Çocukluk deneyimlerimiz, yetişkinlikteki hayatımızın birçok yönü üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir. Geride bıraktığımızı sandığımız ya da bırakmayı umduğumuz hayatın bazı parçaları, hayatımızdaki en anlamlı seçimleri — örneğin; bir yaşam partneri seçimini — etkileyebiliyor.


Bu durum çoğu zaman farkında olmadan gerçekleşir; özellikle ihmal, reddedilme, istismar ya da duygusal uyumsuzlukla şekillenmiş bir ortamda büyümüşsek. Bu tür acı verici deneyimlerin izleri çoğunlukla daha az belirgin, daha karmaşık ve fark edilmesi daha zor olabilir.



Bu nasıl gerçekleşir?

Zihnimizin çocukluk deneyimlerini yetişkinlikteki kararlarımıza dönüştürme yolları karmaşıktır. Hayatımızın çok erken dönemlerinde, başkalarından ilişkiler içinde ne bekleyebileceğimizi ve ihtiyaçlarımızla duygularımıza nasıl yanıt verileceğini öğreniriz.


Bu sürecin büyük bir kısmı sözel öncesi dönemde ve farkındalığımızın dışında, çevremizdekilerle olan ince etkileşimler içinde gerçekleşir. Travmatik deneyimler bu süreci derinden etkileyebilir. Zamanla bilinçdışı çatışmalar, arzular, özlemler ve kendimize ve başkalarına dair duygular şekillenmeye başlar. Örneğin; bu erken deneyimler yakınlık, mahremiyet, kırılganlık ve başkalarına bağımlılık konularında nasıl hissettiğimizi etkileyebilir.


İç dünyamız, anlamlı kişilerle — özellikle ebeveynlerimiz ve bakım verenlerimizle — yaşadığımız deneyimlerin içselleştirilmiş imgeleriyle şekillenir. Bu içselleştirilmiş ilişkiler, bilinçli ya da bilinçdışı olarak birçok korku, kaygı, umut ve endişeyi tetikleyebilir. Bu da hem diğer insanlarla olan genel etkileşimlerimizi hem de romantik partner seçimimizi etkileyebilir. Bazen erken yaşantılarımızı yansıtan ya da tamamlayan partnerlere yöneliriz.


İçselleştirme süreci farklı biçimlerde gerçekleşebilir ve oldukça karmaşıktır. Bu süreçte, bu içselleştirmelerle nasıl özdeşleştiğimiz ve kendimizi güvende hissetmek için kaygıyla nasıl başa çıktığımız da rol oynar. Örneğin; çocukluğunda duygusal ihmale maruz kalan biri, yakınlıkla çelişkili bir ilişki geliştirebilir; yakınlığı hem bir arzu hem de kaygı ve korku kaynağı olarak hissedebilir. Bu nedenle, duygusal olarak mesafeli ya da ulaşılmaz partnerlere yönelerek, hem mesafeyi koruma hem de güvende hissetme çabası içinde olabilir. Ancak bu durum, tanıdık bir yalnızlık ve hayal kırıklığı hissini de beraberinde getirebilir.


Bağlanmanın rolü

Bağlanma kuramı, gelişim sürecinde oluşturduğumuz bilinçdışı dünyaya değil, erken dönem bakım veren deneyimlerinin ilişkileri kurma ve sürdürme kapasitemizi nasıl şekillendirdiğine odaklanır. Bu yaklaşıma göre dört temel bağlanma stili geliştiririz: Güvenli, kaygılı-bağımlı, kaçıngan-bağımsız ve korkulu-kaçıngan.


Bu stillerin, tüm ilişkilerimizde geçerli etiketler olmadığını belirtmek önemlidir. Farklı insanlar, içsel temsiller dünyamızda farklı yönlerimizi harekete geçirebilir. Bu nedenle, bazı ilişkilerde daha güvenli bağlanırken, diğerlerinde daha kaçıngan ya da kaygılı hissedebiliriz.


Örneğin; çocukken ihmale uğrayan bir birey, kaygılı-bağımlı bir bağlanma stiline sahip olabilir; partnerlerinden sürekli onay ve ilgi bekleyebilir. Genellikle duygusal olarak ulaşılmaz ya da mesafeli partnerlere yönelirler; bu da onların sevgiye ve ilgiye layık olmadıklarına dair inançlarını pekiştirir. Aynı zamanda, bilinçdışı bir şekilde geçmişte eksik kalan bir şeyi telafi etme arzusu da taşıyabilirler. Bu kişiler, çocuklukta alamadıkları ilgiyi şimdiki partnerlerinden — bazen öfkeyle ve yoğun taleplerle — almaya çalışabilirler.


İlginizi çekebilir: Bağlanma tarzınız ilişkilerinizi nasıl etkiliyor?


Terapinin katkısı ne olabilir?

Çocukluk deneyimlerinin — özellikle travmatik olanların — yetişkinlikte kim olduğumuzu ve ne tür seçimler yaptığımızı nasıl şekillendirdiği çok karmaşık bir süreçtir. Bu sürecin büyük kısmı bilinçdışında işler ve çoğunlukla yüzleşmekten kaçındığımız zorlu duygulara gömülüdür.


Psikodinamik terapi, erken deneyimlerimizi incelememize ve bugünkü ilişkilerimizi etkileyen kalıpları fark etmemize yardımcı olabilir. Deneyimlerimizi, duygularımızı, rüyalarımızı ve fantezilerimizi keşfetmek; bilinçdışı motivasyonlarımızı ve çatışmalarımızı anlamamıza katkı sağlar. Terapi ayrıca savunma mekanizmalarımızı — yani acı verici ya da tehdit edici düşünce ve duygulardan korunmak için bilinçdışı olarak kullandığımız stratejileri — anlamamıza da yardımcı olur. Hepimiz hayatta kalmak ve işlev görmek için bu savunma mekanizmalarına başvururuz ve bunlar en anlamlı kararlarımızın içinde yer alır.


Geçmişin etkisini tanıma ve kabullenme sürecinde ilerledikçe, değişim ve gelişim yönünde daha sağlıklı seçimler yapabiliriz. Terapi; sahip olamadıklarımızın yasını tutabileceğimiz, zorlu düşünce ve duygularla yüzleşebileceğimiz, korku, özlem ya da utancı yargılayıcı olmayan bir başka insanın eşliğinde keşfedebileceğimiz bir alan yaratır. Bu deneyim, kalbimizde ve zihnimizde yeni bir alan açarak, kim olmak istediğimize daha yakın ve ilişkilerde mümkün olduğunu yeniden umabileceğimiz deneyimler yaşama şansı sunabilir.



Kaynak: Santiago Delboy. "How Childhood Experiences Impact Our Choice of Partner". Şuradan alındı: https://www.psychologytoday.com/us/blog/relationships-healing-relationships/202503/how-childhood-experiences-impact-our-choice-of. (16.04.2025).




"Çocuklukta yaşanan duygusal izler, yetişkinlikte kurduğumuz romantik ilişkilerin görünmeyen mimarı olabilir."


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.