Köydeki erkek seçmenler açısından O, bir ‘gelme’ imiş. Yani köyle ilgisi olmayıp, sonradan burada yaşamaya başlayan... Gelmeler; köyü, köylüyü tanımaz, tarımdan anlamaz, köydeki gelenekleri bilmezlermiş.
“Sonra ben bir kadındım. Hani şu ‘saçı uzun, aklı kısa’ olanlardan (!) Üstelik onlar erkek olarak bir kadından emir falan alamazlardı (!) Tüm bu yaklaşımlara rağmen bana inanan, güvenen insanlar sayesinde seçimleri kazandım.”
Bu sözler, Kırklareli’nin Babaeski ilçesine bağlı Müsellim Köyü’ne 1,5 yıl önce muhtar seçilen Sabahat Yakut Bozkurt’a ait. Müsellim’i lavanta köyü yapmak istiyor, erkek kahvesine alternatif Kadın Kahvesi kurdu, oluşturduğu köy kitaplığını bağışlarla kütüphaneye dönüştürdü, 29 Eylül’de açılışı var. “Yaşamın değişmeyen tek gerçeği, değişimin kendisidir. Müsellim Köyü de bundan payını almaya çalışıyor” diyen Muhtar Bozkurt, şöyle konuşuyor:
“Biz bir fark yaratmak için yola çıktık, bu konuda bize destek olan ve olmaya hazır herkesle birlikte bu yolda yavaş ama emin adımlarla yürüyeceğiz. Lütfen ‘orada bir köy var uzakta’ diyenler buraya yolunu düşürsünler ve her zaman sevgiyle, güler yüzle ve misafirperverlikle karşılanacaklarını bilsinler.”
Sabahat Hanım, sorularımı yanıtladı.
‘Üretimden el etek çekilmişti’
Ne zamandır Müsellim Köyü muhtarısınız? Niçin bu köyün muhtarı oldunuz? Sizi bu köyde yaşamaya iten şey neydi? Müsellim, sizin köyünüz mü?
31 Mart 2019 yılında yapılan yerel seçimlerde muhtar olarak seçildim. Müsellim, doğduğum ve üç yaşında iken ayrıldığım köy. Ailemden üç kuşak, burada doğdu ve yaşadı. Çok çocuklu bir ailenin çocuğu olan babam şansını şehirde denemeye karar verince Kırklareli’ne taşındık. Köyde geçirdiğimiz yaz tatillerini iple çekerdim, köydeki çocuklarla balık tutmak, harmanda düven üzerinde buğday dövmek, ağaçlardan meyve toplamak, üç gün süren köy düğünlerini izlemek ama en çok da özgürlüğün tadını çıkarmaktı köy benim için. Tüm bunların törensel bir yanı vardı. İşbirliğinin en güzel örneklerine o dönemde tanık oldum. Tarımda makineleşmenin yoğun olmadığı, her şeyin beden gücü ve el emeği ile yapıldığı bu dönem imecenin, dayanışmanın en güzel örneklerinin yaşandığı zamanlardı. Toprakla buluşan tohumun dönüşümü bende hep mucizevi bir etki bırakmıştır. Köye dönmemde de aynı duyguları yaşama isteği etken oldu. Geçirdiğim ağır bir ameliyat sonrası artık büyük şehirde yaşamak istemediğime karar verdim. 2015 yılında köye dönüp 80 ağaçlık bir ceviz bahçesi oluşturdum.
İnancım odur ki insan kendini ve çevresini dönüştürdüğü sürece var. 40 yıl sonra geri döndüğüm köy, gençlerin artık orada kalmak istemediği ve fabrikalarda çalışmak için terk ettikleri, imecenin tamamen ortadan kalktığı, toprakların giderek el değiştirdiği, çevre kirliliğinin arttığı, kadınların ev ekonomisi dışında üretimden elini eteğini çektiği bir yere dönüşmüştü. Çiftçilerin yetiştirdiği ürünler ayçiçeği ve buğday gibi geleneksel ürünlerin dışına çıkamıyordu. Tüm bu olgular beni bir fark yaratabilmek için neler yapılması gerektiğini sorgulamaya itti ve sonuçta bazı projeler üreterek bunları gerçekleştirmek adına muhtarlığa adaylığımı koymama neden oldu.
İki üniversite bitirdi, hâlâ okuyor
Kendinizden söz eder misiniz? İki üniversite bitirdiğinizi ve şu an tarım ve hukuk öğrencisi olduğunuzu biliyorum. Niçin bu kadar çok lisans eğitimi aldınız ya da alıyorsunuz? Bu birikimlerinizin köyde yarattığı değişimlerden söz eder misiniz?
60 yaşındayım. Üç çocuklu bir ailenin en büyük çocuğuydum. Çocukluğu doyasıya yaşayan bir kuşaktanım. Sokaklarda toz toprak içerisinde oynayan, arkadaşlık kavramını bilen, üzerine şeker serpilmiş bir dilim ekmekle doyan, yokluk içerisinde ama mutlu bir kuşak… Gaz lambasının ışığında ders çalıştım neredeyse ilkokulu bitirene kadar. Aynı gaz lambasının duvarlarda yarattığı gölge oyunları hayal dünyamın da gelişmesinin nedenidir. Yaşadığım şehir –Kırklareli- bir sınır şehri olması nedeniyle ekonomik olarak çok gelişmemiş olmakla birlikte sosyal bağlamda, insan ilişkileri açısından mükemmel bir ortamdı. Herkes birbirini tanır, büyükler küçüklere sahip çıkar, bir tür “piyasa” caddesi olan İstasyon Caddesi’ne çıktığınızda şehirdeki her türlü gelişmeyi öğrenme şansınız olurdu. Çay bahçeleri, yazlık sinemalar, mesire yerleri, askeri gazinonun Cumartesi akşamları danslı-müzikli eğlenceleri kent halkının en çok rağbet ettiği yerlerdi.
İlkokul döneminde sonradan Kırklareli’nin tarihini anlatan kitaplar yazan, aynı zamanda yerel bir gazetede de yazıları çıkan çok değerli bir öğretmenim oldu. Henüz 8-9 yaşlarında iken bize makaleler yazdırır, sonra da onları gazetede yayınlatırdı. Henüz Türkiye’de test tekniği fazlaca bilinmezken, bize testler çözdürür ve devlet parasız yatılı sınavlarına hazırlardır. Çabaları karşılıksız kalmadı, girdiğim sınavda aldığım yüksek puan sonucu 70’li yılların başında yeni açılan Bursa Maarif Koleji ‘ni–şimdiki adıyla Bursa Anadolu Lisesi- kazandım. Bu arada ailem Bursa’ya rahat gidebilmem için İstanbul’a taşındı. Ailemin maddi gücünün asla yetmeyeceği, üstelik varlığından dahi haberdar olmadıkları, benim de hayal bile edemeyeceğim bu okulda yedi yıl boyunca yatılı olarak okudum. Bugün niteliği tartışmalı Anadolu Liselerinden çok farklı bir eğitim aldı o dönemin öğrencileri. İngilizce derslerimize Türk öğretmenler dışında yabancı öğretmenler de giriyordu. Fen, Matematik ve Biyoloji derslerini de İngilizce görüyorduk. Shakespeare, Charles Dickens, Mark Twain’in romanlarını İngilizce aslından okuyorduk.
Yatılı okumak çok şey kattı benliğime. Bir kere özgüvenimi çok geliştirdi. 13-14 yaşında tek başıma şehirlerarası seyahat ediyor, kendi yaşamımla ilgili kararları kendi başıma alıyor, ebeveynlerimin kontrolü olmaksızın pek çok konuda sorumluluk üstleniyordum. Tüm bu olguların kişiliğin gelişmesinde çok önemli bir rolü var. Üniversite sınavlarına girerken yaptığım tercihlerde de bu etken oldu ve 1978 yılında çok istediğim Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandım.
Müsellim Köyü’nde başlayan yaşam çizgimin kesiştiği dördüncü kent olan Ankara’da 3 yıl geçirdim. Üniversitenin ilk yılında aileme maddi olarak yük olmamak için devlet memurluğu sınavlarına girdim ve Maliye Bakanlığı’nda göreve başladım. Hukuk Fakültesi’ni çok benimseyemeyince tekrar sınava girdim ve o dönemki adı Basın Yayın Yüksek Okulu olan İletişim Fakültesi’ni kazandım. 80’li yılların siyasal ortamı içerisinde ne okulum ne de işim devam edebildi. İstanbul’a geri döndüm ve çalışma hayatına atıldım. Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne kayıt oldum. 2 dersten kalınca okul bitmedi.
1987 yılında evlendim ve bir kızım oldu. 1999 depremini tatil nedeniyle gittiği Karamürsel’de yaşayan kızımın geçirdiği travma bir kez daha şehir değiştirmeme neden oldu. 1981 yılında terk ettiğim Ankara ile yollarımız bir kez daha kesişti. 2000 yılında çıkan öğrenci affı ile İletişim Fakültesi’ne döndüm ve dört yıl boyunca amfinin en ön sırasının değişmez neferi oldum. 2004 yılındaki mezuniyetimin ardından kalmış olduğun iki dersi vererek İktisat Fakültesi’ni de bitirdim. Bir yıl boyunca Ankara’ya yakın bir ilçedeki ilköğretim okulunda sözleşmeli İngilizce öğretmenliği yaptım. Sonraki altı yıl boyunca Güneydoğu illerinde mevsimlik tarım işçiliği konusunda araştırma yapan bir ekiple birlikte çalıştım.
Yeni bir öğrenci affıyla Ankara Hukuk Fakültesi’ne döndüm, ikinci sınıfta yatay geçişle İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okumaya başladım.
2015 yılından sonra toprakla uğraşma isteği ağır bastı ve köye geri dönüşüm gerçekleşti. Yeni tarım tekniklerini öğrenmek amacıyla 2 yıllık Tarım Meslek Yüksek Okulu’na kayıt yaptırdım.
Bizim kuşağımız çocukluğunda teknoloji ile haşır neşir olmamış bir kuşak. Bizim amiral gemimiz, hayal dünyamızın kılavuzları kitaplardı. Nasıl da zor ulaşırdık onlara… O nedenle yolda bulduğumuz bir gazete parçası bile satır satır okunmaya değerdi bizim için. Kıt harçlıklarımızın çoğu kitap kiralamaya giderdi. ‘Bildiğim bir şey var; o da hiçbir şey bilmediğim’ mottomuzdu. Bugün de hala öyle… Yeni bir şey öğrenebileceğim her alanda eğitim almak isterim.
Almış olduğum eğitimler önce seçim sürecinde işime yaradı. Bir iletişimci olarak seçmenle kurulacak birebir ilişkinin sonuçta belirleyici olacağını biliyordum. Bir de kadınların desteğinin önemini… Önce onlara anlattım kendimi, yapmak istediklerimi, sonra herkese… Köydeki erkek seçmenler açısından ben bir “gelme” idim. (Bu bölgede köyle ilgisi olmayıp, sonradan burada yaşamaya başlayanlar için kullanılan bir tabir). Onlar köyü, köylüyü tanımaz, tarımdan anlamaz, buradaki gelenekleri bilmez kişiler olarak nitelenir. Sonra ben bir kadındım. Hani şu “saçı uzun, aklı kısa” olanlardan (!) Üstelik onlar erkek olarak bir kadından emir falan alamazlardı (!) Tüm bu yaklaşımlara rağmen bana inanan, güvenen insanlar sayesinde seçimleri kazandım. Tüm bu birikimler köye ilişkin projeler üretirken de çok işime yaradı kuşkusuz.
Ayrıca çevreci akımları destekleyen, organik tarım, iyi tarım uygulamaları gibi kavramların önemine inanan, katma değeri yüksek alternatif ürünlerin insanların yaşamında fark yaratacağını bilen biri olarak öncelikli amacım kendi köyümde de bir fark yaratabilmek doğrultusunda oldu.
Girişimciyi lavanta ekimine teşvik etti
Tarım okumanız, Müsellim Köyü’nü lavanta köyü haline getirme çabalarınızı etkiledi mi? Tarım okumasaydınız, aklınıza lavanta gelir miydi?
Bir yurt dışı gezisinde gördüğüm lavanta tarlalarıydı esin kaynağım. Ama bu konuda köydeki ilk girişim benden gelmedi. Buradaki yerli girişimcileri teşvik etmek, lavanta ekimini bir proje olarak ele alıp, daha çok insanın bu projeye dahil olmasını sağlamak, galiba bizim başardığımız bu. Daha yolun çok başında olmakla birlikte şimdi geleceğe yönelik pek çok hayal kuruyoruz köy halkıyla birlikte.
Sizin sayenizde köyünüzdeki kadınların buğday ve ayçiçeği değil, Fransız köylüsü gibi lavanta ekmeye başladığını düşünüyorum. Yanılıyor muyum? Niçin lavanta ekmeye başladınız? Amacınız ne? Neyi hedefliyorsunuz?
Lavanta ekimi bu köy için gerçekten de bir devrim niteliğinde. İnsanları yıllardır var olan geleneksel ayçiçeği ve buğday döngüsünden başka bir ürüne yöneltmek çok radikal bir şey. Bu konuda öncü rolü oynayan herkese teşekkür borçluyum. Kuşkusuz verdikleri hibe fide destekleri nedeniyle Kırklareli Valiliği, Kırklareli İl Tarım ve Babaeski İlçe Tarım Müdürlüklerine de teşekkürlerimi iletiyorum.
Niçin lavanta ektiğimize gelince… Türkiye’de bu konuda çok önemli bir örnek var: Isparta Kuyucak. Hem turistik faaliyetlere kattığı ivme hem de ekonomik getirisi olan pek çok ürüne dönüşme özelliği nedeniyle ciddi bir sıçrama yarattı o bölgede. Biz de kendimize aynı soruyu yönelttik. Neden bizim köyümüz de bir lavanta köyüne dönüşmesin?
Geçen Haziran ayında, ‘Tıbbi Aromatik Bitkiler Lavanta’ kursunu bitiren 23 kadına; Müsellim Köyü’ndeki lavanta tarlasında sosyal mesafe, maske ve hijyen şartlarına uyarak başarı belgeleri verildi.
Hedef lavanta köyü olmak
‘Tıbbi aromatik bitkiler ve lavanta ekimi’ kursunu bitiren 23 kadın üretici belgelerini almış. Bu yıl 29 dönüm lavanta ekmişsiniz. Lavanta suyu, sabun, yağ üretecekmişsiniz. Lavanta ile ilgili başka projeleriniz var mı?
2019 yılı Mart ayında ilk ekimi yaptık. Yine aynı yılın Kasım ayında ve 2020 Mart ayında da diğer ekimler gerçekleşti. Kasım ayında gerçekleşen ekimin hemen ardından İşkur, Babaeski Halk Eğitim Merkezi ve Babaeski İlçe Tarım Müdürlüğü’nün desteğiyle Tıbbi ve Aromatik Bitki Yetiştiriciliği konusunda bir eğitim gerçekleştirdik. Pandemi nedeniyle bir kesintiye uğrasa da Haziran ayında kursu tamamlayan kursiyerlerimiz törenle belgelerini aldılar.
Köyde bir distilasyon cihazımız var. Lavantalarımızdan yağ çıkarmanın yanında suyundan spreyler, yumuşatıcılar yapıyoruz. Demet olarak satışlarımız var. Lavanta keseleri yapıyor kadınlarımız. Çay olarak kullanıyoruz. Pandemi nedeniyle bu sene gerçekleştiremediysek de sabun ve mum yapımı konusunda kurs açmayı ve kendi markamızla satışını planlıyoruz. Lavanta tarlalarımız köyde bir iç turizm hareketi de başlattı.
Bundan sonraki hedefimiz köydeki lavanta ekim alanlarını genişletmek, daha çok üreticiyi bu projenin içerisine dahil etmek, bir üretim merkezi ve kadın emeği ürünlerin yer alacağı bir satış reyonu kurmak… Lavantayı köy ekonomisi içerisinde önemli bir yere oturttuğumuzda ve Müsellim Köyü’nün adı bir lavanta köyü olarak anılmaya başladığında amacımıza ulaşmış olacağız. Bu konuda kamu kurum ve kuruluşlarının desteğini bekliyoruz. Dileğimiz lavanta ithal eden değil, lavanta ihraç eden bir ülke olmamız.
Köy kahvesine alternatif ‘Kadın Kahvesi’
Çoğu kişi gibi ben de pandemi nedeniyle köy yaşantısının kent yaşantısı önüne geçtiğini, çeşitli avantajlar sağladığını düşünüyorum. Pandemi, köydeki yaşamınızı nasıl etkiledi? Ne yönde farklılaşmalar yaşadınız ya da yaşıyorsunuz? Belki de köydeki ‘kadın kıraathanesi’nde toplanmak sakıncalıdır artık.
Bu konuda çok haklısınız. Şehirdeki apartman yaşamının ortaya çıkardığı klostrofobik duyguyu hiç yaşamadık biz. Çünkü köydeki hemen her evin oyalanabilinecek, küçük çaplı da olsa ekim dikim yapılabilecek bir bahçesi var. Adımınızı attığınız an oradasınız, açık havadasınız. Köyde sosyalleşme yaşanabilecek tek yer köy kahveleri. Onlar da daha çok erkeklerin gittiği yerler. İşte tam da bu nedenle köyde haftada bir gün kadınların toplandığı bir Kadın Kahvesi oluşturmuştuk. Çok da başarılı olmuş, kadınlar tarafından ilgiyle karşılanmıştı. Güzel sohbetlerin yapıldığı, zaman zaman eğitimlerin gerçekleştiği, kadınların elişleri yaptıkları bu mekanı pandemi sonrası kapatmak zorunda kaldık.
Özellikle 65 yaş üstü ve 18 yaş altına sokağa çıkma kısıtlaması getirildiği dönemde muhtar ve azalar olarak vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması konusunda yoğun çaba harcadık. Maske kullanımı ve hijyen konusunda bilgilendirmeler yaptık. Bugüne kadar köyümüzde herhangi bir vaka olmaması çok sevindirici.
Tarımsal faaliyetlerde herhangi bir aksama olmaması açısından yetkililerin talimatları doğrultusunda çiftçilere tarlasına gidebilmesi için özel izinler düzenledik. Başka illerden köye gelen kişilere karantina uygulamaları gerçekleştirdik. Bu konuda vatandaşların gösterdikleri duyarlılıklar vaka görülmemesinde etkili oldu.
Kitaplıktı, kütüphane oldu
Öte yandan bir kütüphane kurma girişiminiz olduğunu öğrendim. Bu konuda neler yapmayı planlıyorsunuz? Hedefleriniz neler?
Kitabın, okumanın insan yaşamında vazgeçilemeyecek bir önemi olduğuna inanıyorum. Teknolojinin bugün geldiği seviyede artık dijital ortamlara taşınmış bile olsa bir kitabı elinde tutmanın, o kağıt kokusunu duymanın ayrı bir hazzı var bence. Görevini devir aldıktan sonra kendi olanaklarımla küçük bir kitaplık oluşturmuştum muhtarlık bünyesinde. Sonra Babaeski Atatürk Gönüllüleri Kütüphane Platformu temsilcisi olan bir arkadaşım, bu platformun yaptığı çalışmalardan söz etti bana. Muhtarlık binamızda böyle bir kütüphane oluşturma çabamın olduğundan bahsetmemden kısa bir süre sonra köyümüzü ziyaret ettiler ve bize kitap sağlama konusunda destek vereceklerini söylediler. Kitaplıklarımızın yapım maliyetini bir gönüllümüz üstlendi. Bir başka gönüllümüz masa ve sandalyeler gönderdi. Atatürk Gönüllüleri Kütüphane Platformu, kütüphanemize 3.500 kitap bağışladı. Yine bu girişimimizden haberdar olan Acıbadem Gönüllü Evi, Koşuyolu Gönüllü Evi, Koşuyolu Çevre Gönüllüleri ve Barbaros Mahalle Muhtarlığı da kitap bağışlayarak bize destek oldular. 29 Eylül’de kütüphanemizi açacağız. Amacımız sadece kendi köyümüzün değil, çevre köylerin de yararlanabileceği bir mekan oluşturmak, herkese okumayı sevdirebilmek.
YORUMLAR