Uzun süreli ilişkilerin o büyük tuzağına kapılarak, aşk ve alışkanlık arasındaki ince çizgiyi çoktan geçtiyseniz ve içinizden bir ses cesaretinizi toplayıp gereğinden fazla uzayan ilişkinizi bitirmenizi fısıldıyorsa harekete geçmenin tam zamanı!
İlişkiniz hayatınızı çekilmez bir hale getirip mahvediyor, zamanınızı boş yere harcadığınızı hissettiriyor ve her geçen gün daha çok içine çekildiğiniz dipsiz bir kuyu gibi sizi bilinmeyene doğru sürüklüyorsa tehlike çanları çalıyor demektir… Mutsuz olduğunuzun farkında olsanız dahi ilişkinizi sonlandırmak, bazı durumlarda tıpkı bir bağımlıktan kurtulmak kadar zor olabilir. Hele ki birlikteliğiniz uzun yıllara dayanıyorsa ve sevgiliniz yakın geçmişe dair bütün anılarınızda başroldeyse! Uzun süreli ilişkilerin en büyük tuzağı, hiç şüphesiz bir süre sonra çiftlerin aşk ve alışkanlık arasındaki ince çizgiyi ihlal etmeleri oluyor. Mutluluktan başınızın döndüğü ilk günler bir süre sonra rutin bir birlikteliğe, romantik yakınlaşmalar şiddetli tartışmalara, sevgi sözcükleri öfke patlamalarına dönüşmeye başlıyor. Ancak nedenini bilmeseniz de tüm bunlara katlanabiliyorsunuz. Bu sizin bağımlı bir ilişki yürüttüğünüz ve aslında mutlak gerçeğin farkında olmadığınız anlamına geliyor ya da farkında olsanız da kendinizde sevgilinizi terk edecek gücü, cesareti, özgüveni ve kararlılığı bulamıyorsunuz… Peki, sizi harekete geçirebilecek ve sadece alışkanlıkların var ettiği kısırdöngü bir ilişkiyi kesip atmanızı sağlayacak itici güçler neler olabilir, hiç düşündünüz mü?
İlişkiyi isteksizce sürdürmek
Fikir ayrılıklarına düşmek ve tartışmak, sanılanın aksine çoğu zaman bir ilişkinin ‘kötü’ olduğu, yolunda gitmediği ve bitmesi gerektiği anlamına gelmiyor. En büyük aşklar bile şiddetli kavgalar, kıskançlık krizleri ya da kısa süreli ayrılıklarla sarsılıyor, ancak şayet iki taraf da istekliyse yıllar boyu devam edebiliyor. ‘Kötü’ ilişki ise çok daha karanlık duygularla besleniyor! Her zaman varlığını hissettiren ve salgın bir hastalık gibi insanın ruhunu ele geçiren hayal kırıklığı, kötü bir ilişkinin olmazsa olmaz dinamiği. Aşka dair hayallerin yerle bir olması, beklentilerin karşılanmaması, heyecanın yerini büyük bir boşluk duygusuna bırakması, her daim yalnızlık, öfke, suçluluk ve huzursuzluk hissi, ilişkide deprem etkisi yaratarak hayatımızı yerle bir edebiliyor. Bütün yıkıcı ve olumsuz etkilerine rağmen taraflar ilişkiyi sürdürmeye devam ediyorlarsa, geriye sadece tek bir neden kalıyor; alışkanlık! İnsanlar hayatta birçok şeye bağımlı olabildikleri gibi, zaman içinde birbirlerine de bağımlı hale gelebiliyorlar. Çevremizde alışkanlık yüzünden sevgilisi ile birlikte olan, tam olarak mutlu olmasa da ondan ayrılmayı göze alamayan, ayrıldıktan sonra yalnız kalmaktan korktuğu için istemeden birlikteliğini sürdüren birçok ‘ilişki bağımlısı’ var. Terapist Ebru Tuay Üzümcü, alışkanlık faktörünü şöyle açıklıyor; “Uzun süreli ilişki yaşayan kişiler, ilişkiye yatırımda bulunduklarını düşünüyorlar ve hiçbir kazanımları olmadığı duygusu ile ilişkiyi bitirmek istemiyorlar. Burada sözünü ettiğimiz kazanımlar, genellikle evlilik gibi bir sonuca varmak ya da çocuk sahibi olmak... Süreci paylaşan kişiler ara ve nihai sonuçlar elde etmediklerinde ‘yenilgi’, ‘kaybetme korkusu’ ve ‘başarısızlık’ duygusu yaşayabiliyorlar ve böylece ilişkiyi hiçbir kazanımları olmadan bitirmeye direniyorlar. Bir de tabii ki ilişki süresince bir konfor alanı oluşuyor. Günlük yaşam düzeni ile sosyal çevre bu ilişki etrafında örgütlendiğinde, ayrılığın ardından vazgeçilecek ve özlenecek tek şey ilişki olmuyor, sosyal ortam farklılaşıyor, yaşamı yeni baştan planlamak gerekiyor. Bunlar da hep uyum sağlanacak yeni durumlar anlamına geliyor.”
Özgürlüklere son:
Diğer konularda olduğu gibi ikili ilişkilerde de bağımlılık, beraberinde birtakım özgürlüklerin yitirilmesi anlamına geliyor. Kişinin bağımsız hareket etme özgürlüğü partnerine bağımlı olduğu için engellenmemeli! Ancak tam tersi, yıpranılan noktada ilişkiyi sonlandırma özgürlüğü, bağımlı ilişkiler yaşayan kişiler için bir hayli uzak! Ünlü yazar Brenda Schaefer; Is It Love or Is It Addiction? (Aşk mı Bağımlılık mı?) isimli kitabında, kişinin kendi kendini sorgulamasını öneriyor. Schaefer, bağımlı ilişkilerin belirtilerini şöyle anlatıyor; “Hayatınızı olumsuz bir şekilde etkilediğini düşündüğünüz halde (bunu yakın çevreniz de söylemiş olabilir) ilişkinizi sonlandırmak için adım atmıyorsanız, ilişkiyi devam ettirmek için kendinize mantıksız nedenler sunuyorsanız, ayrılığı düşündüğünüz zaman panik hissi yaşıyor ve korkuyorsanız, bu korku yüzünden partnerinize daha da güçlü bir şekilde bağlanıyorsanız ve ilişkiyi bitirmek için harekete geçtiğinizde fiziksel ve psikolojik olarak acı çekiyorsanız, bütün bunlar bağımlı bir ilişki yürüttüğünüz anlamına geliyor.” Sekiz yıllık ilişkisini sonlandırmak istese de bir türlü başarıyı olamayan Gamze Y., yaşadıklarını şöyle anlatıyor; “Lise yıllarından beri birlikteyiz. Ama artık ilişkimiz kangrenleşmiş durumda. Aklımda sürekli aynı şüpheler ve korkular var. ‘Bu ilişkiyi sürdüremezsem başarısız sayılırım’, ‘Yalnız kalmak korkunç bir duygu’, ‘Karşımdakini incitmemeliyim’, ‘Beni onun kadar sevecek birisini bulamam’, ‘Ona harcadığım zamanı ve yaptığım fedakârlıkları boşa harcayamam’, ‘Yeterince çekici ve eğlenceli değilim’, ‘Onu değiştirebilirim’, ‘Ayrılığın üstesinden gelebileceğimi sanmıyorum’, ‘Eğer çabalarsam bu ilişkiyi kurtarabilirim’... Bu tür kaygılar, cesaretimi kırıyor ve kendi kendimi mutlu olmadığım bir ilişkiye hapsetmeme sebep oluyor.” Tıpkı Gamze Y. gibi aşk hayatında risk almaya ve yeni heyecanlara atılmaya cesaret edemeyen birçok kişi, daha çok mutlu olmak adına yıllardır alıştıkları düzeni bozmaktansa güvenli ama tutkunun olmadığı, alışılageldik fakat heyecansız bir limana sığınmayı tercih ediyor. Terk etmek, yalnız kalmak, bekâr olmak, yeni arayışlara girişmek ve eski günleri özlemek, uzun süreli mutsuz ilişkilere sırtını dayamış olanların aşk sözlüğünde ürkütücü çağrışımlara neden olabiliyor. Ayrılığı göze almak ve hayatta yeni bir sayfa açmak, özgüven gerektirdiği için bu konuda eksiklik yaşayan kişiler istemedikleri halde kendilerini uzun süreli ilişkilerin kapanına kısılmış buluyorlar. Gamze, “Birbirimize tahammül edemez ve en ufak sebepten kavga eder hale geldik. Ancak işin tuhaf yanı birbirimiz olmadan da yapamıyoruz. Aramızda sevgi ve saygı kalmadığı halde kıskançlıklar yüzünden birbirimize hayatı zindan ediyoruz! O benim her attığım adımı kısıtlamaya çalıştıkça ben de ona misilleme yapıyorum. En sonunda ikimizden biri pes edene kadar inatlaşıyoruz. Kendimi sürekli mutsuz ve huzursuz hissediyorum” diyor. Her iki tarafın birbirini özgür bıraktığı, destek olduğu ve zaman zaman ihtiyaç duyduğu ‘sağlıklı’ ilişkilerin aksine alışkanlık ve özgüven eksikliğinin egemen olduğu bu tarz ilişkilerde, çiftlerden biri çoğu zaman diğerinin kendisine bağımlı olmasından besleniyor. Karşısındakinin kendisine ihtiyacı olduğunu, partnerini terk ederse onu yüzüstü bırakacağını ve çaresiz duruma düşüreceğini düşünen kişi, ilişkideki rolünün ‘önemli’ ve ‘vazgeçilmez’ olduğunu hissederek kendi kendine telkinde bulunmuş ve egosunu tatmin etmiş oluyor. Yeni başladığı ilişkide şimdiki ilişkisinde olduğu kadar değer görmemekten, çaresiz bir şekilde karşı tarafın kendisine ihtiyaç duymamasından ve bir anlamda muhtaç olmamasından korktuğu için ayrılığı düşünmüyor. Mutsuz bir ilişkide ihtiyaç duyulan sevgili rolü, bazılarına dengeli bir ilişkide âşık sevgili rolünden daha cazip gelebiliyor. Bunun nedeni de yine özgüven eksikliği ve egosantrik kişilik özelliğinden kaynaklanıyor.
Kurtulmanın yolları:
Ünlü yazar Robin Norwood’un, 1985 yılından bu yana en çok satanlar listesinin zirvesinden inmeyen ‘Women Who Love Too Much’ (Fazla Seven Kadınlar) isimli kitabı bağımlı ilişkileri gerçekçi bir bakış açısıyla ele alıyor. Her iki taraf için bir kâbusa dönüşen uzun süreli ilişkileri bitirmek ve ayrılığın üstesinden gelmek için on aşamalı bir plan sunan Norwood, ilk olarak bağımlı ilişki biçiminden kurtulmayı hayatınızdaki en öncelikli konu olarak görmeniz gerektiğini söylüyor. Norwood’un ikinci önerisi ise ‘benmerkezci’ olmak, yani kendi ihtiyaçlarınızın karşılanmasını daha etkin bir biçimde sağlamaya çalışmak. Kişisel sorunlarınızla ve yetersizliklerinizle cesaretle yüzleşmeniz gerektiğini de belirten Norwood, önerilerine şöyle devam ediyor; “Kendinizle ilgili ihtiyaçlarınızın üzerine eğilin. Başkalarını yönetmekten ve kontrol etmekten vazgeçin. Ruhsal dünyanızı geliştirin, size neyin keyif ve huzur verdiğini bulun, bunlara belirli bir zaman dilimi ayırın. İlişki oyunlarına bağlı kalmamayı öğrenin; kendinizi içinde bulabileceğiniz tehlikeli rollerden kaçının. Örneğin kurtarıcı (yardımcı), takipçi (suçlayıcı) ve kurban (çaresiz) gibi... Yakın çevrenizden sizi anlayacak ve size destek olacak kişilerle görüşün. Kendi tecrübelerinizi ve öğrendiklerinizi başkalarıyla paylaşın ve tek başınıza üstesinden gelemiyorsanız profesyonel yardım almayı düşünün.” Terapist Ebru Tuay Üzümcü ise ilişkisini sonlandırmak isteyen kişilerin önceliklerini belirlemekle ilgili bir çalışma yapmalarını; değerlerini ve beklentilerini sıralamalarını öneriyor. Üzümcü şöyle devam ediyor; “Ayrılma kararı aldığınız zaman yakın çevrenizden destek alabilirsiniz. Kendinize yaşamın farklı alanlarında hedefler koyup, dikkatinizi ilişkiden başka yönlere harcamalısınız. Kariyer hedefleri ya da ihmal ettiğiniz hobiler gibi… İlişkiden çıktığınız zaman öncelikle bu ilişki içerisinde hangi ihtiyaçlarınızın karşılandığını, bu ihtiyaçlarınız karşılanırken yaptığınız fedakârlıkları ve bunların sizi ne kadar yıprattığını sorgulamalısınız.” Gamze, şu sıralar hayatının merkezinden sevgilisini çıkartmakla meşgul! “Bazıları bunu bencillik olarak adlandırabilir ama ben hayatımın merkezine sevgilimi değil kendimi yerleştirmeye karar verdim. Alışkanlıklarımın esiri olmak yerine ayrılmak istediğimi itiraf ettim. Bu belki bir risk olabilir ama en azından kendimi iyi hissetmemi sağladı...”
Bağımlı ilişkinin sinyalleri:
- İlişkide bir tarafın diğerine muhtaç olması. Kişinin kendini yanında partneri olmadan eksik hissetmesi.
- Partnerlerin psikolojik açıdan sadomazoşist role bürünmesi. Birinin sürekli takipçi (suçlayıcı), diğerinin ise kurban (çaresiz) olması.
- Özel hayatların tamamen birbirine girmesi ve kişisel özgürlüklerin zaman içinde kısıtlanarak yok olması.
- Partnerlerden birinin kişisel başarılarından diğerinin korkması ve bu durumu kendi varlığı için bir tehdit olarak algılaması.
- Düşünsel, psikolojik, fiziksel ve duygusal olarak gerçek anlamda bir yakınlaşma ve iletişim yaşanmaması. Duygusal yakınlığın, sürekli birlikte zaman geçirmekle karıştırılması.
- Partnerlerin, psikolojik baskıya dayanan oyunlarla ilişkiyi yıpratması.
- Her fırsatta yapılan fedakârlıkların dile getirilmesi.
- Kendi hatalarının fakına vararak onları değiştirmek ya da çözüm yolu bulunamıyorsa ilişkiyi bitirmek yerine kişinin ısrarcı bir şekilde karşısındakini değiştirmeye çalışması.
- Partnerlerin birbirlerine karşı hissettikleri aşk ve tutkunun yerini zaman içinde heyecan olmayan bir tür alışkanlığa bırakması ve buna rağmen ilişkiyi sürdürmeleri.
YORUMLAR