Doğum Ankara, kütük İzmir, ikamet ettiğim yerler ise birkaç yıl İstanbul, birkaç yıl İzmir, çeşitli zaman dilimleriyle uzak diyarlar. Aynen şu an sizin de hissettiğiniz gibi dolaşım sistemimi gerçek anlamda yerle bir etmiş sıcaklar beni bir Ankaralı olarak hep suya yönlendirdi… Her meltemde yavaşladım, hep nehirleri aradım, denize koştum; ayaklarımı sokup akıntıyı hissetmek için, tüm gördüklerimin ve okuduklarımın yarattığı harareti geçirmek için… Ama hiçbir hikaye, hiçbir deniz aşağıdaki denizler kadar serinletmedi...


Bir röportaj sırasında görüştüğüm kişi, annesi ve kendisinin 1950’lerde ve 60’larda Haziran ayı geldiğinde sabah serinliğinde sahile inip sandal kiraladıklarını anlatmıştı. Kendileri gibi birçok anne-çocuk bunu yapıyor, kıyıdan biraz daha denize açıldıktan sonra sandallarını birbirlerine bağlıyorlarmış. Evden getirdikleri yemek çıkınlarını güneş tam tepedeyken şemsiyelerinin altında hep beraber paylaşa paylaşa yerlermiş. “Her gün aynı saatte 3,5 amca yanaşırdı sandalıyla bizimkilerin yanına” dedi sonra. Ben 3,5 amca kimdir diye sormadan, kaynamış süt mısırlarını denizin üstünde sandalıyla getirip satan biri olduğu söyledi.


Yaz tatilinin her gününü büyük bir şehrin tam kalbinde, tenleri tuzlarla yanarak baldan tatlı muhabbetler eden bu güzel insanlara o kadar özenmiştim ki o... Fakat bu 3,5 amca iyice canımı sıkmıştı. Sattığı güzelim mısırın tane fiyatından isim patentini almış bu amca… Bugün denizde birbirine bağlanmış birkaç sandallı sahneyi bir filmde izlesem inandırıcılığını ancak bu denizleri aşan mısırcıyla kazanırdı bu güzelim tablo.


Bahsi geçen, şu an için gizemini artırmak istediğim mahallede çok sayıda yeşillik alan varmış; meyve bahçeleri, bakla tarlaları, bostanlar... Tarla, bostan… Bu kelimeleri şu an okuyan sizler de eminim benim gibi “ancak arabayla uzun saatler boyu yolda geçirerek ulaşılabilen yeşil yerler” kategorisine sokmuşsunuzdur. Bu güzel yerdeki çocuklar hayaletli cinli hikayelerini de bu tarla ve bostanlardaki ağaçların altında anlatırlarmış birbirlerine. Saat akşam 9 oldu mu sokaklarda bitişik nizam yerleşmiş üç katlı güzelim evlerden anneler sarkmaya ve çocuklarına hep bir ağızdan seslenmeye başlarlarmış… “Ayşeeee, biiiir”… “Ayşeee, ikiii”… Üçüncü çağrıda evine dönmeyen Ayşe’ye tabii ki ertesi gün arkadaşlarıyla görüşmek yasak olacakmış…


Doğduğum ve büyüdüğüm yılların güzelliklerini buğulayan bu şahane söyleşiler 30 yaşında keşfini ancak yapabildiğim bu güzel mahalleye beni kalbimden bağladı. Moda… Konakların, villaların, bostanların, kaynaşan ve birbirini sayan onca insanın eski Moda’sında geçiyordu bu anılar. Doktorların özel olarak hastalarının evlerine gittiği, deniz hamamının dolup taştığı, Koço’nun yeridir eski Moda.


Orada doğmayı bırakın, suyla iç içe büyümeyen beni kendine tarihiyle, eski günlük hayat ritmiyle aşık eden Moda. Okumaya şimdi bir ara verip takvime, bugünün tarihine bakın lütfen. Bu tarihten 45 sene önce akşam işten veya okuldan döndüğünüzde bitkin bir halde koltuğunuza yerleştiğinizi düşünün. Biraz kestirirken, rüyanızda size birilerinin seslendiğini duyuyorsunuz, aranıyor ama bulamıyorsunuz… Sonra da bir tıkırtı… Gözlerinizi açtığınızda pencerenizde yan komşunun kendi penceresinden sarkıp size dakikalardır seslendiğini hatta camınıza bir sopayla uzanıp tıkırdattığını anlıyorsunuz. Farkedip siz de camı açtığınızda “hasta mı oldun, halsiz misin, çorbamız var gel beraber içelim” diyor… Bu sahne Şifa Sokak’ta gerçekten belki de onlarca kez tekrarlanmış bir sahne, Şair Nefi’de de, şimdiki adı Dr. Esad Işık Caddesi olan eski Yoğurtçu Parkı Caddesi’nde de… Eminim anlatılan şekilde şefkat ve merak karışımı bir tatlılıkla komşuluk ilişkisi kuruluyordu.


Moda burnunun güzel rüzgarına, denize doğru rotasını çevirip bir elin avcunu geçmeyen, güzelliğiyle tüm betonlara direnen eski Moda evleri karşınıza çıkarsa birkaç dakika durun ve tarihe karışın… Her biri Marmara denizine doğru akıp tarihi yarım adaya göz kırpan çağlayan nehirler gibidir. Pencere detaylarına, bahçe kapılarına, cephelerindeki bahçelerindeki lambalara birkaç dakika ayırın gözlerinizle…


Sandallardan, pencerelerden sarkılarak kolayca ulaşılabilen ilişkilere, denizleri dalgalandıran tarihe özlemle…


Yazı: Pınar Sezginalp

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir doğduğumdan beri modada yaşıyorum, çok güzel anlatmışınız, çok duygulandım
    CEVAPLA
  • Misafir moda'yı zaten severdim,iyice sevdim...
    CEVAPLA
  • Misafir Çok beğendim, ne güzel anlatmışsın
    CEVAPLA
  • Misafir Ne kadar güzel anlatmışsınız, tam da bu değerleri hatırlamaya en çok ihtiyacımız olan bir dönemde...Teşekkürler.
    CEVAPLA
  • Misafir nasıl güzel! teşekkürler
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.