Niceliksel verilerin ötesine geçerek, bize biraz kendinizden ve hayallerinizden bahsetmenizi istesem; neler söylersiniz?

İsmim Nihan. Okul öncesi bir kurumda öğretmenlik ve çocuklar için felsefe eğitmenliği yapıyorum. Çok ileriye uzanan hayallerim yok aslında ama kendime ait yine çocuklarla çalışabileceğim bir atölye açmak niyetindeyim. Umarım.


“Anlat Ağacı” adında, ağaçları konu edindiğiniz bir Instagram sayfanız var. Neden ağaçlar ve nasıl başladı bu yolculuk?

Anlat Ağacı'nı malum, içinden geçtiğimiz pandemi sürecinde açtım. O dönemde doğada daha fazla vakit geçirme fırsatım oluştu. Aynı dönem uzun zamandır kendi içime yaptığım yolculuğun da bir ağaç gibi meyve vermeye başladığı zamanlardı. İçimde dolup taşan hisleri anlatma ihtiyacıma ağaçlar gönüllü oldu. Bahsettiğim kendi içsel yolculuğumda naçizane uzunca bir yol kat etmiştim. İçimde yaşama dair dolup taşan bir konuşma, anlatma isteği vardı. Sık sık ağaçların yakınında oturur, bunları düşünürdüm. Aklımdan geçenler; dile dökmekte kelimelerin yetersiz kaldığı şeylerdi ve ağaçları izledikçe düşüncelerimle onların yaşantıları arasında benzerlikler olduğunu fark ettim. Benzetme yoluyla anlatmak, kendimi ifade edebilmemde çok yardımcı oldu. Ayrıca daha önce ayrıntılı şekilde incelemediğim ağaçları tanıma, türlerini öğrenme açısından da araştırmaya sevk etti bu olay beni. Ve ağaçların yaşantıları, türleri hakkında da çok şey öğrendim. Zaman zaman bunlardan da bahsediyorum sayfamda. Böyle başladı yolculuk.


Ağaçlara dair sizi çok etkileyen bir anınız var mı? Varsa bizimle de paylaşabilir misiniz?

Çok etkilendiğim bir anım yok ama ağaçların etrafında olmak, onları uzun uzun izlemek, dokunmak her zaman iyi gelmiştir bana. Ara sıra gittiğim yerlerde ki çoğu ağacın halini, gelişimini merak eder, bakar, incelerim. Kendimce içten bir selam verip, onların da beni gördüklerine mutlu olduklarını hissederim.






Bugün içsel gelişim olarak adlandırdığımız süreç boyunca birey doğayla sürekli bir temas halinde olmak istiyor ve kendisini de odak olarak doğaya konumlandırıyor. Sizce doğayı bu şekilde araçsallaştırmış olmuyor muyuz?

Kesinlikle öyle. Fark edemediğimiz şey şu; bedenlerimiz doğadan ayrı birer varlık değiller ki. Tamamen her hücremizle doğaya aitiz. Topraktan geldik, toprağa gideceğiz deriz hüzünle, ölümü hatırlayarak. Oysa doğada ölüm yoktur. Her şey her an başka bir şeye dönüşür. Bedenlerimizi oluşturan her atom bir zamanlar doğada başka bir formdaydı. Doğumumuzla birlikte, bizimle birlikte dönüşüme uğradı, her an uğramaya devam ediyor, ölümle birlikte de yeniden geldiği yere yani doğaya karışıp, dönüşmeye devam edecek. Ölümü kötü bir son olarak anlamlandıran zihindir. Doğada anlam yoktur yalnızca yaşamın kendisi vardır ve her an akmaktadır. İnsanı burada diğer varlıklardan ayıran şey düşünebilme yani bilgiyi işleyebilme yetisi. Bu yetiyle sadece doğayı değil her şeyi yorumlayarak araçsallaştırıyoruz. Araçsallaştırmamak mümkün değil fakat önemli olan işe yarar, her canlının iyiliğine olacak şekilde araçsallaştırmak. Zihinlerimizin asıl işlevi bu olmalıdır.


Benim de ağaçlarla aramda bir bağ yok aslında. Hiçbir zaman da olmadı. Çünkü arada bir bağ olabilmesi için en az iki ayrı şeyden bahsetmek gerekir. Oysa ne insan doğadan ayrıdır ne de doğa insandan... İnsanın en büyük sıkıntısı burada başlıyor bana göre. Varoluşsal süreçte önce kendini doğadan ayrı bir varlık olarak görüp doğaya hükmetmeye çalışıyor sonra da doğa karşısında aciz kalıp zaten en başta hiç ayrı olmadığı bir şeyle yeniden bağ kurmaya çalışıyor insan. Yazdıklarımda anlatmak istediğim şey de tam olarak bu aslında. Ayrı olmayan iki şey arasında bağ kurmaya gerek var mıdır? Olsa olsa unuttuğunu hatırlayış diyebiliriz buna ya da ayrılık rüyasından uyanmak...


“Tapınaktır ağaçlar. Onlarla konuşmayı, onları dinlemeyi bilen hakikati öğrenir. Öğretiler ve reçeteler vaaz etmez onlar, münferit şeylere aldırmadan hayatın kadim yasasını söylerler”(Hermann Hesse/Ağaçlar). Hermann Hesse’nin bu sözlerini ağaçlarla olan hikâyenizle de bağdaştırarak, yorumlamanızı istesem neler söylersiniz?

Bir ağaç yalnızca oluşunu yaşar yani an ne getiriyorsa onu yaşar. Bilir ki; her şeyin bir zamanı, bir döngüsü vardır. Bazen çiçek açar, bazen solar, yaprak döker... Hiçbirini bir öğretiyle, reçeteyle yapmaz. Mevsim değişikliklerinde zamansız görünse bile çiçek açar, meyve verir mesela. Aynı hevesle beklediğimiz umutlarımız gibi.


Ağaç, olması gereken ne ise onun olmasına müsaade eder. Hakikat de bundan başka bir şey değildir zaten. Sadece "olan" vardır. Mevsimler değişecektir, hayatta her şey dönüşecektir. Biz de bazen ağaçlar gibi çiçek açarak uyum sağlarız buna bazen solup, kuruyarak. Bir ağaca bakıp bütün bunları görebilmek oldukça basittir. Hakikat; basittir. Gözümüzün önündedir daima fakat aynı zamanda onu görünmez yapan şey de budur. Gizlenmenin en iyi yolu apaçık ortada olmaktır. Tıpkı ağaçlar gibi.


Röportaj: Sinem Uslu



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.