Olumsuz ve bizi rahatsız eden bir konu üzerinde düşünmeye başladığımızda, düşüncelerimizin kontrolden çıkıp daha da kötü yerlere doğru uzandığını görüp hayret edebiliriz. Kara haberlerin tez duyulması, hatta haberleri izledikten sonra aklımızda genellikle kötü haberlerin kalması da bununla bağlantılıdır.


Peki neden zihnimiz olumlu, neşeli, keyifli konular yerine olumsuzluklara odaklanmayı tercih eder?


Eğer siz de zaman zaman zihninizdeki felaket senaryolarını durdurmakta zorlanıyorsanız, kötü düşündükçe daha da kötülerini düşünmeye başlıyorsanız, endişelenmeyin. Konuyu sinir sistemimizin doğal çalışma şekliyle açıklayan uzmanlar, bunun memeli beynimize özgü “insani” bir durum olduğunu söylüyor ve baş etme yöntemleri öneriyor.



Kafamızın içindeki felaket tellalı

Olumsuz duygular yaratan olayları daha iyi hatırlarız, bir haber sayfasına göz atarken dikkatimizi önce kötü olaylar çeker; hatta, güzel bir olaydan bahsettiğimizden daha fazla korkunç olaylar ya da komplo teorileri hakkında konuşuruz. Zihnimizde yaşayan ve çok konuşan, kaygılı bir babaanne gibi söylenip duran felaket tellalı gerçektir. Nörobilim çalışmalarının açıkladığına göre de, bu tamamen savunma mekanizmalarımızla alakalı normal bir durum.


Sinir sistemimiz vücudumuzdaki neredeyse bütün işlevlerden sorumlu bir halde çalışırken, en büyük önceliği daima hayatta olmamızdır. Duygularımız, tepkilerimiz, hatta fiziksel kuvvetimiz bile sinir sistemimizin “hayatta kalmaya devam edebilecek miyim?” diye sorup duruyor olmasıyla şekillenir. Bu sayede hayatımızı tehdit eden unsurlara karşı önlemler ve kararlar alabilir, yaşamımızı sürdürebiliriz. Basitçe, evrimsel süreçte binlerce yıldır hayatta kalmayı başarmış türlerin tümünün bugünkü varlıklarını sinir sisteminin gelişmiş hayatta kalma mekanizmalarına borçlu olduğunu söyleyebiliriz.


Ancak bu işin içerisindeki bit yeniği, sinir sisteminin muazzam bir şekilde bizi hayatta tutmayı başarırken bazen ipin ucunu kaçırabiliyor olmasıdır.


Sinir sistemine bazen “anlatmak” gerekir

Bir köşeyi döndüğümüzde karşımıza yan yana duran bir aslan ve bir tavşan çıkarsa, biz önce aslanı fark ederiz. Hatta zavallı tavşanı o sahnede hiç fark edemeyebiliriz bile.


Beynimiz, hayati tehlike oluşturan unsuru önceliklendirir ve hızlı bir şekilde aslanı algılamaya, onun nerede durduğunu, ondan nasıl kaçabileceğimizi, onunla nasıl savaşabileceğimizi hesaplamaya çalışır. Eğer “ay ne güzel tavşan!” diyerek bu sahnedeki olumlu faktöre odaklanırsak, canımızdan olabiliriz. Dolayısıyla içimizdeki felaket tellalı hemen aktive olur ve “karşımızda iki hayvan var” diyecek düz bir sesi bastırarak “tam karşımızda avcı, yırtıcı bir aslan var! Hayatımız tehlikede!” diye bağırmaya başlar.


Bu harikadır, çünkü binlerce yıl önce kimbilir kaç atamız bu sayede aslanın saldırısından korunmuş veya kaçabilmiştir.


Fakat ilkel savunma mekanizmamız bizi hayatta tutarken, bazen de canımızdan bezmemizi sağlayacak bir stres döngüsünde kalmamıza neden olabilir.


Çünkü köşeyi döndüğümüzde karşımıza çıkan bu iki hayvan kocaman, güvenli, kilitli bir kafesin içinde dahi olsa, sinir sistemimizin vereceği ilk tepki büyük ölçüde aynı olacaktır.


Hatta bu aslan dev bir sinema perdesinde karşımıza çıkıp kükrediğinde bile oturduğumuz yerde ani bir endişeyle hoplayabiliriz. Hayal gücümüz o kadar etkilidir ki, sessiz evimizde güven içerisinde otururken gözlerimizi kapatıp arkamızda aç bir aslan olduğunu hayal etmeye başladığımızda bile kan basıncımızın yükselmesini, stres tepkilerimizin aktive olmasını sağlamamız mümkün. Yaşadığınız o utanç verici deneyimi hatırladığınızda hala karnınıza ağrı giriyor olması da bundandır.


Kendimize dönüp “şu anda aslan falan yok... O utanç verici anı da geçti gitti, güvendeyiz... Her şey yolunda...” diye tıpkı bir bebeği yatıştırır gibi telkinlerde bulunmamız gerekir ki, sinir sistemimiz hayati tehlike modundan çıkabilsin.



Olumlu şeylere nasıl odaklanırız?

Peki bütün bu mekanizmayı anladığımızda, sahnedeki pofuduk tavşana odaklanabilmemiz mümkün olur mu?


Neyse ki, evet. Elbette biraz çaba ile.


“Olumsuzluk önyargısı” (negativity bias) olarak adlandırılan bu durum, daha fazla stres altında olduğumuzda daha yoğun bir şekilde yaşanabiliyor. Yani zaten stresliysek, daha da stresli durumlara odaklanmak durumunda olabiliyoruz ve kötü düşünceler zinciri git gide büyüyebiliyor.


Uzmanlar yalnızca bu mekanizmanın anlaşılmasının bile önemli bir faktör olduğunu belirtiyor. Olumsuzluk önyargısı ile hareket ettiğimizin ve bunun doğal, insani bir eğilim olduğunun farkında olmak, kötü düşüncelere kapıldığımızda büyüyen düşünce zincirini kırmanın ilk adımı.


Aslında aslan yok

Öte yandan dikkat, eğitilebilen ve geliştirilebilen bir beceridir.


Örneğin, Organic Intelligence (OI) yöntemi, gözlerinizi hafifçe çevrede gezdirerek dikkatinizi sıradan nesneler, renkler ve duyumlar arasında gezdirmekten ibaret tanımladığı “oryantasyon” pratiğini önerir. Yavaşça nefes alarak dikkatinizi çevrenizde dolaştırmak, sinir sistemine “her şey yolunda” sinyali göndermenin en basit yoludur.


Mindfulness çalışmaları da içinde bulunduğumuz anı fark edebilme, dikkatimizi şimdiki anda tutabilme becerisini geliştirmemize yarar. Bu sayede sinir sistemimize “aslında aslan yok” mesajını sağlıklı ve sakin bir şekilde iletmeyi öğrenebiliriz.


Olumsuzluk önyargısı ile baş etmenin en iyi yolu, dikkatimizi daha fazla olumlu konulara yöneltmektir. Dünya gündemini takip ederken içiniz bunalıyorsa, haberlere göz gezdirmeyi bırakınca birkaç komik video izleyin. Yaklaşan bir sınavla ilgili kaygılanıp duruyorsanız, daha fazla stresle çalışamayacağınız bir iki saat için arkadaşlarınızla sohbet edip gülüşme planı yapın.


Ortada gülünecek hiçbir şey yokken “yalandan gülme” hareketini yaparak ağzımızı açıp dişlerimizi gösterdiğimizde bile, beynimiz nöropeptitler denilen minik kimyasalları salgılamaya başlar ve mutluluk hormonlarını sahneye davet eder.


Kötü düşüncelerden kurtulamadığınızı düşünüyorsanız, durumu bir de bu açıdan değerlendirmeyi deneyin. Sinir sisteminiz hayati tehlikede olmadığınızı fark ettiğinde konuyu değiştirmeye oldukça hevesli olacaktır.



Kaynaklar: "Not all emotions are created equal: The negativity bias in social-emotional development". Şuradan alındı: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3652533/.(13.05.2013).

Catherine Moore. "What Is Negativity Bias and How Can It Be Overcome?". Şuradan alındı: https://positivepsychology.com/3-steps-negativity-bias/.(30.12.2019.)



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.