10 yılı aşkın süreden beri evli olan bir arkadaşımın eşi ağlamaklı halde idi. Eşiyle artık hiçbir şeyi konuşabilecek durumlarının kalmadığını, ilişkilerinin kavgaya, çekişmeye dönüştüğünü, her konuşmanın sonunda eşinin ortamı öfkeyle terk ettiğini, günlerce küs kaldıklarını, korku ve endişe içinde yaşadığını anlattı. Ailelerinin zoruyla bir terapiste gitmişler. Terapist, “Her ikiniz de iyi insansınız ama ilişkiniz bozuk. Ya iyi ilişki içinde olmayı, yani birbirinizle her sorunu açık, doğru, net biçimde konuşmayı ve dinlemeyi öğrenmeniz veya birbirinize daha fazla zarar vermeden boşanmanız gerekir” demiş.


Evlenen birçok genç ve iyi insan aynı durumdalar. Açıklık ve netlik içinde evlilik birliğini oluşturmayı, sürdürmeyi ve korumayı beceremiyorlar. Evlilik kolay şey değildir. Çatışmalar sıklaştıkça en basit sorunlar bile büyütülür. Çözüm arayışları yerine sert tepkilerle tartışmayı bastırma, kapatma ve meydanı terk etme gibi davranışlar devreye girer. Taraflardan biri veya ikisi birden ya daha fazla hırçınlaşmaya yeltenir veya içine kapanıp ortamdan kaçarak kendilerini korumaya alırlar. Çözüme ulaştırmayan bu tip arayışlar çeşitli şekillerde ortaya çıkar. Her şekli iletişim bozukluğunu biraz daha artırır. Kaygı, kırgınlık ve gerginlikler çoğalır. Tarafların birbirine olan güveni ve anlayışı azalır. Gerginlik ve çatışmalar ilişkideki saygı unsurunu her olaydan sonra biraz daha azaltır. Saygının azalması sevgisizliği getirir. Bu bataklık gibi bir şeydir. Çırpındıkça çeker, götürür insanı. Sonuç eşlerin birbirlerine yabancılaşmasıdır. Yabancılaşma insanları öyle uzaklaştırır ki, birbirleriyle konuşmaları gereken şeyleri; terapistlerle paylaşmaya, onlara sığınmaya, teselli bulmaya umut bağlarlar.


Evlilikte eşler arasındaki yabancılaşmanın farklı görünüş şekilleri vardır. İlla ki kavga gürültü ve çekişmeyle ortaya çıkması şart değildir. Sessizlik ve soğuk savaş çok daha kötüdür. İlişkiye umutsuzluk ve tükenmişlik duygusunu yerleştirir. Eşler aynı evde yaşar ama birbirlerini terk ederler, birbirlerini yok sayarlar. Evlilikleri anlamını yitirir, bir yük gibi taşınmaya başlar. Mutluluk biter. “Konu komşu bir şey demesin, çocuklar perişan olmasın” diye evlilik sürdürülmeye çalışılır.


Evliliğin mutluluk içinde sürebilmesi için eşler arasında duygusal, ruhsal, zihinsel, fiziksel ve cinsel uyum olması gerekir. Kavgalar tartışmalar, çekişmeler arasında zihinsel birliktelik kurulamaz. Manevi değerlerden ve iç dünyamızdan uzaklaşıp her şeyimizle bu dünyaya odaklandıkça eşler arasında ruhsal bütünlüğe ulaşılamaz. Duygusal uyum, incelik, hassasiyet ve derin bir ilgi ister. Fiziksel yakınlığın ve özlemin yaşayabilmesi için eşlerin birbirlerine ve kendilerine özen göstermeleri gerekir. Temizlik, bakım, tıraş, makyaj gibi şeyler fiziksel yakınlığa alt yapı oluşturur. Okşamak, sarılmak, dokunmak fiziksel birliğe ulaştırır. Evliliğin en lezzetli meyvesi cinselliktir. İlgiyle, bilgiyle ve sevgiyle paylaşılmalı ve ruhsal bütünlük içinde yaşanmalıdır.


Evlilik insanlara verilmiş önemli bir fırsattır. Fırsatı verdiğimiz karar ve sözle kendimiz yaratırız. Fakat bilgisizlik, acemilik, kaprisler, kompleksler ve çekişmelerle fırsatı soldurur, verdiğimiz sözü tutamaz oluruz. Evlilikte mutluluk, mutluluk isteyen ve bekleyen zayıf insanların değil, mutluluğunu kendi yaratabilen güçlü insanların işidir.


Yazı: Öğretim Görevlisi ve Yazar İnal Aydınoğlu

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.