Uzun senelerdir doğum üzerine okuyup yazıyor, doğum sürecinin dünyanın çeşitli yerlerinde nasıl dönüştüğünü, farklı kültürlerin kadınları tarafından nasıl algılandığını araştırıyorum. Var oluşumuzun bu ilk adımının hak ettiği ilgiyi ve önemi görmeyişine şaşırıyorum. Doğumun bin yıllardır her türlü canlı tarafından kendi türünü devam ettirmek için yapılagelmiş bir yaşamsal eylem olduğu algısının kaybolduğunu izlemek hayret verici.
Son rakamlara göre Türkiye’nin, dünyada en çok sezaryen ameliyatının yapıldığı ülke olduğu belirlendi. Dünya Sağlık Örgütü’nün kabul ettiği makul sezaryen oranları yüzde 10 ile 15 arasında değişirken Türkiye’de ise bebeklerin yüzde 50’den fazlasının sezaryen ile dünyaya geldiği belirlendi. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de geçen yıl Suriyeli sığınmacıların yaptığı doğumlar hariç 1 milyon 248 bin 41 bebek dünyaya geldi. Bu doğumların 676 bin 152’si sezaryenle yapıldı.
Bunun kapitalist sistemle, sermayeye yönelik sağlık politikalarıyla, doktorları hayatlarından bezdiren performans sistemiyle, bedeni unutan yaşam tarzımızla ve daha birçok şeyle ilgisi var... Bu yazının konusu normal doğum yapmak isteyen kadına nasıl yardımcı olunabileceğiyle ilgili...
Uzun senelerdir doğum ve yaşamın ilk yıllarıyla ilgili multidisipliner araştırmalar yapan Primer Sağlık Enstitüsü’nün kurucusu, doktor Michel Odent, doğum konusunda merakla takip ettiğim bir araştırmacı. İleri yaşına rağmen ülkeden ülkeye seyahat ederek doğum konusunda yeni verileri paylaşan, 20’den fazla kitap yazmış olan Odent; normal doğum sürecini kontrol etmenin bizim elimizde olduğunu, bunun ilk önce sağlık profesyonelleri tarafından kadının doğumu kendi kendisine yapabileceğinin kabul edilmesi gerektiğini, bu kabulün ardından da beynin neokorteks denen bölümünü devre dışı bırakacak şartları oluşturmanın gerekliliğini savunuyor.
Neokorteksi kapatmak
Beyin düşünce merkezi olan neokorteks görme, konuşma, duyma ve yeni fikirler üretme işlevlerini yürü- tür. Bu aktivitenin yavaşlaması doğumun gerçekleşebilmesi için elzemdir, diyen Odent normal doğuma engel olan unsurları şöyle sıralıyor.
Konuşmak: Doğum yapan kadına soru sormayın. Bir soruyu algılamak ve uygun cevabı vermeye çalışmak, neokorteksi aktive eder. Doğumun en önemli hormonu oksitosin yeterince salgılandığında, yani doğumun ileri evrelerinde kadınlar konuşamazlar. Uzun cümleler, sorular, mantıklı açıklamaların hepsi doğumu olumsuz etkileyecektir.
Işık: Tüm ışıklar, özellikle de yapay ışık, neokorteksi aktive eder. Işık bizi uyandırır. Oysa doğum, bir tür uykuya benzer. Beyin dalgaları yavaşlar. Parlak ışığa maruz kalınca da beyin uyanır ve etrafa bakınmaya başlar. Doğum sürecinde annenin uykuyla uyanıklık arasındaki rüya halini muhafaza etmesi gerekir. Bunun en büyük düşmanlarından biri de parlak ışıktır.
Ortamın yabancılığı: İçgüdüsel olarak bulunduğumuz ortama bakmak, anlamak ve güvenli olup olmadığını tartmak isteriz. Şimdilerde oryantasyon denilen çevreyi algılama çabası iyi tanımadığı bir ortamda doğum yapan kadının kendini doğuma kaptırmasını zorlaştırır. Kadının çevredeki nesneleri ve kişileri anlama çabası neokorteksi aktive edecek ve oksitosin salınımına engel olacaktır. Michel Odent en uygun doğum ortamının kadının kendi evi olduğunu savunur. Eğer doğum hastanede ise doğum yapılan odanın kapısının sürekli açılıp kapanmaması, ortamın sadeliği, sessizliği ve loşluğu gibi düzenlemelere ihtiyaç olduğunu belirtiyor.
Gözcüler: Gözlendiğimiz zaman, kendimizi gözleme eğiliminde oluruz, der Odent. Sizi bekleyen, gözlemleyen birileri olduğu müddetçe, neokorteks aktif kalır. Yalnızca bir kişi değil, kamera ya da makine de benzer etkiyi yaratabilir. Nasıl göründüğünüzü, sizi izleyen kişinin neler düşündüğünü irdelemek daha fazla düşünceye yol açar. Düşünceleri uzaklaştırmanın en iyi yollarından biri, sizi gözleyenleri uzaklaştırmak olacak!
Sevginin ve Doğumun Kimyası
Mıchel Odent’in 1999’da yazdığı ‘Scienticifaciton of Love’, ‘Sevginin ve Doğumun Kimyası’ adıyla Türkçe’ye çevrildi... Gün Yayıncılık tarafından basılan Türkçe versiyonun çevirisini Prof. Dr. Nükhet Tüzüner Tuncay ve Orhan Tuncay, editörlüğünü de Dr. Hakan Çoker yaptı. Odent’in araştırmalarını merak edenler için pek güncel olmasa da iyi bir kaynak.
YORUMLAR