bir arkadaşını aramak ve yapmak istediğini anlatıp yardım istemek için kullanıyor. İtalya’nın dünyaca ünlü sanatçılarını Saraybosna’ya getirme hedefinden bahsediyor. Bahsediyor ama soru şu: Savaşın ortasında kim gelir bu cehenneme? Düşündüğü gibi olmuyor. Her gün 5 dakikalık konuşmalar ve İtalyan arkadaşı aracılığıyla önce dünyanın en büyük orkestra şeflerinden Zubin Mehta’ya ulaşıyor. Mehta, “Gelirim” diyor. O dönemin en ünlü 3 opera sanatçısının birden konser teklifini kabul etmesi büyük heyecan yaratıyor. Sonunda hayal edilen gerçek oluyor ve Saraybosna’da Sırplar tarafından yakılmış milli kütüphanede Mozart’ın Requiem’i sergileniyor ve tüm dünyada yankı buluyor.


Cnn’de bir günde 37 kez haber

Bu konser ile Saraybosna’da yaşanan yokluk ve karanlığın içinde ilk kez bir umut filizleniyor. CNN International konser haberini bir günde tam 37 kez gösteriyor. Sadece CNN mi? Dünyanın tüm önemli televizyon kanalları yayınlarında bu konsere yer veriyorlar. Bu sayede dünya gözünü kapayıp görmezden geldiği Bosna savaşına ilk kez bu kadar dikkatli bakıyor ve Nuhanoviç o gece uykuya, amacına ulaşmış bir insanın mutluluğu içinde huzurla dalıyor. Ondan sonraki günler Nuhanoviç için istenirse tüm imkânsızlıkların yenilebileceği inancıyla geçiyor. Saraybosna konserini gerçekleştirdikten sonra öğreniyor ki Ruanda’da büyük bir katliam ve insanlık dramı yaşanıyor. 28 Eylül 1994’te, “Savaşlar olmasın, insanlar ölmesin” diye kendi ülkesinde devam eden savaşa rağmen yine büyük sanatçıların katılımıyla çok izlenen ve yankı uyandıran bir yardım konseri organize ediyor. Sonra ülkesinde savaş günleri geride kalıyor. Bu defa da Boşnak kültürünün tanıtımı için can buluyor notalar. Saraybosna Filarmoni Orkestrası olarak Boşnak müziklerinin senfonik versiyonlarını yapıyor ve duyurmak için dünyayı dolaşıyorlar. Savaşın tüm acılarını yaşamış bir insanın savaşa isyanı ve duyarlılığı biter mi? Bitmez. Nuhanoviç’inki de bitmiyor. Suriye’de yaşananlara tepkisiz kalmaması da bundan. CRR İstanbul Senfoni Orkestrası’yla birlikte bu kez İstanbul’da Suriye için çalıyor ve bir kez daha sanatın gücünün politikanın gücüne üstün olduğunu gösteriyor.


Organ bağışına dikkat çekecek dev konser

7 Kasım’da Saraybosna Ulusal Tiyatro’da Cemal Reşit Rey İstanbul Senfoni Orkestrası ve Saraybosna Filarmoni Orkestrası organ bağışına dikkat çekmek üzere birlikte bir konser gerçekleştirecek. “Bu konuya el atmak nereden geldi aklınıza” diye sordum. Nuhanoviç’in yanıtı: “Hasan Aga’nın ‘Öldüren Aşk’ Operası sırasında Türkiye’de çalışan Kosovalı Türk Doktor Bilgin Sait ile tanıştık. Kendisi Memorial Sağlık Grubu’nda görev yapıyor. Türkiye’nin organ naklindeki başarısını anlatınca ülkemin ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurarak Bosna’ya gelmelerini önerdim. Çünkü bizim vatandaşlarımız sağlık sistemimizin zayıflığından dolayı Avrupa’nın değişik ülkelerine gitmek zorunda kalıyor ve ciddi paralar ödüyorlar. Yüksek kalitede bir hizmetin çok daha uygun fiyata verildiğini öğrenince vatandaşlarımızı bundan yararlandırmayı bir sosyal sorumluluk projesi olarak kabul ettim. Amaç sağdan soldan hasta toplamak değil, tam tersine karşılıklı işbirliği yapmak, eğitim almak, bilgilenmek ve farkındalık yaratmak.” Peki kendisi organ bağışı yapmış mı? “Ülkemde böyle bir sistem kurulmadığı için şimdiye kadar bunu yapamadım. Kurulur kurulmaz ilk sırada ben olacağım” dedi.


Röportaj: Ceyda Erenoğlu

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.