Eşim ve ben, evlenmeden önce tam 11 yıldır birlikteydik zaten; ama dünyanın, tek başıma seyahat etme eğilimim üzerine nahoş yorumlarını yapmaya başlaması, imzaları attıktan sonra gerçekleşti.


11 yıl, lise âşıklarının sevgililik durumlarını koruyabilmeleri için çok da uzun bir süre değil; ama birbirlerini iyi bir şekilde tanıyabilmeleri için epey makul bir süre. 1 Nisan 2005 tarihinde çıkmaya başladık. Ve o yılın haziran ayında, Arjantin’in kırsal bölgelerindeki Villa Del Totoral adındaki bir köyde yaşayan amcamın yanına kaçtım.


İşte tam da bu macera sırasında, eğlenebilmek, gelişebilmek ve hatta beslenebilmek için insanlara bağlı olduğumu fark ettim. Yalnızca 15 yaşındaydım; ama benim gerçekliğim, gerçekliği kullanarak yaptıklarımdan oluşuyordu –yalnız başına çok vakit geçirmiş gezginlerin aşina olduğu bir aydınlanma anı. Yolculuğun ve sunduğu mücadelelerin, öz-farkındalığımı pozitif bağlamda etkileyebildiği açıktı. Ay boyunca süren uzun bir yolculuk mu yoksa genç ilişkime öncelik tanımak mı diye bir soru sorma ihtiyacı asla duymadım.


Elbette, gençtik henüz – bu yaşlarda, arkadaşların ya da sevgililerin aileleri ile birkaç hafta bir yere gidip ortadan kaybolmaları olağandışı bir durum değildi; ama benim ilişkim açısından, seyahat etmenin, hayatımın büyük ve önemli bir parçası olacağı baştan belli olmuştu. Bu durum, bir sonraki yaz yine kaçıp Ekvador’a ve Galapagos’a gittiğimde net bir şekilde sağlamlaştı.


Dünyayı kendi kendime keşfetme arzum, daima ailemin, partnerimin ve arkadaşlarımın desteği ile bu gidişatta devam etti.


Ama bu tavır, yüzükler takılıp imzalar atıldığında değişmeye başladı.


Birkaç yıldır ihmal ettiğim yalnız seyahat etme alışkanlığımı sürdürmem konusunda beni teşvik eden partnerim açısından değil; genelde akranlarım ve dünyanın geri kalanı açısından.


Düğünden hemen sonra, vahşi hayat dergime fotoğraf ve hikâye toplamak amacıyla Orta Amerika’ya iki aylık bir seyahat planlamaya başladım. Ömür boyu sürecek olan hayalimin peşinde, tekrar yollara düşeceğim, cesaretimi sınayacağım ve direncimi yeniden kuracağım için çok heyecanlıydım. Bu planı, akranlarımın yakın zamanda tanık oldukları bağlılık yeminine hakaret olarak görmemiştim asla – devlet tarafından resmi olarak tanınmadan önce de var olan bağlılık yeminine.


İnsanlar pek ikna olmamışlardı.


“Tek başına o kadar uzun süre seyahat etmene izin mi veriyor?” diye sordular, bir şekilde davranışlarım konusunda eşimi sorumlu tutarak. “Sence sen yokken, terk etmeyecek mi seni?” Uyarılıyordum. Ama yüzleşmek de gerek: birkaç hafta yokum diye başka dallara konmaya başlayacaksa eğer, zaten bu adam, birlikte yaşlanmak isteyeceği adam değildir. “Daha yeni evlenmediniz mi?” diye sordu birçoğu, eş olmanın, kocanın kuyruğundan ayrılmamak olduğunu ima ederek.


Merak ediyorum da rollerimiz tam tersi olsaydı, kocam da bu seviyede ve şiddette sorgulanmaya maruz kalır mıydı? Bence hayır. Uzun iş seyahatleri, erkekler söz konusu olduğunda pek de alışılmamış bir şey değil. İnsanlar, kadınların da aynı role bürünmelerine alışamadılar henüz. Zannediyorum ki bir kadının nasıl davranması gerektiğine dair beklentilerin temelini çürütüyor bu durum.


Bu yorumların moralimi bozmadıklarını söylersem, yalan söylemiş olurum. Gerçekten saygı duyduğum insanlardan bu şekilde muamele gördüğümde, seyahatimin ve genel olarak önceliklerimin geçerliliğini sorgulamaya bile başladım. Şimdi bir erkeğin karısı olduğuma göre, belki de evde kalmam, evliliğim açısından gerçekten önemliydi – ama evde tam olarak ne yaparak? Ben freelance bir yazarım, bir iş kurmaya çalışıyorum ve yalnız seyahat etmek istiyorum. Eve bağlanacak olsam, ilişkimiz gerçekten daha mı güçlü olurdu?


Yanıt elbette ki, hayır.


Bu yazıyı, Belize, San Ignacio’dakiEva’s adında küçük bir kafede yazıyorum. Kocamı terk ettiğim için değil; bana hizmet eden aktivitelerin peşinde koşarak, nihayetinde beni, daha iyi bir ben, daha iyi bir partner yapan birine dönüşeceğim için.

Ve tek başıma seyahat etmeyi sevdiğim için. Seyahatin, beni kendime güvenmeye, sürpriz sorunları çözmede daha yaratıcı olmaya ve her gezginin macerasının bir noktasında yüzleştiği yalnız kalma korkusundan kaçınmak adına daha fazla arkadaş edinmeye zorlamasından hoşlanıyorum. Ev hanımlığının bir tür 50li yıllar versiyonu, bana göre değil ve bu stereotipe uymayı reddediyorum.


Zaten bekâr, evli ya da arada bir yerde olmak, bizi mutlu eden şeyleri yapıp yapmamamız konusunda etkili olmamalı. Fırsat bulduğumda eve telefon açarak tek başıma seyahat etmeye devam edeceğim; ilişkimin ve seçimlerimin bana ait olduğu ve kimsenin bunları benden alamayacağı bilgisi ile kendimi güvende hissedeceğim.



Ali Wunderman

The Naturalist'in kurucusu



(İngilizce'den çevirdiğimiz bu yazının orijinali huffingtonpost.com'da yayınlanmıştır.)



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.