“Okuduysanız gazeteyi alabilir miyim?” hamlesini yaptığı sırada, Nilay sınav kâğıtlarını okuyordu. Genellikle çalışmak için sakin bir masa arayan müşterilerin tercih ettiği arka köşede, sırtını kafeye dönen kadın Bahadır’ın dikkatini çekmişti. Sorusuna başını kaldırmadan verdiği kısa cevap ise ilgisini iyice artırmıştı. “Rica ederim.” Nilay ne sonuncu kâğıdı da bitirip kırmızı dikdörtgen çerçeveli gözlüklerini çıkarırken ne de çantasında sigara paketi ararken, yarım saat önce ondan gazete isteyen Bahadır’ın bahçeye doğru yol aldığının farkındaydı.


Kapı önüne çıktığında ilk yaptığı, uzun süre kapalı yerde kalmış birinin ışığa çıktığında yaptığı gibi gözlerini kısmak oldu. Sora gökyüzüne bakıp derin bir nefes aldı. Hemen hemen iki saat aralıksız çalışmıştı. Sigarasını dudaklarının arasına yerleştirirken önce çakmak sesi duydu, hemen ardından Bahadır’ı fark etti.

“İzninizle...”

Bahadır’ın tek kelimelik, kullanmayı sevdiği tabiriyle “on ikiden vuran” klasik sözlerinden biriydi.


Onu kafede sırtı bütün diğerlerine dönük, bacak bacak üstüne atmış, elindeki kağıtlara puan verirken gördüğünde “Tam benim kalemim” demesinin tek sebebi,ayağındaki babetleri çıkarsa Bahadır’a erişecek boyu, koyu renk pantolon ve gömlek içinde gizlediği narin bedeni veya omuzlarındaki kumral saçları değildi. Dört duvar arasında baş başa kaldıklarında onu en çok şaşırtan kadınlara benziyordu. Yaptığı iş üzerinden saygı görmek isteyen, bunun için çalışırken cazibesini ortaya koymamayı tercih eden, üzerindeki ağırbaşlı kumaşlardan sıyrıldığında tamamen kimlik değiştiren kadınlara.


Başlangıçta her şey yolundaydı. Nilay haftada iki geceyi onun evinde geçiriyordu. Evlenmek, anne olmak niyetinde değildi. Gelecek planları hep akademik hayatı üzerineydi. Birlikte olmadıkları zamanlarda Bahadır’a ne yaptığını sormuyordu, ne yaptığını anlatmıyordu. Beraber çok iyi zaman geçiriyorlardı. Bahadır’ın, sonradan arkadaşlarına anlatırkenki sözleriyle “hatası” onunla dışarıda buluşmaya başlamak, “ilişkiyi yatak odasından açık havaya taşımak” olmuştu. Aslında esas sorun Nilay’ın bilgi ve tecrübesinden, görüş ve fikirlerinden, keskin zekâsından şirketi için faydalanmaya çalışırken ona âşık olmuş gibi davranmasıydı.


Bilgisayar başında saatler geçirir olmuşlardı. Kafede, restoranda, evde... İhtiyacı olan excel tablolarını ve powerpoint sunumlarını Nilay hızla hazırlıyor, yeni önerilerde bulunuyor, bazen iş görüşmelerine katılıp yabancı müşteri adaylarını beraber çalışmaya ikna ediyordu. Gün içinde defalarca telefonda konuşuyor, mesajlaşıyor, haftanın dört gününü iş saatleri dışında hep bir arada geçiyorlardı. Bahadır, sayesinde daha fazla kazanmaya başladığı Nilay’a sarılıyor, yanaklarına öpücükler konduruyor, gece yarısı tuvalete gitmek için uyandığında onu özlediğini ifade ettiği mesajlar yazıyordu.


Bir buçuk ayın sonunda Bahadır, artık alacağı bir şey kalmadığını gördükten sonra Nilay’dan uzaklaşmaya karar vermişti. O aradığında hemen açmıyor, mesajlarını çok geç cevaplıyor, akşam yemeği teklifine sabah kahvesi önerisiyle karşılık veriyor, gece ona gelmek istediğinde ya yorgun hissettiğini ya işi olduğunu söylüyordu.


Bahadır’ın hesap edemediği, Nilay gibi başarısızlığa tahammülü olmayan bir kadının, o istedi diye hayatından hemen ve sessizce çıkıp gitmeyeceğiydi. Nilay’ın hesap edemediği ise, Bahadır’ın onu akademik kariyerini hedef alarak tehdit edeceği.


Bir hafta atlatılan Nilay, kafede onu yakalayıp karşısındaki boş sandalyeyi çekip masasına oturmuştu. Seslerini hiç yükseltmeden kartlarını açmışlar ve kazanan, belden aşağı vuran Bahadır olmuştu.

“Evet Bahadır, seni dinliyorum.”

“Efendim, anlamadım?”

“Arıyorum açmıyorsun, mesaj yazıyorum cevap vermiyorsun.”

“Evet, çünkü müsait değilim.”

“Düne kadar her gününü benimle geçirmek için ısrar ediyordun. Ben müsait olmadığım halde yanına geliyordum.”

“İstemeseydin gelmezdin herhalde.”

“Hayır istemiyordum Bahadır. Evimde dinlenmek istiyordum aslında.”

“Gelmeseydin o zaman, ne diyeyim ben şimdi sana Nilay?”

“Bedava danışmanlık almak için yaptın hepsini değil mi?”

“Anlamadım. Neyi?”

“Sevgiliymişiz gibi davrandın ki işlerine yardım edeyim.”

Bahadır bir kahkaha patlattı. Parmağıyla bir kendini bir Nilay’ı işaret ederek dedi ki:

“Pardon?... Sevgili mi? Biz sevgili miydik? Senle ben?”

Nilay ona midesinden yükselen ve bütün bedenini teslim alan, kontrolden çıkmaya hazır bir nefretle bakarken ekledi.

“Bebeğim eğleniyorduk, sen arada bir kendi isteğinle işlerime el attın.”

Bunu söylerken sırıtınca Nilay önündeki kahveyi sanki içmeye çalışırken yanlışlıkla devirmiş gibi üzerine döktü.

“Yabancı müşterilerini arayıp onlara yeni tedarikçi bulmamı ister misin?”

Sıcak kahveden canının yandığını belli etmemeye çalışan Bahadır, Nilay’a doğru eğildi, dişlerini sıkarak karşılık verdi.

“Üzerinde jartiyerle powerpoint sunumu hazırlarkenki hallerini üniversitedeki arkadaşların, hocaların, bölüm başkanın, dekanın, rektörün görsün ister misin?”

Nilay bu sözler üzerine önce yutkunmuş, sonra dilinin ucuna gelenleri söylememek için dudaklarını ısırmıştı.

“Eğer yakamdan düşersen kimse bir şey görmez. Uslu durursan, söz... Ama tersi olursa...”

“Elinde ne varsa hepsini istiyorum, bana vereceksin.”

“Senin gibi akıllı, teknolojiye hâkim bir kadının dilinde bu sözler komik duruyor. Versem bile kopyalarını elimde tutmayacağımdan nasıl emin olabilirsin ki?”


Bahadır, sanki evinde Nilay’ın mahrem hallerini görüntülemiş gibi davranarak amacına ulaşmıştı. Aslında ima ettiği gibi ne fotoğraf vardı elinde, ne de video. Blöf yapmıştı. İşini kaybetmekten, itibarının iki paralık olmasından çekinen Nilay,ona kinle baktıktan sonra, hiçbir şey söylemeden kalkıp gitmişti. Bu işten incelikle sıyrıldığını sanan Bahadır fena halde yanılıyordu, ama bunu anlamasına daha vakit vardı.


O gün, arkasına yaslanıp kahvesinden keyifle bir yudum alan Bahadır, şimdi yine aynı kafede aynı masada oturuyordu ama bambaşka bir ruh hali içindeydi. On yıldır akranı kadınlar için “geçkin” sıfatını kullanmaktan çekinmiyordu, gelgelelim her birini cebinde sandığı “çıtırlar” da Bahadır’ı “yaşlı”, hattâ “kart” bulmaya başlamıştı.


Dün geceden beri düşünüp duruyordu. Neden onu yaşlı bulmuştu genç kız? Birkaç tel beyaz saç, sakal yüzünden mi? Kafenin tuvaletinde yüzüne bakarken her gün tıraş olmaya karar verdi. Böylece beyazlayan sakalları belli olmazdı. Saçlarındaki beyazları kapatmak içinse iki seçenek vardı önünde. Saçını sıfıra vurmak ya da boyamak. İkincisinde karar kıldı.


Ancak bu yöntem, düşündüğü kadar kolay olmadığı gibi, genç kızlar üzerinde de hayal ettiği kadar etkili değildi.


4. bölüm 11 Mayıs 2018 Cuma hthayat.haberturk.com’da...


Diğer bölümler


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir iğrençcsin bahadır
    CEVAPLA
  • Misafir Bahadir hayatimiza giren erkeklerin cok guzel bir ornegi.Ancak bakalim bahadiri neler bekliyor gorecegiz
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.