Travma, yaşanan zorlayıcı bir deneyimin ardından yaşanan fiziksel veya mental yaralanma olarak tanımlanır. Psikolojik travma yaşamış olmak için, yaşanan olayın tanımından çok, kişi üzerinde bıraktığı etki önemlidir. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ise, travmaya maruz kalma sonrasında oluşan stres yaşanan fiziksel ve mental olumsuzlukları ifade eden bir tanımdır.
Travma ve stres konularında yaklaşık 50 yıldır sürdürdüğü çalışmaları ile tanınan ünlü psikiyatrist ve yazar Dr. Bessel van der Kolk, ülkemizde de “Beden Kayıt Tutar” isimli çok satan kitabı ile dikkat çekmişti. Travma tepkilerinin zihinsel olduğu kadar, fiziksel etkileri olduğuna da dikkat çeken uzman, bütüncül bir yaklaşımla modern travma tedavileri üzerinde kapsamlı ve yenilikçi çalışmaları ile ümit vaat ediyor.
"Yeni yollar bulmamız gerek!"
Dr. Bessel van der Kolk, yaygın kullanılan antidepresanların Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) üzerindeki etkilerini inceleyen ilk bilimsel araştırmaları yürütürken, seçici serotonin geri alım inhibitörü (SSRI) türevi ilaçlar olan fluoksetin ve sertralin’in zannedildiği kadar faydalı olmadığını bulmuş oldu. Kendi ifadesiyle, "geleneksel düşünme biçimlerimiz işe yaramıyor. O halde travma tedavisinde başka yollar aramamız gerekiyor."
Son yıllarda yapılan nörobilim araştırmalarının birçoğu, bize yaşadığımız mental ve çoğu zaman da fiziksel rahatsızlıkların birçoğunun, içgüdüsel olarak kendimizi güvende hissetmememize bağlı olarak gelişen travma tepkilerinden kaynaklandığını anlatıyor. Sinir sistemimiz, tüm memelilerde olduğu gibi, hayatta kalmayı önceliklendiriyor ve diğer tüm işlevlerini doğru şekilde yerine getirebilmek için, güvende olmaya ihtiyaç duyuyor.
Travmatik bir deneyim yaşadığımızda, güvenlik mekanizmamız sekteye uğruyor ve Dr. Bessel van der Kolk’un da sıklıkla ifade ettiği gibi, bedenimiz güvenlikle ilgili yaşanan bu kaygıyı depoluyor. Stresli ve güvenliğimizi tehdit edici durum ortadan kalktığında bile, beden kendini güvende hissetmekte zorlanıyor ve travmatize oluyor, bu da uzun vadeli ruhsal ve fiziksel rahatsızlıkların devam etmesine neden oluyor.
Dr. Bessel van der Kolk, "insanların temelde kendilerini güvende hissetmeye ihtiyaç duyan bir bedende rahat etmelerine nasıl yardımcı olabiliriz?" sorusunu sorarak, travmayı iyileştirmek için medikal yöntemlerin dışında, etkili olduğu kanıtlanmış farklı yollar öneriyor ve bu yolların birinin veya birkaçının, kişinin öyküsüne ve özel ihtiyaçlarına bağlı olarak kullanılabileceğini söylüyor.
1- Travma Tedavisinde Psikoterapi
İyi bir psikoterapi desteği almak, travmayı iyileştirme yolculuğunda en etkili araçlardan biridir. Psikoterapistler, insanları “düzeltmek” için değil, yaşananları kabul etmesine yardımcı olmak için çalışır. Dr. Bessel van der Kolk, travmaya bağlı tepkilerin kaynağını anlamanın ve bu tepkilerin anlaşılabilir olduğunu kabul etmenin, travmanın iyileşmeye başlaması ve insanların travmalardan özgürleşmesi için çok önemli adımlar olduğunu ifade ediyor.
Dr. Bessel van der Kolk’un araştırmalarının ve deneyimlerinin yanı sıra, yapılan diğer klinik araştırmalar da psikoterapi desteği almanın travma tedavisinde etkili olduğunu kanıtlıyor. 2019 yılında JAMA Psychiatry’de yayınlanan bir araştırmada, 12 randomize klinik araştırmadan ve 922 katılımcıdan elde edilen veriler yayınlanmıştı. Araştırmaya göre, TSSB tedavisinde yalnızca ilaç kullananlara kıyasla, psikoterapi desteği alan kişiler çok daha iyi gelişme gösteriyor.
2021 yılında yayınlanan bir başka araştırmada ise, travma tedavisinde uygulanan psikoterapinin beyin üzerindeki etkileri incelendi. Fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) yöntemi kullanan araştırmacılar, katılımcıların beyin ağlarının birbirleri ile nasıl iletişim kurduğunu incelediler ve psikoterapi tedavisi görmeden önce ve sonra, beyinde önemli değişikliklerin olduğunu fark ettiler.
Beynimizdeki duyguları düzenleyen bölümler ile mantığı ve düşünceyi kontrol eden bölümler arasındaki iletişim, travma odaklı psikoterapi tedavisi sonrasında önemli ölçüde gelişebiliyor. Psikoterapi ile beynin farklı kısımları arasındaki işlevsel bağlantının iyileşmesi, travmaya bağlı olarak gelişen rahatsızlıkların önlenmesinde etkili oluyor.
2- EMDR Terapisi Travma Tedavisinde İşe Yarar mı?
Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (Eye Movement Desensitization and Reprocessing / EMDR) terapisi, 1989 yılında Dr. Francine Shapiro’nun yayınladığı araştırma sonuçlarından sonra uygulanmaya başlandı. Rahatsız edici düşüncelerin etkisini azaltmak için göz hareketlerinin etkili olduğunu keşfeden Dr. Shapiro, EMDR terapisini özellikle travma tedavisinde kullanılmak üzere geliştirdi ve bu yöntem, günümüzde Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Amerikan Psikiyatri Birliği de dahil olmak üzere birçok otorite tarafından tanınan ve önerilen bir psikoterapi ve travma tedavisi yöntemi haline geldi.
Dr. Bessel van der Kolk, bu yöntemi başta “çılgınca” olarak değerlendirdiğini ve dikkate almadığını, ancak kliniğinde yapılan çalışmaların sonuçlarını gördükçe EMDR’nin travma tedavisinde uygulanabilecek etkili bir yöntem olduğunu kabul ettiğini söylüyor: “EMDR insanların neler yaşandığını kabul etmesine yardımcı oluyor. Yaşananların geçmişte kaldığını ve şu anda bir tehlike kalmadığını anlamalarını sağlıyor.”
EMDR, kişinin deneyimine ve yaşadığı travmanın yoğunluğuna göre değişebilse de, birçok tedavi yöntemine göre kısa sürede olumlu sonuçlar verebilen, etkili bir tedavi yöntemi. Geçmişte yaşananların geçmişte kaldığını kavramak ve sinir sisteminin güvenlik mekanizmasını düzenlemek için etkili bir yöntem olduğu da birçok bilimsel araştırma ile destekleniyor.
3- Yoga ve Travmalar
Dr. Bessel van der Kolk, yoga pratiğinin de travma tedavisinde önemli bir yeri olduğunu savunuyor: “Yoga yaptığınızda, vücudunuzla olan ilişkinize açık hale gelirsiniz. Nasıl sakin bir şekilde nefes alacağınızı, kendinize dikkat etmeyi, farklı hareketlerin ve duruşların sizi nasıl etkilediğini görürsünüz, bu sayede içsel duyu sisteminizle derin bir ilişki kurarsınız. Herhangi bir psikofarmakoloji kliniğinin yoga stüdyosuna dönüştürüldüğünü henüz görmedim ancak yoga, üzerinde çalıştığımız TSSB için kullanılan ilaçların hepsinden daha etkili bir tedavi.”
Bessel van der Kolk’un 2014 yılında yayınladığı bir araştırma, yoganın somatik regülasyonu ve bedensel farkındalığı artırarak Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşayan hastalarda fiziksel uyarılma etkilerini azalttığını ve duygusal düzenleme becerilerini iyileştirdiğini kanıtlıyor. 2018’de yayınlanan ve 19 randomize çalışmayı değerlendiren bir başka araştırma ise, van der Kolk’un bulgularını doğruluyor.
Diğer yandan, yoga ve mindfulness pratiklerini düzenli olarak uygulamanın beynin yapısını kalıcı olarak değiştirebildiği de bilimsel araştırmalarla kanıtlanıyor. Özellikle sekiz hafta boyunca uygulanan mindfulness pratiğinin, beyindeki gri madde yapısında değişime neden olduğu ve bunun TSSB semptomlarını azaltabileceği de Harvard Tıp Okulu’nda yapılan çalışmalarla destekleniyor.
4- Tiyatro ve Hareket Travmaya İyi Geliyor
Dr. Bessel van der Kolk’un travma tedavisi için çalıştığı konulardan biri de, tiyatro oyunculuğu ve dans gibi fiziksel hareket içeren pratiklerin etkisi. Travmanın beden üzerindeki etkileri üzerinde uzmanlaşmış olmak, onu bir noktada bedenimizle farklı bir role girmenin ne tür faydalar sağladığını araştırmaya yöneltmiş: “Vücudunuzla farklı roller oynamak, kendinizle ilişkinizi nasıl düzenlediğinize bağlı olarak bedeninizde farklı hislerin bulunabileceğini hissetmenize yardımcı olur.” Bu sayede, beden farkındalığı artar ve travmaya bağlı gelişen fiziksel belirtilere karşı duyarlılığımız ve bu belirtilerle baş edebilme kapasitemiz artar.
Oyunculukta farklı bir karakteri somutlaştırabilme becerisi, duygularla temasa geçmeyi, karakterler arasındaki çatışmayı keşfetmeyi ve kırılganlığı ortaya çıkarmayı gerektirir. Bunlar travma yaşamış kişiler için oldukça zor olabilse de, güvenli bir ortamda bunun üzerine gitmek ve bedensel farkındalığı artırarak bu duyguları ve farklılıkları keşfetmek, travmanın iyileştirilmesi yolculuğunda fark yaratabilir.
5- Nöral Geribildirim / Nöroterapi Travma Tedavisinde Kullanılabilir
Nöroterapi ya da Nöral Geribildirim (Neurofeedback), kafada saçlı deri üzerine yerleştirilen elektrotlarla beyin dalgalarının ölçülmesi ve bir ekranda hastaya gösterilmesi şeklinde uygulanan bir tedavi yöntemidir.
Yalnızca farkında olduğumuz bir durumu değiştirebilir, dönüştürebiliriz. Nöroterapi, bu bilgiye dayanarak hastaların beyin dalgalarının ne şekilde değiştiğini görmesinin, bu dalgaları kontrol edebilme becerilerini artıracağını savunur. Belirli durumlarda verdiğimiz fizyolojik tepkilerin ne şekilde geliştiğini görerek öğrenmek, uzun vadede farklı durumlara verdiğimiz stres tepkilerini kontrol edebilmemize de yardımcı olur.
Dr. Bessel van der Kolk, nöroterapinin de travmayı iyileştirmede etkili bir yöntem olduğunu kabul ediyor. Stresin bedende oluşturduğu belirtilere karşı duyarlı hale gelmek ve bu tepki mekanizmasını anlamak, kontrolsüzce gelişen travma tepkilerini kontrol altına almayı kolaylaştırabilir.
6- Psikedelikler: Travma Tedavisinde Yeni Bir Bakış Açısı
Psikedelikler (saykodelik ilaçlar) her ne kadar uyuşturucular sınıfında değerlendirilse de, beyin üzerindeki etkileri terapötik olabildiği için aslında ilaç kategorisindeki kimyasallardır. Günümüzde özellikle MDMA (metilendioksimetamfetamin), LSD (liserjik asit dietilamid) ve psilosibin içeren bazı mantarlar, bilinç halini değiştirme etkileri kullanılarak terapi maksatlı uygulanabiliyor, dünyanın birçok yerinde bu maddelerin ne şekilde iyileştirici olabileceği üzerinde araştırmalar yapılıyor. Travma konusundaki çalışmaları ile Dr. Bessel van der Kolk kadar ses getirmiş olan Dr. Gabor Mate de, psikedelik ilaçlar ve bitkilerin travma tedavisinde kullanımı üzerinde çalışmalar yürütmüştü.
Dr. Bessel van der Kolk, psikedeliklerin iyileştirici etkileri üzerindeki çalışmalarını MDMA üzerinde yoğunlaştırıyor. Gerekli hazırlıklar yapıldıktan ve MDMA alındıktan sonra, hastanın gözleri kapalı şekilde uzandığı ve iki uzman psikoterapistin hastaya eşlik ederek, onu yaşanmış olayları hatırlaması ve madde etkisi altındaki haliyle değerlendirebilmesi için yönlendirmesi şeklinde gerçekleşen terapi, şimdilik iyi sonuçlar veriyor gibi görünüyor.
Elbette yasa dışı olarak etiketlenen bu tür maddelerin terapide kullanımı hala yaygın değil ve özellikle bir uzman eşliği olmadan bu tür maddelerle tedavi uygulamaya çalışmanın oldukça tehlikeli olabileceği ortada, ancak Newsweek’te yayınlanan bir habere göre terapötik maksatlı MDMA kullanımının ABD’de 2023 yılında yasallaşabileceği düşünülüyor.
YORUMLAR