Kendimi yıkılmış, bütün ağırlığıyla yerde yatan bir ağaç gibi hissediyordum. Orada öylece çürüyüp gideceğim, köklerim kuruyacak, yeryüzünde var mıyım, yok muyum, kimsenin umurunda olmayacak gibi geliyordu.


Hiçbir şey yemek, içmek istemiyordum. Hiçbir şeyden tat almıyordum. Acım, bütün hücrelerime nüfuz etmişti. Gözlerim çukurlarına gömülmüş, çizgilerim derinleşmişti.


Yaşamak isteyip istemediğimi sordum kendime. Değer miydi canıma kıymaya, kızımı bensiz bırakmaya? Hayır, yaşamak istiyordum. Fakat böyle gövdesinden kırılmış, yerde yatan ağaç gibi değil. Bu acıyla değil.


Fakat nasıl yapacaktım? Kardeşim, arkadaşlarım zamanın en iyi ilaç olduğunu hatırlatıp duruyorlardı. Zaman? Peki ama ne zaman? Üzerinden ne kadar geçince düzelecek, iyileşecektim? Ayrılmak istiyor muydum? Hayır. Neden bilmiyorum ama hayır, istemiyordum. Ama ayrılmadan nasıl yaşayacağımı da bilemiyordum. Beni aldatan kişinin yüzüne bakarak, onunla uyuyup onunla uyanarak, aynı sofraya oturarak, aile toplantılarına katılarak sanki hiçbirşey olmamış gibi nasıl yaşayabilirdim?


Bunun üstesinden kendi kendime gelemeyeceğimi anladım. Arkadaşlarla, kardeşle konuşmak bir işe yaramıyor. Anlatmak, geçici olarak rahatlatıyor. Benim istediğim geçici rahatlama değil, kalıcı iyileşmeydi. Psikoloğa gitmeye karar verdim.


Bana ilk sorduğu şu oldu. “Eşinizi gerçekten affetmek istiyor musunuz?” “Evet” dedim. “Emin misiniz?” dedi. Emindim. Yuvamı korumak istiyordum. Bana ısrarla bu soruyu sorma nedenini açıkladı. Bu tür durumlarda öfke duygusunun yoğun olduğunu, eğer eşime bana yaptığının bedelini ödetmek istiyorsam, bunun affetmeye hazır olmadığım anlamına geldiğini söyledi. “Eğer gerçekten affetmek isterseniz ve dediklerimi uygularsanız hızla yol alırız.”


Çok kolay olmadı, ama psikoloğumun dediklerini yapmaya çalıştım.


Önce eşimle konuştum. Beni aldatması karşısında nasıl hissettiğimi ona anlattım. Ona olan hislerimden değil, kendi içimde kendimle ilgili yaşadıklarımdan. Küçük düşmüş, aşağılanmış, eksik ve değersiz hissettiğimi, bu duyguları aşmak için zamana ihtiyacım olduğunu söyledim. Psikoloğum, duygularımı ifade etmem gereketiğini söylemişti. “Sana nasıl hissettirdiğini bilmeli. Söylemezsen bilemez, çünkü aldatılan o değil. Ama dikkat et. Ona karşı neler hissettiğini değil, kendini nasıl hissettiğini anlatacaksın.” Çok zor oldu onu suçlamadan, suratını tırmalamadan konuşmak. Ama süklüm püklüm halini görünce bir güç geldi. Başardım.


Peki ona karşı hislerimi ne yapacaktım? “Bunun için başka bir yol izleyeceğiz” dedi psikoloğum. “Ona karşı hislerini söylersen kontrolünü kaybedip ona saldırırsın, o da savunmaya geçer. Affedebilmek için, şiddetli tartışmalardan uzak durmaya ihtiyacın var.”



Ona söylemek istediklerimin listesini yapmamı istedi. Kendimi kesinlikle engellemememi ve asla eşime karşı bunları dile getirmememi ve ona listeyi göstermememi sıkıca öğütledi. Bu listeyi kendisine de göstermek zorunda olmadığımı, istersem hemen yırtıp atabileceğimi söyledi. Bu beni rahatlattı. Tam dört sayfa yazdım. Küfür ve beddua dahil, ona demek istediğim her şeyi yazdım. Bitirdiğimde, içimdeki bütün zehri akıttığımı hissediyordum.


Listeyi gösterdiğimde psikoloğum “Çok iyi” dedi, “Bunlar gerçek hisleriniz, çok açık” dedi. O günkü seansta bana sorduğu sorulara verdiğim cevaplardan, kendimi suçlu hissettiğimi çıkardı. Beni aldatmasının sorumlusu olarak kendimi gördüğümü söyledi. “Belki kendime yeterince bakmadığım, artık güzel ve çekici olmadığım için beni aldattı” düşüncemin üzerinde durdu.


Kendimi güzel ve çekici bulmam, değerli ve yeterli hissetmem için egzersizler önerdi. Kendimde sevdiğim özellikleri, bedenimin beğendiğim yerlerini, hayatta elde ettiğim başarıları yazıp sonraki görüşmede getirmemi istedi. Yazdıklarım bir sayfayı geçmemişti. “Çok güzel” dedi. Kendimde seveceğim daha fazla özellik, bedenimde beğenecek daha fazla yer bulmakta zorlandım. Bana bu konuda yeni egzersizler verdi.


Her gün ayna karşısında kendime kendimi sevdiğimi, bedenime dokunarak onu sevdiğimi ve beğendiğimi söylüyordum. İlk birkaç gün bu yaptığım saçma geldi. Kocamı affetmek istiyordum, bunun kendimi sevmemle ne ilgisi vardı? Bu “saçmalığa” son vermeye ve sonraki seansa gitmemeye karar verdim. Ya aynı gün ya da ertesi gündü, psikolog aradı. Nasıl olduğumu, nasıl gittiğini sordu. Ben geveleyince “Lütfen devam edin, siz kendinizden ne kadar memnun olursanız, işimiz o kadar kolaylaşacak. Sonraki iki seans benim size hediyem” dedi.


Kendime kendimi sevdiğimi ve beğendiğimi söylemeye direndiğimi, çünkü aslında kendimi sevmediğimi ve beğenmediğimi psikoloğum sayesinde fark ettim. Aldatılmamın sebebinin, yani suçlusunun ben olmadığıma ikna olmam zaman aldı.


Eşime olan öfkemi biraz yatıştırdıktan, kendimi değerli hissetmeye başladıktan sonra psikoloğum sordu. “Onu affettiniz mi?” Cevabım “Hayır” oldu. Çünkü kalbim hâlâ kırıktı ve ona güvenmiyordum. Bana bu durumun normal olduğunu söyledi. Eşimle konuşmamı ve sakince duygularımı anlatmamı önerdi. İhtiyaç duyarsam seanslara yeniden başlayabileceğimizi, ama eşimi affetmek için kendimi zorlamamam gerektiğini hatırlattı. “Affedemiyorsanız, eşinizle yaşamadığınız yeni bir hayat planlamanız gerekir” dedi.


Eşime, ancak güvenirsem kendisini affedebileceğimi söyledim. “Kaybettiğim güveni bir günde geri kazanamam, bu güveni ancak sen tesis edebilirsin, seni affetmem sana bağlı” dedim.


Eşim sakince bildirdiğim bu kararı sessizce ve şaşkın dinledi. Ondan ayrılmamdan korktuğunu yüzünde gördüm. Onu kontrol etmedim. Bunun için dayanılmaz bir istek duyduğum zamanlarda evden dışarı çıktım. Hiç değilse posta kutsuna bakmaya indim, telefonuna bakmamak için. Geciktiğinde "neredesin" diye aramadım. Kızımla ben yemeğimizi yedikten sonra sofrayı topladım. Ortalama on günde bir arkadaşlarımla sinemaya, tiyatroya gitmeye başladım. Haftada bir gitmek üzere pilatese yazıldım. Beş kilo verdim. Artık her sabah uçlarına bakım yağı sürmeye başladığım saçlarımın rengini tenime uyacak biçimde değiştirdim. Her akşam yatmadan önce duş almaya başladım. Psikoloğum “Odağınızı değiştirin” demişti. “Odağınıza eşinizi değil, kendinizi koyun. Kendinizi sevin. İyi şeyleri, güzel şeyleri, sevilmeyi, beğenilmeyi hak ettiğinize inanın. Hiçbir şey için acele etmeyin. Ne affetmek için, ne de başka bir şey için.”


Bir yıl geçti üzerinden. Eşim bütün dışarı çıkma planlarını beni ve kızımı dahil edecek biçimde yapıyor. Telefonuyla tuvalette daha az vakit geçiriyor. Bana daha sık sarılıyor, daha sık güzel sözler söylüyor. Arada bir hediye alıyor, eskiden hiç düşünmezdi.


Eşimi affettim mi? Bu soruya evet diye cevap vermek zor. Beni aldattığını unutmadım. İçimde hâlâ biraz öfke hissediyorum ona karşı. Bazen tekrar yapacak mı, yapmayacak mı diye endişelendiğim oluyor. O zaman kendime, eğer tekrar ederse ne yapacağımı o zaman düşünebileceğimi hatırlatıyorum.


Bu arada aklımdan geçmiyor değil. Ya ben bir başkasıyla olmak istersem?

Ben herhalde kaçak oynamam, doğrudan konuşur, ayrılırım. Ama ihtimalleri düşünüp bugünümü zehir etmek istemiyorum. Bir yıldır iyi gidiyoruz. Kendime ve bugüne odaklanmayı tercih ediyorum.


Funda B.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Sen gerçekten çok güçlü bir kadınsın benimde eşim aldatıyor ama ben sadece susuyorum hiç kimseyle konuşmuyorum evden çıkmıyorum aklıma gelince yemek yiyorum ve hep ağlıyorum
    CEVAPLA
  • Misafir Funda sen gerçekten güçlü bir kadınsın
    CEVAPLA
  • Misafir Aldatmanın bir sonuç olduğunu düşünüyorum ve bu hikayedeki aldatmaya giden süreci de merak ediyorum.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.