Covid-19 pandemisi dolayısıyla dünyanın her yerinde yaşama dair temel konularda ortak bir sürece girildi. Okulların kapanması ise bu konular arasında en kilit gündemlerden birini oluşturdu. Süreç uzadıkça “Okulların kapalı olması şart mı?” sorusu da gündeme gelmeye başladı. Kesin bir cevap bulmak zor olsa da gelecekte yaşanabilecek benzer salgın durumları için strateji oluştururken bu soru pay sahibi olacak görünüyor.


Geçtiğimiz günlerde The Economist dergisi, okulların kapalı olmasına farklı bir bakış getirerek “Covid-19 pandemisinde çocukların evde kalması şart mı?” sorusunu ortaya attı. Çocukları evde tutmak sağlık riskleri açısından en güvenli yol olarak görünse de bunun ebeveynlerin yaşamına ve ekonomiye olan maliyetleri, ayrıca çocukların gelişimine olan etkileri de ayrıca tartışılmaya başlandı. Beklenmeyen bir durum olarak yaşamımıza giren Covid-19 salgınında alınan sağlık tedbirleri arasında okulları kapatmak en doğru seçeneklerden biri olurken, eğitimcilerin olağanüstü çabaları ve evden çalışmaya başlayan velilerin zorlandığı alanlar da bu soruyu tartışmaya açmayı mümkün kılıyor.


Çocuklar ve gençler, mevsimsel grip salgınlarından yüksek oranda etkileniyor ve özellikle de okul binaları, kapalı ve kalabalık ortam sunmaları sebebiyle hastalığın yayılmasında pay sahibi oluyor. Ancak çocuklar aynı zamanda, Covid-19’un bulaşma ve bulaştırma riskini en az taşıyan grup olarak istatistiklere dahil oluyor.


Dünyanın eğitim konusunda şu sıralar en başarılı ülkelerinden biri olan Finlandiya’nın, işe gitmek zorunda olan aileler için küçük çocuklara bakım fonksiyonuna sahip olan kreşleri mümkün olduğunca açık tuttuğu görülüyor. Finlandiya 14 Mayıs’tan itibaren kademeli olarak okulları açacağını duyururken, 15 Nisan’da okulları açmaya başlayan Danimarka ve Norveç de normalleşmeye daha yakın olan ülkeler olarak dikkat çekiyor.


Okulların Covid-19 önlemleri dolayısıyla kapalı olmasının çocuklara ve ailelere olan etkisi ile ilgili tartışmalarda şu görüşler dikkat çekiyor;


  • Okulları kapatmak Covid-19’un yayılmasını yavaşlatmak için bazı faydalar sağlayabilir ancak bu faydalar, toplum yaşamında alınabilecek diğer önlemlerden daha az etkiye sahip de olabilir. The Economist’in haberinde, okulların kapatılarak nelerin feda edildiğini gözden geçirmek öneriliyor ve bunun velilerin çalışma düzenine ve ekonomiye olan dolaylı etkilerine dikkat çekiliyor. Birçok veli okullar açılsa da çocuğunu göndermeye yanaşmayacağını söylese bile, gerekli tedbirler alınarak okulların açılması, yine de düşünülmesi gereken bir seçenek olabilir.

  • Okulların sosyalleşmede ve çocuğun sosyal-duygusal gelişiminde önemli rolü olduğu bir gerçek. Okulların uzun süre kapalı olmasının, çocukların sosyal gelişimine sekte vuran bir durum haline gelmesi söz konusu. Çocukların sınıf ortamından mahrum kalması bir yana, dersler konusunda tüm gün ebeveynlerinin takibinde olmaları baskı altında hissetmelerine ve odaklanma güçlüğü çekmelerine sebep olabilir. Çocuğun kendi çalışma disiplinini geliştirebilmesine fırsat tanımak gerekirken, çocuğun kendi öz-disiplinini bulmasına destek olmak bazı ebeveynler için zor olabilir. Bu gibi durumlar özellikle ergenlik çağındaki çocuklarla anne-babaları arasında yeni çatışmalar doğurabilir.

  • Okulların açılmasındaki en büyük handikaplardan biri, çocuklar virüsten az etkileniyor olsa bile hiçbir ailenin çocuğunu riske atmak istemeyecek olması. Çocuğun farkında olmadan virüsü eve taşıması ve dolaşıma sokma ihtimali de ayrı bir faktör. Bu konuda Avrupa Birliği’nin halk sağlığı ajansı olan Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi’nin geçtiğimiz hafta çocuk-yetişkin bulaşmasının “olağandışı” olduğunu açıklaması hatırlatılıyor. Bunun da tartışmalı bir konu olduğunu söylemek gerekiyor çünkü okullar hızlı bir kararla kapandıktan sonra, bulaş tespit edilecek bir ortam da zaten kalmamış durumda.


  • Çocuklar günlük öğünlerinin en az yarısını okulda alıyorlar. Bazı ülkelerde yoksul kesimlerde okullar çocuğun beslenme düzeninde önemli bir paya sahip. Birçok özel okulda ise kahvaltı, öğle yemeği ve ikindi öğünü olması, okul ücretlerine dahil olan yemek konusunu tartışmaya açıyor. Evden çalışan aileler bu dönemde tüm öğünleri evde hazırlamak ve kendi işleri devam ederken çocuklarına dengeli beslenme öğeleri sunmak zorundalar. Özellikle de yoksul ve orta kesim için bazı ülkelerdeki okullar, çocukların beslenmesini üstlenmenin yanında bakım hizmeti de vermeleri açısından oldukça önemli fonksiyona sahipken, okulların kapalı olması aileye ekonomik bir külfet de getiriyor.
  • Okulöncesi dönemdeki çocukların evden çalışan ebeveynleriyle birlikte evde olmaları iki tarafı da zorlayabiliyor ve ebeveynlerin iş hayatı sekteye uğruyor. Bunun iş verimine ve ekonomiye dolaylı etkileri tartışılıyor.

  • Bazı anaokulları haftada birkaç saatlik online görüşmeler yapsalar da küçük yaş grubunun ekran karşısında ders veya sınıf içi etkinlik takip etmelerini sağlamak hem kolay hem de verimli olmuyor. Oyun çocuğu denilebilecek bu yaş grubu için evde serbest zaman geçirmek bazı yönlerden oldukça avantajlı olsa da arkadaşlarına ihtiyaç duyan çocuklar için uzun süre evde sadece yetişkinlerle durmak, erken çocukluk eğitiminden uzak kalmak çok da sağlıklı değil.

  • Belirsizlik durumu yerine kademeli bir normalleşmenin hem çocukların hem de anne babaların yaşamında daha avantajlı bir durum haline gelebileceği tartışılıyor.

  • Ebeveynlerin evdeki işlerini takip edebilmesi için çocuklar ekran başında daha fazla oyalanıyor ve denetim mecburen azalıyor. Aileler ve çocukların daha fazla bir arada olması özlem giderme ve birbirini daha iyi tanıma gibi fırsatlar getirse de sosyal ortamdan izole bir yaşamın uzun vadedeki sonuçları belirsiz.

  • Okullara giriş-çıkışlar ve okulun içiyle ilgili yeni protokoller geliştirilmesi, özel gereksinimi olan çocuklar için ayrı düzenlemeler yapılmasına ihtiyaç var. Bunlar sağlandıktan sonra okullar, gelecekteki olası salgınlara hazırlıklı biçimde eğitime devam edebilir.

Bazı ülkeler bulaş riskini en aza indirecek önlemleri alarak eğitime devam etmeye hazırlanırken eğitimde daha fazla dijitalleşme için çalışmalar da diğer yandan devam ediyor. Covid-19 dolayısıyla uzaktan eğitim hızla ve mecburen uygulanmaya başlansa da yaşanan karantina döneminin yarı-online eğitimin bir standart haline gelmesi için de başlangıç olduğu söyleniyor.


Evlerde uzaktan eğitimi aileler nasıl sürdürüyor?


Görüşlerini aldığımız bazı aileler, okulların kapanması konusunda neler yaşadıklarını şöyle aktarıyorlar;


“12 yaşındaki oğlum okulların kapandığı ilk haftayı tatil gibi geçirdi. Uzaktan eğitime adapte olmakta ilk başlarda zorlandı. Ev ortamında ekran karşısında oturup ders takip etmek onu zorladı. Bazı derslerde onu sık sık kontrol etmem gerekti… Notları düşünce mecburen adapte olması gerekti. Basketboldan uzak kaldı, maçlar iptal oldu. Evde hafif bir kondisyon antrenmanı yapıyorlar Zoom üzerinden. Yaratıcı drama kursuna da gidiyordu. Ona devam edemediği için üzgün. Okullar açılınca nasıl gönderirim, bilemiyorum.”


“Kızım üniversite sınavına hazırlanıyor. Dışarılarda koşturmaktan kurtuldu ama evde yeni bir çalışma düzeni kurmaya çalışıyor ve hala disipline olamadı. Dikkati çok çabuk dağılıyor. Öğretmenleriyle karşılıklı çalışmayı özlediğini söylüyor. Babasının ve benim evde yaptığımız telefon konuşmaları onu rahatsız ediyor. Evimiz küçük, balkonumuz yok. Hepimiz zorlanıyoruz.”


“Kızım LGS sınavına hazırlanırken ve oldukça da iyi bir çalışma düzeni oturtmuşken yeni durumla birlikte tüm motivasyonu düştü. Ben anne olarak oldukça stresliyim ve bunu yansıtmamayı maalesef başaramıyorum. Oğlum ise 3. sınıf öğrencisi ve onun derslerine yardım ederken sınava hazırlanan kızımı ihmal ettiğimi düşünüyorum. Kızım ise duygusal olarak oldukça etkilenmiş durumda. Tüm arkadaşlarının aynı durumda olduğunu hatırlatıyorum. Günde dört öğün yemek hazırlamak da beni çok zorluyor. Çocuklar sürekli acıkıyor! Alışveriş, yemek, temizlik, ev düzeni çok yorucu hale geldi. Elbet bugünler geçecek. Sağlık en önemlisi. Hemşire bir arkadaşım var ve asıl o çok daha zor durumda. Herkese kolaylıklar diliyorum.”


“Evden çalışma düzenine geçtik, annem bir süreliğine bizimle kalıyordu ve karantina başlayınca evine dönemedi. Babam yalnız kaldı. Ben çok yoğun çalışıyorum. Annem kızıma ilkokul 1. sınıf eğitimi için destek olmaya çalışıyor ama öğretmen gibi olamıyor tabi. Disiplin kuramıyoruz. Yardımcımıza izin verdiğimiz için ev işlerini annemle birlikte yapıyoruz ama ben yetişemediğim için çoğunu annem yapıyor. Yardımcımızın ücretini de ödemeye devam ediyoruz. Anneme üzülüyorum ama kendim de çok yorgunum. Evden çalıştığımız için hafta sonu bile iş veriyorlar. Düzen değiştiği için kızımın derslerine akşamları da destek olamıyorum. Eşim maalesef yurt dışında kaldı, bir süre daha gelemeyecek.”


“5 yaşındaki oğlum anaokulunun uzaktan eğitim için gönderdiği etkinliklere ilk başta ilgiyle katılıyordu. Artık evde olmaya çok alıştı ve okuldan yapılan görüntülü aramalar hiç ilgisini çekmiyor. Serbest oyun oynuyor. Öğretmeni bu hafta iki kere görüntülü arama yaptı ama oğlum iki seferde de konuşmak istemedi. Ev ortamında okulla ilgili şeyler artık ona cazip gelmiyor. Arkadaşlarını ilk günlerde daha çok anıyordu. Şimdi artık onları görmemeye alıştığını düşünüyorum. Verimli vakit geçirdiğini söyleyemem. Eylül’de ilkokul 1.sınıfa nasıl başlayacak, merak ediyorum. Okullar erken açılırsa göndermeyi düşünmüyorum.”


“4 yaşındaki kızımın anaokulu, evde yapabileceğimiz bazı etkinlikleri bize liste halinde gönderiyor. Bunun dışında kendimiz de araştırma yapıyoruz ama bazı etkinlikler için malzeme alma imkânımız yok. Evde olan malzemelerle el işi yaptırmaya çalışıyorum. Bazen yaratıcı çözümler de buluyoruz. Bu keyif veriyor. Kendim anaokulu öğretmeni olmadığım için birçok şey sınırlı kalıyor. İngilizce mesela…”


“6 yaşında oğlum var, hazırlık sınıfında. Çocuklar en çok grup oyunları oynamaktan mahrum kalıyorlar. En sevdiği 3-4 arkadaşıyla arada sırada görüntülü konuşma yaptırıyoruz. Geçen gün görüntülü arama esnasında saklambaç oynadılar. Onları öyle izlemek bizim için bize hüzün verdi ama çocuklar bizden daha iyi adapte oluyor sanırım. Oğlumda bir problem görünmüyor. Zaman ne gösterir bilemiyorum. Veliler olarak da birbirimizi daha iyi tanımaya başladık, bu zor günlerde yakınlaştık.”



Ülkemizde durum nedir?

Okulların kapandığı 16 Mart haftasından beri ilköğretim ve lise ders içerikleri EBA TV ve web sitesi üzerinden kullanıma sunuluyor. Özel okullar ise çevrimiçi araçlarla canlı ders ve video anlatımlarıyla uzaktan eğitim sürecini oturtmuş durumda görünüyor. Online eğitim sistemine tamamen geçilmiş gibi görünse de toplumdaki eşitsizliklerin kendini dijital dönüşüm üzerinden iyice görünür hale getirmesi de dikkat çekiyor.



Ödevlerin Whatsapp gibi çevrimiçi araçlar veya online platformlar üzerinden gönderilmesi, bilgisayara bağlı yazıcılardan çıktı alınması ve tablet, masaüstü bilgisayar gibi araçlarla bu takiplerin yapılması, her ailenin ekonomik düzeyde karşılayamayacağı konular olarak görünüyor. Ülkemizde bu konuda düzenlemeler üzerinde çalışıldığı söylense de özel okul velilerinin bile evde tüm canlı ders donanımını hemen sağlamak için zorlandığı bir gerçek. Eğitimde dijital dönüşüm her sosyoekonomik düzeyi bir şekilde etkilese de hepsi için öğretmenlerin yoğun çabalarının devreye girdiği görülüyor.


Pandemi şartları okulların kapanmasını gerekli göstermiş olsa da mevcut online eğitim sisteminin bu haliyle sürdürülmesi ailelerin de eğitimcilerin de emek ve çabalarını gerekli kılıyor. Veliler ödeme yaptıkları özel okulların programlarını evde uygulamak zorunda kalırken, aynı zamanda evden çalışma sistemini yürütmeye ve ev işlerine yetişmeye çalışıyor. Birçok kesim işlerini kaybetme riski dolayısıyla çocuklarının geleceği konusunda sıkıntı altında. Okulların açılması sağlık riskleri yönünden tartışmalı olsa da işin farklı boyutlarını tartışmak artık bir tabu olmaktan çıkıyor.


Eğitimde telafiye yönelik programın yaz aylarını kapsayacağı söylense de en son yapılan açıklamalar Temmuz ve Ağustos aylarından ziyade Eylül ve Ekim ayları üzerinde durulduğu yönünde oldu.


En büyük sıkıntıyı, üniversite ve LGS sınavına girecek olan öğrenciler ile velilerin yaşadığı gözlemleniyor. LGS sınavında soruların sadece birinci dönem müfredatından sorumlu olunacağının Mart sonunda açıklanması yüreklere su serpse de özel ders, etüt ve yüz yüze çalışmalardan uzak kalan öğrenciler hem evde program yürütmekte hem de genel kaygı ortamında motive olmakta zorlanıyor.


Geçici bir dönem olduğunu hatırlayarak ve ileride bir orta yol bulunacağını umarak, bu dönemi en azından bir deneme-yanılma süreci olarak yaşamak, çocuklara fazla yüklenmemek uzmanlarca öneriliyor.




Bundan sonra uzaktan eğitim nasıl bir şekil alacak?

Ülkemize bakıldığında Milli Eğitim Bakanlığı, tedbir amaçlı yaşanan bu dönemin ardından online eğitimin yüz yüze eğitimle birbirini besleyen bir yapıya dönüşeceğinin işaretlerini veriyor. Başka bir deyişle, online eğitim artık sadece pandemi dönemine özgü değil, zamanın gidişatına uygun olarak eğitim sisteminin içine daha fazla dahil olacak gibi görünüyor. Bu konuda her ülkenin kendi şartları içinde, salgının yayılım ve iniş durumuna göre düzenlemelere gittiği ve telafi konusunu da buna göre ele aldığı görülüyor. Fransa örneğinde, okulların açılması düşünülürken katılımın gönüllü olması planlanıyor. Bu ise eşitsizliği daha da arttıracak bir durum olarak görülüyor. Covid-19 salgını vesilesiyle eğitimin tüm dünyada yeni baştan ele alınmaya başladığını söylemek yanlış olmaz. Hem ders hem de sınavlarla ilgili yapılacak düzenlemeler için eğitim ve tıpla ilgili uzmanlık dallarının birlikte çalışması öngörülüyor.


Bundan sonrasında, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması için teknolojinin evlere yayılması önemli bir kriter haline gelecek gibi görünüyor. Okullarda iyileştirmeler ne kadar yapılırsa yapılsın eğitimin bir kısmı ev ortamına taşındığı zaman bu durum kaçınılmaz olarak ailenin maddi durumu ve teknolojik imkanlarıyla ilgili hale geliyor. Bilgisayarın ve tabletin olmadığı evlerde yaşayan çocukların TV’lerde yapılan yayınlarla ne kadar yeterli bir eğitim alabileceği merak konusu oluyor. Bu konuda resmi çalışmaların sürdüğü ve kazanımların değerlendirileceği, telafilerin bunlara göre yapılacağı söyleniyor. Toplumdaki birçok ihtiyacın iç kaynaklarla karşılanması gereğinden dolayı, meslek liselerinin de daha çok dikkat çekeceği belirtiliyor.


Her şeye rağmen eğitimin tamamen dijitalleşmesi şu sıralar çok da mümkün görünmüyor. İnsan faktörü, yüz yüze etkileşim, öğretmen ve öğrenci arasındaki birebir iletişim ekran karşısında olduğundan çok daha farklı bir etki yaratıyor. Çocuğun kendi ev ortamındayken, sınıf içi ortamdaki gibi odaklanarak ders izleyebilmesi belli bir adaptasyon süresi istiyor. Evi sınıfa çevirmek ise hem önerilmiyor hem de çok mümkün görünmüyor. Okulun doğası, eğitim-öğretim için yapılandırılmış bir ortam olması, sosyal ilişkiler, belirli zamanlar arasında sınırlandırılmış olması gibi birçok faktörden oluşuyor. Homeschooling yapıldığında çerçeveyi aile çizerken, okulun çizdiği eğitim çerçevesini evde uygulatmaya çalışmak hem anne-baba için hem de ebeveyn-çocuk ilişkileri açısından zorlayıcı görünüyor. Bu konuda ve belirsiz dönemde çocuklara fazla baskı yapmamak ve süreci hep beraber atlatmak için aile içinde anlayışlı bir tutum sürdürmek iyi bir fikir gibi görünüyor.


Haber: Senem Tahmaz


Referanslar: "Closing schools for Covid-19 does lifelong harm and widens inequality" https://www.economist.com/international/2020/04/30/closing-schools-for-covid-19-does-lifelong-harm-and-widens-inequality



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.