Günümüzde zorunlu eğitim demek zorunlu olarak okula gitmek demek. Okula gitmek istemeyenler zorla okula gitmek zorunda bırakıĺmakta. Başkaları sizin adınıza neyi öğrenmek isteyip istemediğinize bakmaksızın size öğrenmekle sorumlu olduğunuz şeylere sizin adınıza karar veriyor.


Belli gün ve saatlerde, belli bir müfredatı, tıpkı fabrikalarda olduğu gibi bir işe başlama ve işi bitirme ziline çalana kadar, belli kurallar çerçevesinde, bireysel ihtiyaçlarınızı geri planda tutarak öğretmeni büyük bir dikkat ve ilgiyle dinlemeniz halinde anlatılanları anlamanız ve içselleştirerek öğrenmeniz beklenir sizden.


O sırada penceredeki bir kelebeğin renkli kanatlarını nasıl çırptığını izlemenin bir anlamı yoktur.


Hayal kurmanın zamanı değildir.


Herkes için aynı kurallar geçerlidir çünkü. Ama hepimiz biliriz ki kimse bir şeyi yapmaya zorlanmayı sevmez. Kimse belli bir iş yapmaya veya sevmediği şeyler yapmaya zorlanmak istemez.


Değerler sistemimiz, birinin ancak bir yasaya aykırı davranıp hüküm giymesi durumunda bir şeyler yapmaya zorlanabileceğini söyler.


İçinde yaşadığımız sistem, hiç kimsenin ayrımcılığa uğramaması gerektiğini de söylüyor. Bununla birlikte, çocuklar yaşlarından dolayı farklı muamele görürüyorlar. Okula gitmek zorunda kalmak gibi. Okulun reddedilmesi durumunda, nedenleri genellikle sistemin kendisinde değil, çoğunlukla okul kaygısından veya aile ilişkilerinden etkilenen kişide aranır. Bazı durumlarda, bu faktörler bir ortak neden olabilir, ancak okula gitmeyi reddetmeye neden olan korku sadece bunlar kısıtlı değildir elbette.


Okul sistemi norm olarak kabul edilir.

Sistemin kendisi sorgulanamaz, mevcudiyeti var olmak için bir ispata gereksinim duymaz. Sorun sendedir ret edende. Sorun çocuktadır. O hiperaktiftir ona teşhis koymak, marazlı olan sistemi eleştirmek yerine daha kolaydır çünkü.


Ret eden, mevcut sistemin dışında olan biri olmayı kim ister ki? Kendini alternatif eğitimci, özgürlükçü, demokrat, sanatçı, aydın, vizyoner sayanların birçoğunda gördüğümüz şey çemberin dışına çıkma korkusunu yaşamak yerine, çemberin içinde olmanın getirdiği konforun rahatlığında bulunmayı tercih etmeleri ve mevcut durumu sorgulamadan kabul etmeleridir.


Devlet yöntemimiz demokratik bir yapı üzerine kurulu.

Herkesin söz hakkı var. Ya çocuklar ve ergenlerin? Çocuklar ve ergenler kaçınılmaz olarak eğitim sistemine ve okul sistemine aitler. Ancak ne öğrendiklerini, neyi ne zaman öğrendiklerini ya da nasıl öğrendiklerini kendileri belirleyemiyorlar.


Ancak onlara tatbik edilmeyen demokratik hak ve özgürlüklerden bahsediyoruz. Seçme hakkından söz ediyoruz. Çocuklar ve ergenler olarak demokratik hak ve özgürlüklerini kullanamadıklarında, hangi zemine, hangi tecrübeye, hangi deneyime istinaden hayatlarında kendi kararlarını alacaklar? Onlar söz sahibi olamadıktan sonra biz çocuklara hangi demokratik değerlerden bahsederiz?


Nörobilimin araştırmaları ve bulguları sonucunda, zorlamanın öğrenmek için uygun bir ön koşul olmadığı çoktan teyit edilmiş olmasına rağmen hala zorunlu ve ezberci tek tip bir eğitim var. Herkes tahtaya öğretmene doğru bakacak, o da bilgiyi herkese eşit şekilde pay edecek. Bu mudur? Evde de bunu ödev ile pekiştirmek gerekiyor.


Öğrenmeye zorlanan biri bir şey öğrenmez, sadece bilgi biriktirir, ortamlarda çok şey bildiğini göstermeye çalışmak da bu zorunlu eğitim bir başka arızalı uzantısıdır. Ortalama bir bilgiye sahiptir belki. Bir de herkesin aynı şeyleri bilmesi beklenir. Herkesin bildiğini biliyorsa o bildiği şeyler değerlidir, hele biri okulda öğretilen bir şeyi bilmesin. Okul ortak şeyleri bilen tek tip bir toplum inşaa ediyor. Bireysellik istediğimiz bir şey değil, halbuki her bir birey biriciktir. Güçlü yönleri yetenekleri ve ilgi alanları vardır.


Herkese aynı anda aynı şeyi öğretmeye çalışmak farklılıkları göz ardı etmek demektir. Toplumdaki çeşitlilik, yaratıcılık ve inovatif gelişimin bu şekilde önü kesilir işte. Gelecek nesillerin ihtiyacı olan teknolojik ve bilimsel gelişimleri yaratacak nesil bugünün nesli oysa ki. Ancak derslerde sadece tek bir çözüm üzerinden ders anlatılır sorgulanması tercih edilmez ise gelişim nasıl mümkün olur?


Çocuk dış motivasyon odaklı öğrenmez, boş kaplar gibi içi doldurulur, şekillendirilir sadece. Anladığını kendi sözlerinle ifade edebilmektir, bilmek. Her duyduğunu ezberlemek, her okuduğunu doğru olarak kabul etmek değildir, sorgulamaktır aynı zamanda, soru sormaktır.


Okul müfredatı mesela hemen hemen hiç değişmemekte. Coğrafi sınırlar değişmekte, küresel dengeler değişmekte, dijital devrime girildi ancak geleneksel derslere bir iki ilave ders dışında içerik değişikliği olarak büyük bir değişiklik yapılmadı. Çocukların ihtiyaçları ve yaşadıkları çağ değişti fakat yöntemler değişmedi.


İnsanlık tarihi mesela kimin nerden baktığına göre değişiyor. Onlarca nesil boyunca tek taraflı bir bakış açısı ile anlatılan tarih dersleri gerçek kabul ediliyor. Ancak dışarıdan başka bir göz ile bakmak savaşta kazanan ve kaybedenin kim olduğunu bir anda değiştirebilir.


Persona kültürü empoze etmeden, tarafsız bir şekilde tarihi bir kişiliği kim olursa olsun idolleştirmeden anlatmak mümkün. Çünkü bunu yapmaya başaramazsanız başka bir toplumda persona kültürünün yüceltilmesine de tahammül etmek zorunda kalabilirsiniz. Oysa size öğretilen değerlere göre belki o toplumdaki bu kişi bir kahraman değil, belki demokratik değerlerimizden çok uzakta kötü biri.


O nedenle öğretilen tarihin yanı sıra tarihin ve tarihi kişiliklerin de nasıl ele alınması gerektiği konusunda okulun daha sağlıklı bir yaklaşım sergilemesi gerekmez mi? Tarihi, kültürü, edebiyat, sosyoloji ve ekonomiyi, tarımı ve üretimi tarihin dışında tutarak nasıl anlatabiliriz? Gerçekten evrensel olarak kabul ettiğimiz insani ve demokratik değerleri ancak gerçek modellerle öğretmek mümkün.


Ünlü Fizikçi Einstein örneğin okuldan nefret edermiş. Derslerden ve notları kötü bir öğrenciymiş. Bazı öğretmenleri Albert Einstein'ı "gerizekali" olarak nitelendirmişler, kendisinden bir şey olmaz demişler.


Einstein der ki “Herkes dâhidir”


Fakat balığa ağaca çıkma yeteneğiyle değerlendirirseniz, tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirir. Ve şunu da der: “Düşünmek zihnin eğitimidir. Bilgiyi öğrenmek ve okumak bilgili olmak demek değildir. Mesele anlamaktır.”


Önceki bölümler...

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.