Büyük bir şehirde, balkonsuz bir evde yaşıyorduk. Dışarısıyla bağlantı kurabileceğimiz tek yer pencere kenarlarıydı, ne yazık ki onlar da karşı binaların pencerelerine bakıyordu. Şehir hayatının içerisinde yaşadığım bu sıkışmışlık hissi, anne olmamla birlikte her geçen gün biraz daha artmaya başlamıştı. Çocukluğunun neredeyse tamamını doğanın içerisinde uzun saatler oyun oynayarak geçirmiş birisi olarak, çocukların ekranların önüne hapsedilerek hem doğayı hem de kendilerini keşfetme haklarının ellerinden alınmış olmasına karşı büyük bir öfke duyuyordum. Bu öfkenin yerini çaresizliğe bırakmaması için betonun içinde dahi kendisini var edebilme gücüne sahip olan doğanın her biz zerresine teslim ettim bizi. Ve doğa bize, ana’lık etti.


Oturduğumuz apartmanın bahçesini geceleri ziyaret eden kirpi dostumuz, kaldırım taşlarının aralarından fışkıran karınca kolonileri, büyüleyici renk ve şekillere sahip çeşit çeşit böcekler ve kelebekler, bir taş ve bir sopa parçası, çocuk parkının çimleri, yerden topladığımız kozalak, meşe palamudu ve yapraklar, çürümekte olan ağaç kütükleri ve yosun tutmuş küçük bir kaya parçası, üflediğimiz karahindibalar, beslediğimiz kedi, köpek ve güvercinler, toz toprakla dolu boş bir arazi, hışırdayan bir çalı parçası, yağmurun ardından oluşan minik göletler, kokladığımız çiçekler, sarıldığımız ağaçlar, karanlık gökyüzünde göz göze geldiğimiz dolunay ve yıldızlar, bir sümüklü böceğin elimizde bıraktığı o tuhaf his…


Küçük bir çocuğa pek çılgın gelen bu deneyimler sayesinde çok sevdiğimi düşündüğüm doğaya ne kadar uzak ve ne kadar yabancı olduğumu fark ettim. Ve doğaya küçük bir çocuğun gözüyle bakmaya başladığımda; onunla aramdaki bağın her geçen gün biraz daha derinleştiğini de.


Ve yıllar sonra elime aldığım Scott D. Sampson’ın Doğa Dostu Çocuk Nasıl Yetiştirilir? adlı kitabında şu satırlarla göz göze geldim: ‘’Peki ya şehirlerde yaşayan, yüzlerce milyondan oluşan bizler? Biz vahşi doğayı nerede bulacağız? Bu soru önemli bir noktanın altını çiziyor. Güzellik gibi, vahşi olma duygusu da bakanın gözündedir.’’


Scott D. Sampson; bugün doğayı düşündüğümüz zaman aklımıza gelen tek görüntünün, el değmemiş tabiat alanları olduğunu; oysa doğanın, hatta vahşi doğanın şehirlerden uzak yerlerle sınırlı olmadığını belirtiyor. Ve çocukların doğayla bağ kurmasını sağlamanın yolunun; eve en yakın vahşi doğada serbestçe ve sıklıkla oyun oynamalarına bağlı olduğunu söylüyor.


"Arka bahçede şakıyan o kırmızı narbülbülü, bahçe toprağını karıştıran solucan ve yazın dolanıp giden kral kelebeği de vahşi ve başına buyruktur" diyor Sampson.



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.