Evet, kesinlikle acı veriyor! Ancak bunu da atlatabilirsiniz. Nasıl mı? Tabii ki ilişkiniz ve birlikte olduğunuz erkekle ilgili gerçeklerle yüzleşerek. Terk edilmenin dayanılmaz yükünü üzerinizden atmanın artık zamanı geldi.



Hemen hemen herkes hayatının bir döneminde terk edilmiştir…


İstenmeyen, geride bırakılan ya da başkası için bir anda yok sayılan taraf olmanın ezici yükünü kaldırmak hiç kimse için kolay olmasa gerek! Birlikte geçirilen zamanın bir anda gereksiz bir kâğıt parçası gibi buruşturularak çöpe atılması ve anıların hiç yaşanmamışçasına yok sayılması terk edilmenin belki de ruhu en çok yaralayan kısmı. 32 yaşındaki Ceyda K., acımasız bir şekilde terk edilen kadınlardan...


Ceyda, doğum gününün ertesi sabahı telefonuna gelen mesajı okuduğunda öfke ve şaşkınlıkla karışık küçük bir şok geçiriyor! Mesaj sesini duyması, sevgilisinin ismini görünce sevinmesi mesajı açtığında; “İlişkimizin yürüdüğünü sanmıyorum, her şey bitti!” cümlesi ile karşı karşıya kalarak terk edildim! elinden telefonu düşürmesi ve yüzünde anlamsız bir ifade ile donakalması, ardı ardına bir dakikadan kısa bir süre içerisinde gerçekleşiyor. Bu 42 masum harf, birkaç saniyede Ceyda’nın dünyasını alt üst edecek kadar yıkıcı bir sarsıntıya neden oluyor. Bir buçuk yıldır birlikte olduğu sevgilisi, yüz yüze açıklama yapma gereği bile duymadan basit bir mesajla kendisini terk ediyor.


Günlerce ne yapacağını ve nasıl hissetmesi gerektiğini düşünüp duruyor. Sonraki üç ay boyunca kendisini terk eden sevgilisine neden hatalı olduğu ve nerede yanlış yaptığına dair binlerce mesaj atıyor. Çoğuna cevap alamasa da takıntılı bir şekilde sorgulamaktan vazgeçmiyor. Arkadaşlarına, ailesine, iş yerindekilere, kısacası karşılaştığı herkese nasıl haksızlığa uğradığını ve yüz üstü bırakıldığını anlatmaya devam ediyor. Anlattıkça öfkeleniyor, öfkelendikçe anlatıyor! Ta ki bir gün günlerini hayal kırıklığı ve öfke ile geçirmekten bıkana kadar…






Güvensizlik ve çaresizlik hissi



Psikoterapist ve Yaşam Koçu Christine Webber, terk edilmenin herkesin başına gelebilecek bir olay olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor; “Terk edilmenin yol açtığı hayal kırıklığı, bir insanın hayatta hissedebileceği en kötü duygulardan biri. Reddedilmek, insanı derinden yaralayan ve gururunun kırılmasına sebep olan sarsıcı bir deneyim. Bir anda yüz üstü bırakılmak ve istenmeyen kişi olmak, özellikle kadınlarda güven problemine yol açabiliyor. Bu kötü deneyim, kişinin sonraki hayatında özgüveninin sarsılmasına ve diğer insanlarla olan ilişkilerinde güvensiz ve şüpheci bir tavır takınmasına neden olabiliyor. Bana başvuran hastalarım, böyle bir deneyimden sonra kendilerini sanki zor bir operasyon ya da büyük bir trafik kazası geçirdikten sonra yeniden hayata adapte olmaya çalışıyormuş gibi hissettiklerini söylüyorlar. Genellikle biz kadınlar, terk edildikten sonra hissettiğimiz o boşluğu artık hiç kimsenin dolduramayacağını ve hayatımızın geri kalanında bir daha âşık olamayacağımızı düşünüyoruz. Ancak böyle hissetmemiz bunun doğru olduğu anlamına gelmiyor. Acı çekmemize rağmen mantıklı düşünmek, terk edilmenin acısını biraz olsun azaltıyor. ‘Terk edildiğim için kendimi çok mutsuz ve yıkılmış hissediyorum’ diye düşünmek gayet normal. Ancak bu cümlenin devamı ‘Artık kimseyi onun kadar sevemeyeceğim ve yalnız kalacağım’ olursa, o zaman kendimizi daha da karamsar ve çaresiz bir ruh haline sürüklemiş oluruz. Bunu atlatmamız ise çok daha zor olur.”



Kadınlar kendilerini suçluyor



Tıpkı Ceyda gibi birçok kadın, hiç bir açıklama yapma gereği duymayan sevgilileri ve eşleri tarafından bir anda terk edilebiliyorlar. Ancak çoğu kadın, güzel, zeki, duyarlı ve çekici olan hemcinslerinin dahi terk edilebileceğini unutuyor ve ilk önce karşısındakini suçladıktan sonra eleştiri oklarını hatalı olmadıkları halde acımasız bir şekilde kendilerine yöneltiyorlar. 28 yaşındaki İpek; “Erkek arkadaşım beni terk ettiği zaman kendimle ilgili düşüncelerimi sorgulamaya başladım. Önceleri güzel, eğlenceli, anlayışlı ve uyumlu biri olduğumu düşünürdüm ama terk edildikten sonra bu özelliklerimden şüphe etmeye başladım. Belki de bu vasıfların hiçbirine sahip değildim ve kendi kendimi kandırıyordum. Dört ay süren ilişkimizden sonra ayrılık acısını atlatmam yaklaşık beş ay sürdü. Şimdi geriye dönüp baktığımda ve ilişkimizi objektif bir şekilde değerlendirdiğimde, terk edilmeyi hak ettiğimi düşünmüyorum ve artık kendimi hatalı ya da eksik bulmuyorum. Sadece gelip geçici heyecanlar peşinden koşan, hayatta ne istediğini bilmeyen ve henüz olgunlaşmamış birisiyle birlikte olmaya karar verdiğim için kendime kızgınım.




‘Sanki bir parçamı kaybetmiştim…’



‘Artık seni sevmiyorum!’, ‘Seninle birlikte olmak istemiyorum!’, ‘Hayatımın geri kalanını seninle geçirmek istediğimden emin değilim…’, ‘Sana olan aşkım bitti!’, ‘Hayatımda başka biri var…’ Bir tokat gibi çarpan bu cümlelerle karşı karşıya kalarak terk edilenler sırasıyla şok geçirmek, gerçeği kabullenmemek, paniklemek, kendini dışlanmış hissetmek, öfkelenmek, suçluluk hissetmek ve depresyona girmek gibi travmatik evrelerden geçiyorlar. Bütün bu duygu karmaşası, kişinin gündelik hayatını da ister istemez olumsuz bir şekilde etkiliyor. Sıkıldığını söyleyerek üç yıllık ilişkilerini bir kalemde kesip atan nişanlısı tarafından terk edilen 30 yaşındaki Yasemin, bir yıl önce yaşadığı karanlık günleri şöyle anlatıyor; “Terk edilmenin şokunu atlatamadığım için iş yerinden bir hafta izin aldım. Eve kapandım; telefonlara bile çıkmıyordum. Üzerimdekilerle yatıp kalkıyor; yemek yemiyor ve büyük bir boşluktaymışım gibi dört duvar arasında amaçsızca yaşıyordum. Ağır bir depresyon geçirmenin yanı sıra takıntılı bir şekilde davranmaya başlamıştım. Birlikte dinlediğimiz şarkı, gün boyunca aralıksız çalıyordu. Üzerimde onun tişörtü ile bilgisayarın karşısında saatlerce oturarak, e-mail adresine girmek için şifresini kırmaya çalışıyordum. Belki de hayatında başka biri vardı ve beni bu yüzden terk etmişti! Daha önce terk edilen kadınların depresyona girdikleri zaman buna benzer tipik davranışlar sergilediklerini duymuştum. Bunlara hep gülüp geçerdim, oysa ben de aynı duruma düşmüştüm… Bir haftanın sonunda işe gitmek için evden çıktığımda artık eski ben değildim. Sanki bir parçamı kaybetmiştim; hatta duygularımı yitirmiştim! Sadece tek bir his kalmıştı geriye. Birlikte olduğumuz eski günlere, sevgilime ve mutluluğa duyduğum özlem… Bir süre rüyalarımda bile onunla konuştum, ilişkimizden neden sıkıldığını sorup durdum. Gururum yüzünden ona ne telefon açtım, ne de bana dönmesi için yalvarmadım. Onunla karşılaşmak için ortak arkadaşlarımızla görüştüm, gittiği yerlere gittim ve sürekli ne yaptığı ile ilgili haberler almaya çalıştım. Aylar sonra bir partide karşılaştığımızda yanında başka bir kadın vardı. Aslında çok şaşırmadım, ne de olsa böyle bir şeyi içten içe bekliyordum. Görmezden geldim ve oradan ayrılarak yalnız kalmak için eve döndüm. Çok kötü hissedeceğimi sanıyordum ama aslında öyle olmadı. İlişkimizin bittiğini çok acı çekerek de olsa zaten uzun zaman önce kabullenmiştim. Şimdi başka birisi ile olup olmaması bu durumu değiştirmezdi. Yaşadıklarımı tamamen atlatmam ve yeni bir ilişkiye hazır olmam yaklaşık bir yılımı aldı. Daha yeni kendime geliyorum.”



Kadınlar uzlaşma, erkekler kaçma taraftarı



Psikoterapist ve yaşam koçu Christine Webber’e göre ilişki bitme noktasına geldiği zaman kadınlar ve erkekler bu durumu farklı tepkiler vererek karşılıyorlar. Webber şu yorumlarda bulunuyor; “Erkekler, geçmişten bu yana doğaları gereği stresle baş etmek için genellikle iki taktik uygularlar. Ya kavga ederler ya da kaçarlar… Kadınlar ise diğer konularda olduğu gibi ilişkilerindeki herhangi bir sorununun çözümünde de daha yapıcı davranarak orta yolu bulmaya çalışırlar. Kadınlar, erkekleri terk edecekleri zaman zaten önceden bunun sinyallerini vermiş ve şikâyetlerini dile getirmişlerdir. Erkekler ise daha önceden şikâyetçi oldukları konuları dile getirmedikleri için bıçak kemiğe dayanınca da buna ihtiyaç duymaz ve bir anda her şeyi kestirip atarak ilişkideki sorunlardan kaçmak ve uzaklaşmak isterler. Bu tabii ki herkes için geçerli bir varsayım değil; ama genellikle ilişkilerde erkek ve kadının rolü bu şekildedir. Basit bir problem söz konusu olduğunda kadınların bu problemi çözmek için konuşmak istemesi, erkeklerin ise sıkılarak konuyu bir an önce kapatmaya çalışması bunun en basit örneği…”



Nasıl baş ederim?



Terk edilmenin verdiği acının üstesinden gelme ve hayatını bıraktığı yerden devam ettirme, kişinin çocukluğunda yaşadığı olaylar ile de doğrudan ilişkili olabiliyor. Terk edildiği zaman kendilerini kısa sürede toparlayan ve olayları tüm gerçekliğiyle kabul ederek yoluna devam eden kadınların, çocukluk dönemlerinde özgüven sahibi oldukları ve anne babaları tarafından istenmeme duygusunu yaşamadıkları gözlemleniyor. Sevgilisi ya eşi tarafından terk edildikten sonra takıntılı bir şekilde davranmaya başlayan ve hatta kendisini terk eden partnerini daha da ulaşılmaz ve çekici bulan kadınların ise çocukluklarında reddedilme duygusunu yaşadıkları, babalarıyla problemli ilişkilere sahip oldukları ortaya çıkıyor. Psikolog Simon Matthews; “Genellikle karşı cinsle olan ilişkilerimizde farkında olmadan çocukluk yıllarında yaşadığımız problemlerin çözümünü ararız. Bir kadının terk edildikten sonra kendisini bırakan partneri ile yeniden birlikte olmak istemesi, aslında onu gerçekten yanında istediği ya da sevdiği anlamına gelmeyebilir. Bu duyguyu daha önce travmatik bir şekilde yaşadığı için aynı acıyı hissetmemek adına bunu istiyor olabilir. Terk edilmenin acısıyla baş etmek için atılacak en önemli adım, bilinçsizce şartlandığımız bu duygularımızı mantık süzgecinden geçirmek, gerçekten ne istediğimizin farkına varmak ve kendi kendimize karşı dürüst davranmak olmalı. Bir uzmandan da yardım alınabilir” diyor. Webber ise terk edilmenin çaresizliği ile baş etmek için şunları öneriyor; “İçinizde biriktirdiğiniz öfke ve hayal kırıklığından oluşan o zehri atana kadar konuşun. Arkadaşlarınıza, sevdiklerinize ve ailenize duygu ve düşüncelerinizi anlatmaktan çekinmeyin. Önemli olan, artık anlattıklarınızdan sıkılacak hale gelene kadar konuşmanız. Anlattığınızda yükünüzün hafiflediğini, anlatmaktan sıkılmaya başladığınızda ise artık olanları önemsemediğinizi fark edeceksiniz. Bunun dışında daha sosyal bir yaşam sürmeye başlayın. Mutluluk hormonunun yardımınıza koşması için bol bol spor yapın, işinizle meşgul olun, arkadaşlarınızla buluşun ve şimdiye dek yapmaya zaman bulamadığınız ya da eski partneriniz istemiyor diye ihmal ettiğiniz hobilerinize zaman ayırın. Bir süre sonra kendinizi daha iyi hissettiğinizi fark edeceksiniz… Yalnız olmadığınızı, hemen hemen herkesin aynı şeyleri yaşadığını ve bir şekilde üstesinden geldiğini de aklınızdan çıkarmayın…”


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.