Hormonlarım, doğa bana doğur diyebilir. Rahmim görevini yerine getiremediği için kist ve miyom tutuyor olabilir. Memelerim atıl duruyor olabilir, bir canlıyı sütle beslemediğim için.


Ama içimden hiç doğurmak gelmiyor.


Her sabah alarmı susturup beş dakika daha uyumam, sabah şekerlemesini sevdiğimden değil, yorgunluktan. Ayakkabılarımı giyip evden çıkarken “İyi ki çocuğum yok” diyorum. Evde bir can bırakmak, bir canı götürüp bir eve, bir yere bırakmak zorunda olmadığım için, onun üzgün, ağlamaklı bakışları, gözyaşları yüreğime oturmuş işe gitmemek için.


Masamda çalışırken “İyi ki anne değilim” diyorum. Karşımda oturan arkadaşımı annesiyle, kayınvalidesiyle, bakıcıyla konuşurken duyuyorum çünkü. Endişeli, huzursuz. Biraz gülümsesin, rahatlasın diye kalkıp çay getiriyorum ikimize, komik bir video açıyorum belki neşelenir diye. Başardığı büyük iş, ben o stresi kaldıramazdım.


İşten çıkıp eve giderken, eve girerken, evde akşam salonda otururken iyi ki o anda çocukla ilgilenmek zorunda olmadığımı düşünüyorum. Vücudum külçe gibi, yemeğimi yiyip çöküyorum koltuğa. Kendimi zor beslerken onu nasıl yedirirdim? Koltuktan yatağıma geçmemle uykuya dalmam arasında birkaç dakika varken, onu nasıl uyuturdum?


Günlerden cumartesi. Metrodan inip alışveriş merkezinin içinden geçiyorum eve gitmek için. Çıkış kapıları oyun salonunun bitiminde. “Çocuğum olsaydı buraya gelmek isteyecekti, iyi ki yok” diyorum. Makinalar canavar gibi, kulaklarım uğulduyor, gürültü sanki çığ da üzerime düşüyor. Çocuğum olsaydı bu karanlıkta oynamak isteyecekti. Ben onu toprağa, çayıra çimene götürsem de arkadaşlarının yanında olmak isteyecekti. Ben de boynumu eğip cumartesi çilesinin bitmesini bekleyecektim. Sonra kızgın ve öfkeli bir kadın olacaktım. Bana ufacık bir şey sormasına tahammül edemeyecektim. Ona bağıracaktım, küçücük kalbini kırıp onu üzecektim.


Çocuğum olsaydı, onunla ilgili bütün işler benim üzerime kalacaktı. Bakmak, bezlemek, beslemek, kucağımda sallamak, ayağımda sallamak, beşiğinde sallamak, ödevlerini yapmak, öğretmenleriyle konuşmak. Onunla alışverişe gitmek, isteklerini karşılamak, bir sıkıntısı olunca dinlemek ve çözüm bulmak, mutsuzluğunu gidermek. Babası elbette yardımcı olurdu, ama bu işlerin yarısından fazlası benim üzerimde olurdu ve kamburum çıkardı.


Sonra mesela çocuğum olsaydı ve bir yerde bir yanlış yapsaydı, ben ayıplanır, suçlanırdım. “A-aaa... annesi bunu nasıl yetiştirmiş?” Niye ben yetiştireyim ki tek başıma? Bunun bir de babası var, bir de anneannesi babaannesi dedesi var. Küfür etti diye ben mi alkışladım? Pipini göster ben mi dedim? İstediğini yaptırmak için yalandan ağlamayı ben mi öğrettim? ... deseydim kimse beni dinlemezdi. “Çocuğu anne yetiştirir” derlerdi.


Yolda giderken bir okul çıkışına denk geldiğimde aklımdan geçen, iyi ki çocuk yapmadığım. Çünkü çocuğu yetiştiren aynı zamanda okul, öğretmenleri ve okuldaki arkadaşları. Okulu seçsem öğretmenleri seçemezdim, öğretmenleri seçsem arkadaşlarını seçemezdim. Yani çocuğu yetiştiren biraz da eğitim sistemi ve hatta arkadaşlarının aileleri. Arkadaşlarının doğruları onun da doğruları, ben bunu ne kadar değiştirebilirdim bilmiyorum.


Doğa bana doğur demesine rağmen, hormonlarım, bedenim buna programlıyken neden çocuk yapmıyorum? Ben doğayı, hormonlarımı, bedenimi duyamıyorum ki... Yorgunluk, hayat gailesi, gelecek endişesi üzerime öyle bir çökmüş ki, onları duyamıyorum.


Sadece gördüklerime inanıyorum. Pardon, korkuyorum.



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Kaç çift planlı bir şekilde çocuk dünyaya getirmiştir? Çoğunluk yapmamıştır kanımca. Ya bu toplumun dayatmasına yenik düşüyor ya da hormonlarına direnemiyorlar. Diğer yandan anne hem kariyer hem de çocuk sahibi olmak istiyor. Hem hayat gayesinden hem de tatmin duygusundan dolayı ikisinden de feragat etmek istemiyor. Sonucunda her şey yarım yamalak yaşanıyor. Kadın ikiye hatta birçok parçaya bölünüyor yetebilmek için...Çocuğum yok fakat yeğenlerimi gözlemliyorum. Okuldan döndüklerinde dede veya babanne karşılıyor ancak onlar yeni kuşağa yetemiyorlar. Özlemle pencereye bakıp "keşke anneniz...
    CEVAPLA
  • Misafir Ama ne olursa olsun cocuk yapmak ya da bakmak dunyanin en buyuk basarisi, en guzel duygusu, Allah isteyen herkese nasip etsin...Bir cocuk bakimini ustlenmeden bu dunyaya cocuk getirilmez demek ne kadar bossa, bu sorumlulugu almayan alamayan birine cocuk yap demek de o kadar bos
    CEVAPLA
  • Misafir Cocuk dogurmak cok zor, bakmak daha da zor, her kafadan ses cikmasi yardim eli uzatmayanlarin bir de elestirilerini dinlemek, hayat kaygisinin katlanmasi, gerektiginde aglayamamak hep dik durmak zorunda kalmak hep neseliymis gibi yapmak zorunda kalmak, is hayatina geri donmek ya da belki donememek
    CEVAPLA
  • Misafir ne kadar da hislerime tercüman bir yazı olmuş. özellikle yetiştirmenin annenin tekelinde olamadığı, internetteki en pis şeylerin bile çocukların minicik parmaklarının hemen altında olduğu, çevreden maruz kalacakları şeylerin yaşlarına göre çok fazlalığı, bilgi kirliliği... vs vs bunlar o kadar büyük endişe kaynakları ki, hele bir de çalışıyor ve vicdanen çocuğunuza yetemeyeceğiniz yetişemeyeceğiniz imajını taşıyorsanız.. ellerinize sağlık, pek çok kadının iç sesi olmuşsunuz
    CEVAPLA
  • Misafir bence tek sorun iletişimsizlik , kocanızın size söyleyemediği şeyler olabilir. kendi kafanızdan birşeyler kurgulayıp ona inanmadan önce açık açık konusmalsınız. bu yaşlarda herkesin başından geçebilecek olaylar bunlar. ama bu kadar kolay pes edilmemesi lazım.bi aile olmak bir yuva kurmak kolay değil boşanarak bu durumdan kaçamazsınız. birde çocuklarınız var yani onların geleceğini göz ardı etmeyiniz.
    CEVAPLA
  • Misafir evet hiçbir kadın, ne evlenmek zorunda ne de çocuk doğurmak zorundadır!
    CEVAPLA
  • Misafir :(
    CEVAPLA
  • Misafir dediğin gibi çocuğu doğuracak güzel bir ortam yok. sistem çok sıkıntılı. çok çok çok eskiden çocuklar kabileye yani şimdiki adıyla topluma doğuyorlardı. herkesin çocuğu sayılıyorlardı. ama şimdi çocuk aileye doğuyor. çok az insan onun sorumluluğunu üstleniyor. bir de çocuğa çocuk lazım. şimdiki insanlar çok kişisel yaşıyorlar. bütün evler arasında duvarlar duvarlar var. çocuklar kendi aralarında istedikleri gibi buluşamıyorlar. hep ailelerinin programlarına uymak zorundalar. bu yüzden korkun hiç yersiz değil. ben de bedenimin tüm isteklerine rağmen doğurmayan bir kadınım ama halimden memnunum.
    CEVAPLA
  • Misafir tüm yorgunlukları alıp götüren tek şey,size sevgi dolu gözlerle bakan çocuğunuz oluyor..o minik kollarıyla sevgi dolu sarılması, sıcacık sesiyle anne demesi, mis kokusu...hangi şey mükemmel ki bu dünyada,çocuğunun da mükemmel olması gerekmiyor...onu yetiştirirken iyi güzel yada kötü yaşağın herşey seninde olgunlaşmana yardım ediyor..
    CEVAPLA
  • Misafir Bu çok önemli ve değerli bulduğum yazıyı okumaktan mutluluk duydum.. Ama anne olduğum için de çok mutluyum.. aslında tam da bu nedenler gerçek anne olmamak için ama bu gerçekliğe bir de anne olarak bakınca iyi ki dediğim de bir gerçek.. saygıyla...
    CEVAPLA
  • Misafir anneligin cok kutsal bir seymis gibi sunuldugu ulkemizde hislerime tercuman oldunuz. ısteyen dogursun ama istemeyene de uzayli muamelesi yapilmasin. cogu insan toplumsal sartlanma yuzunden, dusunmeden cocuk sahibi oluyor, onlara baktigimda keske cocuk yapmasalarmis, hem cocuga hem onlara yazik diyorum
    CEVAPLA
  • Misafir Sadece cocugu birakip ise gitmek.zorunda olmanin aci verdigine katiliyorum. Onun disinda cocugumuza bakmak onunla gezmek harika bisey onun yasina inip tam tersi bütün stresinizi unutuyorsunuz. Bir bebegin büyüdüğüne sahit olmak super bisey. Hele de 3 yasa kadar calismayip ona bakma imkaniniz varsa
    CEVAPLA
  • Misafir Evet bu ruh halindeyken çocuk sahibi olmadığınıza şükretmelisiniz. Ama her yeni doğan çocuk kötü gidişe dur diyecek bir umuttur. Dilerim iyiler kötülerin üstesinden gelir.
    CEVAPLA
  • Misafir Harika bir yazı
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.