Perili Fatma - 16
“Kaç senedir fal bakıyorsun Perili?”
“Oldu bir on sene Altan Bey'im.”
“Daha önce ne yapıyordun?”
“Bohça işi, çiçek işi. Şimdikinin aynı. Hiç karışmadım başka işlere.”
“Sana niye Perili Fatma diyorlar?”
“Bütün dediklerim doğrudur, ondan.”
“Kim buldu bu ismi sana?”
“Ben.”
“Nasıl biliyorsun her şeyi?”
Perili başını arkaya bırakıp güldü.
“Perilerim fısıldar.”
“Nasıl fısıldarlar?”
“Bayağı fısıldarlar işte Altan Bey'im. Tasa su doldururum, bakarken duyarım, görürüm.”
“Şimdi benim için de fısıldarlar mı?”
“Tasım yanımda değildir.”
“Bir dahaki sefere yanında getirir misin? Bana da fal bakar mısın?”
“Yok, sana bakamam.”
“Neden?”
Perili Altan Bey’in gözlerinin içine bakamadı. Bakışları halıda, yutkundu.
Bu kez numara yapamazdı. O ne takip edilmeyi, ne de evine kamera yerleştirilmesini hak ediyordu. Önlerindeki sehpada duran ses kayıt cihazına baktı. Biraz bekledikten sonra aklından geçeni dosdoğru söyledi.
“Altan Bey'im şunu kapatırsan anlatırım.”
Altan Bey kayıt cihazını kapattı.
Perili derin bir nefes aldı.
“Altan Bey’im benim yaptığım fal bakmak değil, tamirattır.”
Altan Bey gözlerini kısarak sordu.
“Ne tamir ediyorsun?”
“Hataları, yanlışları düzeltmeye çalışırım. Adaletsizliklere ayar çekerim.”
Altan Bey şaşkınlıkla ve büyük bir merakla dinliyordu Perili’yi.
“Mesela?”
Perili, bacak bacak üstüne atıp Bedia-Mehmet-Seval ilişkisine nasıl karıştığını anlattı. Ama artık yapacağını yaptığını, aradan çekileceğini ekledi.
“Benim artık orada görevim bitmiştir.”
Ardından, sokaklarda takip ettiği kimselerin hayatlarına nasıl dahil olduğundan, hayatlarından nasıl çıktığından konuştu. Fakat kamera kayıtlarından hiç bahsetmedi.
Elindeki saman kâğıtlarına mavi tükenmez kalemle not alan Altan Bey, indirdiği gözlüğünün üzerinden Perili’ye dikkatle baktıktan sonra sordu.
“İlkini anlatırken kaşlarını çattın. Bu hikâyede seni kızdıran ne?”
“Aldatanları affetmem Altan Bey'im.”
“Neden?”
Bacağını bacağının üzerinden indirip doğruldu, elini havada aşağıdan yukarıya doğru bir yay çizerek savurdu.
“Boş veresin. Eski hikâyedir.”
Altan Bey konuyu değiştirdi.
“Tamir ediyorum dedin. Her tamirattan sonra nasıl hissediyorsun?”
Perili hiç düşünmeden cevapladı.
“Huzurlu. Üzgünleri güldürmek beni mutlu eder.”
“Peki sen mutlu musun?”
“Memnunum hayatımdan be ya. Çalıp çırpmam, yastığa başımı koyar deliksiz uyurum. Tek yamuğum yoktur.”
Son cümlede eliyle ağzını örttü, boğazı gıcıklanmış gibi hafifçe öksürdü.
Perili’nin bir şeyleri tam anlatmadığı veya gizlediği anlarda bakışlarını kaçırdığını, ellerini kontrol edemediğini, ayak parmaklarını büzüştürdüğünü fark eden Altan Bey, “yamuğu” her neyse anlatması için onu zorlamadı. Daha sonra sormak için kâğıdın kenarına not aldı.
“Çiçeklerden bazen para almıyorsun ya da indirim yapıyorsun. Bedava fal baktığın oluyor mu?”
“Olur ya.”
“Tarifen nasıl?”
“Kişiden kişiye değişir. Kötü kalplilerden çok isterim, mazlumlardan almam. Tarife duruma, kişiye göredir.”
“İyi kazanıyor musun?”
“Vallahi iyi kazanmışım. Hepsi bankadadır, birikir.”
“O kadar başkalarının mutluluğu için çalışıyorsun. Kazandığınla kendini mutlu etmek için ne yapıyorsun?”
“Geçen gün elbise aldım, parlak ayakkabıyla toka aldım.”
“Tatile gidiyor musun mesela?”
“Yok.”
“Neden?”
“İhtiyacım yoktur.”
“İşe ara verdiğinde ne yapıyorsun?”
“Evde konserve yaparım, reçel kaynatırım. Bahçelerde, çayırlarda fal bakmadan otururum. Çay bahçesine gider deniz kenarında keyif çatarım. Şöyle bir esti mi sıcakta, tuzlu su kokusu gelir. Bir çay daha söylerim, yanına da bir tost. Terliklerimi çıkarır ayaklarımı altıma alırım. Benden iyisi yoktur o zaman.”
“Hayatta en çok ne istersin?”
Perili uzun uzun düşündü. Altan Bey’e baktı.
“Bilmem” dedi, düşündü düşündü, sonra devam etti.
“Altan Bey'im müsaade edesin. Fırsat veresin bana. Bir dahaki sefere bulup geleyim.”
Perili gerçekten de o güne kadar hayatta en çok ne istediğini hiç düşünmemişti.
17. bölüm 27 Mart 2018 Salı hthayat.com’da...
YORUMLAR