Ev ilanlarına bakıyoruz.

Bahçeli ve müstakil olsun diyorum.

Olmuşken 3+1 havuzlu ve denize yürüme mesafesinde bütçemize uygun olsun.


Tam istediğimiz gibi oldu ancak "nohut oda bakla sofa" dedikleri türden bir ev oldu.

Nisan ayında evimizi tuttuk ve taşınmamızı yaz tatiline denk getirerek sayısız yerli turist gibi biz de Türkiyenin en gözde beldesine akarak yaz aylarını deniz, kum ve güneş üçgeninde tatlı bir rehavet içinde geçirdik. Sosyal medya sayesinde arkadaşlarımızın arkadaşları ile tanışıp hızlı bir şekilde sosyalleşmeyi de başardık.


Hiç de fena gitmiyor galiba her şey yolunda hissi bizi epey bir rahatlattı.

Bu süreçte uzmanların ve okulsuzluk deneyimi olan ailelerin önerdiği üzere "Deschooling" yani bir nevi okuldan arınma denilen süreçte çocukları olabildiğince rahat bıraktık.

Bu süre sandığımızdan daha uzun sürdü. Okulda öğretilen öğrenme biçimi sizin tüm hayatınız boyunca modellemeye devam edeceğiniz bir yöntem olarak kalıcılık arz ediyormuş. Bu öğrenme biçimi dış motivasyon kaynaklı ise hep dışarıdan bir uyarana maruz kalmanız gerekir. Eğer siz merak ettiğiniz ve sizi heyecanlandıran şeyleri öğrenmek için bir heves bir istek duyuyorsanız bu iç motivasyon kaynaklı bir öğrenme şeklidir. Dolayısıyla Deschooling sürecinde artık dışarıdan uyaran vermek yerine, içerideki sesin tekrar duyulması için zaman tanımak gerekiyor. Bu her bir bireyde farklı bir hız ve sürede ortaya çıkabilir, çıkmayabilir de.


Bizim çocuklarımızda ilk senede gözlemlediğimiz şey hem yeni bir yere taşınmış olmanın verdiği buruk sevinç hem de endişe idi.


“Bir şeyleri kaçırıyor muyum?

Yeterli miyim?


Farklı mıyım?

Ben dışlanacak mıyım?


Arkadaşlarım olursa onlara ne diyeceğim?

Ben okulsuzluğumu nasıl anlatacağım?


Okul zamanında dışarıda bulunduğumuzda veya bir sağlık kontrolüne gittiğimizde sorulan sorulara nasıl cevap vereceğim?



"Kaçıncı sınıfsın sen bakıyım?” dediklerinde çocuklar hemen gözlerini bize çeviriyorlardı.


Buralarda elbette biz sakin kalarak durumu uygun bir dille anlatıyorduk.

"Bu çok harika bir şey, keşke biz de yapabilsek, biz de çok istiyoruz" ile bolca "Anlattığın her ne ise kulağa çok hoş geliyor ama ben hiçbir şey anlamadım" tadında tebessümler en çok aldığım tepkiler arasında.


Tabii ki bu süreçte bize inanan, bize bolca destek veren, yardım elini uzatan dostlarımız oldu. Kimisi getir çocukları bizde takılsınlar sizde bir kafanızı dinleyen dediler. Kimisi zor anlarımızda sırtımı sıvazladı, kucakladılar bizi. “Artık vazgeçelim biz bu işten” dediğimde aklı ve kalbiyle bana güç veren kadınlar oldu. Kimisi de hayatımızı rahat ve kaygısız olarak etiketleyerek eleştirdi. İki çocuğum evde, eşim evden çalışıyor, insan durup dururken dertsiz başına niye dert alır ki? Daha rahat ve daha kolay olduğu için değil elbette.


Geçtiğimiz beş yıl içerisinde hangi ortama girdiysek herkes çocukların sosyalleşmesinden tutun da yarın öbür gün nasıl meslek sahibi olacaklarını, ileride bize, bizi niye okula göndermediniz, derlerse bizim ne cevap vereceğimizi sordular.

Açıkcası ben kimseye bu tarz sorular sormuyorum.


Başkalarının çocuklarının ilgi alanları beni ilgilendirebilir ama eğitim hayatlarıyla pek ilgilenmiyorum.

Sanırım okula gitmeyen çocukların hayatta bir perspektiflerinin olamayacağını ve onları çok vasat bir hayatın beklediğini zannediyor insanlar.

Oysa okula giden çocukların hepsi mutlu, hepsi çok sosyal, hepsinin yarın öbür gün bir meslek sahibi olacakları bugünden garanti. Hepsi üniversite okuyacaklar.

Üniversite okuyunca ne oluyorsa?


Kimse mobbinge uğramıyor, okula gitmek zorunda olduğu için mutsuz değil, ödev yapmak hiçbir ailede krize sebep olmuyor, dört duvar arasında tüm gününü geçirmek normal, her şey iyi yani.


Okullu olmanın bir tür dokunulmazlığı var anladığım kadarıyla "safe tarafta olmak gibi".


İyi kötü bir şey olacak çocuk. İlla bir şey olacak ama senin çocuğunun bir şey olma ihtimali çok düşük. Okula giden veya okula gitmeyen bir çocuğun geleceğini inşa etmesinde en önemli şey onu mutlu eden şeyleri keşfetmesine ve kendini gerçekleştirmesine fırsat tanımak.

Bu sağlanabiliyorsa ne mutlu.


Biz okulu hayatımızın merkezinden çıkartarak, onlar adına yetişkin hayatlarında ne olacaklarını planlamak yerine, çocukların kendi potansiyellerini ve becerilerini geliştirmelerinin ve kendi yollarında ilerleyeceklerine güvenmenin daha önemli olduğunu düşünüyoruz.


Şu an aklınızdan bazı sorular geçiyor olabilir, belki de şunları soruyorsunuz kendinize;

Okula gitmeden nasıl öğrenecek?

Evde ders çalıştırıyor musunuz?

Bir gününüz nasıl geçiyor?

Neyi ne kadar öğrendiğinden nasıl emin olabiliyorsunuz?

Nasıl sosyalleşiyorlar?

Diploması olacak mı?

Üniversiteye gidecek mi?

Sıkılmıyor musunuz?

Kendinize nasıl vakit ayırıyorsunuz?

Benim de aklıma takılan sorular var.

Yaptığım işten memnun muyum?

Yaşadığım hayat doyumlu mu?

Hayallerim peşinden gidiyor muyum?

Yaşadığım yerde mutlu muyum?


Unschooling sanırım biraz da bu. Soru sormak ve sorgulamak, unschooling fikrinin özünü bu teşkil ediyor. Okulsuzluk ile ilgili sorduğunuz her soru aslında belki de kendinize yüksek sesle sormaya çekindiğiniz sorulardır.


Bence üzerlerinde düşünmeye değer.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.