Fiziksel ve zihinsel sağlık üzerinde olumlu bir etkiye sahip olduğu bilimsel olarak da kanıtlanan şükür kavramını sözlükler iki biçimde tarif ediyor: «Mutlu bir olay ya da durumdan, yapılan bir iyilikten duyulan hoşnutluğu bildirme.» «Tanrıya duyulan minneti dile getirme.» [1] Bu tanımlar, şükrün iki özelliğini ayırt etmeye izin veriyor: Öncelikle hayatımızdaki olumlu durumun varlığının farkına varma. İkincisi, bu olumlu durumun kaynağının en azından kısmen bizim dışımızda olduğunu kabul etme.[2] Araştırmalara göre, sahip olduklarına şükretmek için her gün belli bir vakit ayıranların stres, anksiyete sorunları hafifliyor. Fakat yine araştırmalar gösteriyor ki, günlük şükür seansları bir süre sonra sekteye uğruyor.


Bunun iki sebebi var. İlki, aynı durumlar için minnetini tekrar ederken oluşan iyilik hissinin azalması. Pozitif psikoloji alanında çalışan araştırmacıların önerisi, her gün, sadece o gün gerçekleşen, önceki günkülerden farklı, olumlu birkaç basit olayı hatırlamak. Böylece, hayatında her gün değişik, güzel bir şeylerin meydana geldiğinin farkında olarak iyilik hissini korumak. Şükretmeye motive eden ve minneti daim kılan, bu iyi his. Ara vermeden şükretmenin bütün amacı, bu hissi korumak. Şükretmekten vazgeçmenin ikinci sebebi ise, minnetin kaynağına geliştirilen bağımlılık; bütün bağımlılıklarda görüldüğü üzere, başlangıçtaki iyilik hissinin zamanla tersine dönmesi. Güçsüz hissetme, özgüven kaybı, teşekkür etmeyi reddetme ve sosyal ilişkilerin bozulması.


Peki, başkalarına bağlı olduğunu kabul ederek, ama hayatındaki olumlu durumların kaynağını tamamen kendi dışındaki kişi veya varlıklarla açıklamadan, iyilik duygusunu daim kılmanın bir yolu var mı? Pozitif psikoloji alanında yapılan çalışmalardan yola çıkarak soruya olumlu yanıt verebiliriz.


Şükretmek ile bağımlılık arasında nasıl bir ilişki var?

Hissedilen minnet duygusu, stresi azaltıyor. Şöyle ki, bu esnada vücut nöronlar arası iletişimi sağlayan bazı kimyasallları serbest bırakarak mutluluk hormonları olarak bilinen serotonin ve dopamin salgılıyor, stres hormonu kortizolü ise azaltıyor. Bu hormonal değişim, eğer birey bir denge tutturamazsa, uyuşturucudan alışverişe, spordan yemeğe birçok bağımlılık türünün de açıklaması. Birey, iyilik hissinin sürekliliğini sağlama, yani mutluluk hormonlarının stres hormonuna galip geldiği durumları yeniden yeniden yaratma çabası içine giriyor. O halde şükretmek de bağımlılığa dönüşme potansiyeli taşıyan bir eylem olabilir. Ancak şükretmenin spor, uyuşturucu, alışveriş, yeme gibi bağımlılığa dönüşebilen eylemlerden farkı, kaynağının kişi veya kişiler, varlık veya varlıklar olması. Yani eylemin kendisine değil, ama onun aracılığı ile kaynaklarına bağımlılık geliştirmek olası. Mutluluk hormonları bağımlılığın biyolojik açıklaması ise, psikolojik açıklaması güvende hissetme: «Onun sayesinde güvendeyim.» Birçok davranışımızın temelinde yatan, ilkel beynimizin bizi hayatta tutmak için bütün sağlamaya çalıştığı «güven». Bu güven arayışı, türevi fikirlerle güçleniyor: «O halde güvenli ortamı sağlayan kişi veya varlık olmazsa güvende değilim.» Ve uç noktalara varabiliyor: «O olmazsa ben bir hiçim.» Şükrün ekseninin kaydığı bu nokta, sahip olduklarına değil de bunları sağlayan kaynağın varlığına odaklanma, bağımlılığın başlangıcı.


Eylemsiz kılan şükretmek mi?

«Nihayet itiraf edebiliyorum. Olduğu yere çakılıp kalan benim, bunu benden onlar istemedi» diyen Mine’nin (28) anlattıkları, minnettarlığın bağımlılığa evrilmesinde nelerin etkili olduğuna dair bir fikir veriyor. Babasının küçük şirketinin iflasını takiben çalışmak zorunda kalan ve bir aile dostunun yanında işe giren Mine, dört yılın sonunda bir muhasebe yapıyor. «Para kazanmam gerekiyordu, ama ne deneyimim vardı ne de üniversite diplomam. ‘Sekreterlik yapar mısın?’ diye sorduklarında sevinçten havalara uçtum. Ertesi gün işbaşı yaptım. O gün bugün telefonlara bakıyorum, getir götür, ayak işlerini görüyorum. İlk bir yıl çok mutluydum ve her fırsatta iki patronuma da teşekkür ediyordum. Kırılma noktası verdikleri iş ilanı oldu. Aradıkları muhasebe elemanı ben olayım istedim. Banka, fatura kesme, tahsilat gibi evrak işlerini zaten yapıyordum. Ama bu iş için daha fazlasının lâzım olduğunu söylediler. Muhasebe öğrenimi görmek istersem beni destekleyeceklerini ve o zaman bu işi bana verebileceklerini söylediler.» Patronlarına «çok içerlediğini» söyleyen Mine, neden tekliflerini kabul etmediğine ve başka iş aramadığına şöyle açıklık getiriyor: «İstifa edemedim, çünkü kimsenin bana daha iyi bir iş vereceğine inanmıyordum. Sekreterlik tarzı bir işi de yeni bir ortamda, tanımadığım kimselerle yapmaya cesaret edemedim. Dediklerini dinleseydim bugün muhasebe diploması almış olurdum, ama hem okuyup hem çalışmak zor geldi. Dört yıl önce şükrettiğim işi de, bana bir iş verdikleri için varlığımı borçlu hissettiğim iki patronumu da bugün sevmiyorum. Ama onlarsız da yapamayacağıma inanıyorum.» Mine’nin tecrübe ettiği üzere, bağımlılığı geliştiren, zorluklar karşısında bir kere yardım aldıktan sonra, diğer istediklerine sahip olma yolunda, işleri dışarıdan birilerinin yoluna koymasını beklemeye koyulmak. Demek oluyor ki, bireyi eylemsiz kılan şükretmek değil, hayatında yeni olumlu durumları yaratma sorumluluğunu başkalarına yüklemek. Başta sorun çözme olmak üzere yeteneklerin paslanmasına, körelmesine ve özgüvenin zayıflamasına neden olan bu eylemsizlik.


Şükretmek, elindekiyle yetinmek mi?

Söz konusu eylemsizliğe yol açan bir diğer etken ise, şükretme ile eşanlamlı tutulan «elindekiyle yetinme» fikri. Ancak bu ikisi arasında önemli bir fark var. Elindekiyle yetinmek, sahip olduğundan daha fazlasını istememeyi tarif ediyor. Şükretmek ise «elindekiyle mutlu olmayı» içeriyor ve var olanı iyileştirmenin, büyütmenin önünde bir engel oluşturmuyor. Elindekiyle yetinme kavramı, daha ziyade sahip olduğunu azımsayarak, küçümseyerek hoyratça tüketmeme gereğine vurgu yapıyor. Çünkü sahip olduklarını önemsemek, onu geliştirmenin olmazsa olmazı. En basitinden yürümek ilk bebek adımlarıyla gerçekleşiyor, konuşma ise tek başına meramını anlatmaya yetmeyen kelimeleri bir araya getirerek. Eğer insan elindekiyle yetinseydi, doğa üzerindeki macerasını en yakın ormanda avlandıktan sonra döndüğü mağarasında, üzerinde hayvan postuyla haline şükrederek sürdürürdü.


Problem çözme ve şükür arasındaki ilişki

«Daha iyisini ararken, kaynağına teşekkürü esirgemeden elindekinin keyfini sürmek», şükretmenin doğru tarifi gibi görünüyor. Kendisi için daha iyisini aramak, insanın doğasında var. Bu arayış, önemli ölçüde karşı karşıya kaldığı problemleri çözme ihtiyacından ileri geliyor ve zihinsel yetilerini kullanmasını gerektiriyor. Günlük hayatta küçük-büyük problemler de hızlı-orta vadeli çözümler de sonsuz. İki basit örnekle somutlaştırabiliriz. Omlet yaparken son anda yumurta olmadığını fark etmek küçük bir problem, en yakın bakkala gitmek veya komşunun kapısını çalmak ise hızlı çözüm. Modern çağın olmazsa olmazı elektriği üreten termik santralin insan, hayvan ve doğaya zarar vermesi büyük bir problem, belli bir süre isteyen çözümü ise güneş enerjisi santrali kurmak.


«Problem=çözüm» denklemi, insanı mevcut imkânları en uygun biçimde kullanarak veya oluşturarak eyleme yöneltiyor. Sözü geçen eylemin eksenini çizen «amaç, hedef» ise problem çözme ile şükür arasındaki ilişkiyi anlamaya fırsat tanıyor. Ve bizi, şükretme fikrine son yirmi yıldır güçlenerek eşlik eden «iste yeter, evren verir» inancına götürüyor. Şükür çerçevesine yerleştirilen bu inanç, insanı eylemsiz kılan ikinci faktör. Hayatında olumlu durumları yaratma sorumluluğunu bu kez soyut varlıklara yükleyerek onu amaç, hedef belirlemekten alıkoyuyor. Soyut varlıklara teslimiyet, başlangıçta güvende hissettirse bile amaç, hedef belirlemekten kaçınarak kaderci bir tutum benimsemek, uzun vadede belirsizlikler karşısındaki plansızlığın yol açtığı huzursuzluğu büyütüyor.


Şükür ve yaratıclık

«Ortaokulda matematik sınavına hazırlanırken alıştırma çözmekten çok dua okuyordum» diyen Ekin’in (39) deneyimleri buna bir örnek. «Uzun yıllar öyle devam ettim. Gece yatmadan önce korkularımı bir kâğıda yazıp balkonda yakıyor, küllerini savuruyordum. Dileklerimi bir bardağın üzerine yazıp pencerenin önüne koyuyor, sonra gerçek olduklarını hayal ederek içiyordum. Korkularımın geçtiğine, dileklerimin yerine geldiğine gerçekten inanıyordum. Ritüellere ara vermemem şartıyla! Bir sebepten bu ikisini yapamazsam, gece uyuyamıyordum.» Ekin, internette bir başka öneriye denk geldiğinde, ritüellerden şüphe etmeye başladığını ifade ediyor: «Kendisinden önce kürtajla alınmış kardeşi olanın bu kardeşe borçlu doğduğu ve ona borcunu ödemezse, ömrü boyunca borçtan kurtulamayacağı yazıyordu. Bunun için evde bir bitki bulundurmak gerektiğinden bahsediyordu. Önce benden bahsettiğini düşündüm. Ama son iki senedir kimseye borcum yoktu. Ve bunun tek sebebi, çılgın gibi alışveriş etmekten vazgeçmiş, ayağımı yorganıma göre uzatmayı öğrenmiş olmamdı!» Ritüellerin gerçeklerle bağını kopardığını söyleyen Ekin, şöyle noktalıyor sözlerini: «Satın almak üzere fotoğrafını açtığım o bitkiye bakarken, yaptığım çok saçma geldi. Bir yeşillik alıp evde sulayacaktım ve böylece hiç borcum olmayacaktı! O âna kadar bir tür masal dünyasında yaşadığımı ve bunun uzun zamandır sorunlarımı görmemi engellediğini düşünmeye başladım. Hayatımın kontrolünü ruhlara, meleklere bırakmıştım. Dilek tutmaktan vazgeçmedim ama ritüellerden medet ummuyorum. Sorunları görmezden gelmek ya da kutsal gördüğüm varlıklara havale etmek yerine kabul ediyorum. Çözmeye çalışıyorum, gerekirse başkalarından yardım istiyorum. Eskiye göre daha cesur ve galiba daha yaratıcıyım.»


Araştırmalar, Ekin’in kendisiyle ilgili bu son tespitlerini doğruluyor. Pozitif psikolojinin çalışma hayatı üzerindeki etkisini inceleyen araştırmacılar, şükretmenin bireyi daha yaratıcı kıldığını ifade ediyor[3]. Stresi azaltan, pozitife odaklanma alışkanlığı oluşturan şükür, mevcut imkânları görüp kullanarak problem çözme becerisi geliştiriyor. Bunun, bir sorunu ortadan kaldırmanın ötesinde bir anlamı var. Çünkü yaratıcılık, insanın yeteneklerini kullanmasını gerekli kılıyor. Bilimsel çalışmalar gösteriyor ki, yeteneklerini ortaya koyduğunda bireyin özgüveni artıyor.


Hayatındaki olumlu durumun kaynağının en azından kısmen kendi dışında olduğunu kabul etmek, kendini bu olumlu durumun kaynaklarından biri olarak görmeye engel değil. Aksine, bireye olumlu durumu yaratan aktörlerden biri olduğunu gösterdiği için özgüveni artırmaya yardımcı. Bilişsel-davranışsal psikoloji alanında çalışan bir grup bilim insanının, pozitif psikolojinin kurucusu, Amerikalı araştırmacı Martin Seligman’ın deneylerinden yola çıkarak gerçekleştirdikleri bir çalışma, bunun nasıl mümkün olabileceğini gösteriyor. Buna göre, her gün kendisiyle gurur duyduğu üç davranışı yazmak ve bu davranışların hangi yeteneğini, becerisini ortaya koyduğunu basitçe açıklamak, bir hafta sonunda yazdıklarını yüksek sesle okuyup nasıl hissettiğini gözlemlemek yeterli.


Şükretmenin sosyal ilişkilere yansıması

Bir tür hediye olarak kabul edilen iyilik karşısında, bu iyiliğin kaynağına bir şey vermeye teşvik eden duygusal tepki, şükrün bilimsel tanımı[4]. Sözü edilen, olumlu ruh halinin somut bir alışverişe dönüşmesi: Yardımlaşmanın artması, dayanışmanın gelişmesi. İyilikler için müteşekkir olmak, sosyal ilişkilere olumlu yansıyor. Farklı gruplar arasında olumlu iletişim tesis ediyor, bu iletişimi sürekli kılıyor, empatiyi kolaylaştırıyor, bütün bunların sonucu olarak karşılıklı anlayış ve bağışlama gelişiyor. Başka deyişle, bir arada yaşayan insanlar, karşılıklı serotonin ve dopamin ürettikçe, parçası oldukları topluluğa barış ve huzur hâkim oluyor. İnsanın her şeyi tek başına yapamayacağını, başkalarına ihtiyacı olduğunu ve kendi varlığının da başkaları için önemli olduğunu kabul etmesi, dengeli bir yaşam sürmesini kolaylaştırıyor.


Şükretmek bağışıklık sistemini nasıl güçlendiriyor?

Diğerleri ile arasındaki bağı kabul etmek, dengeli olduğu kadar sağlıklı bir yaşamın da anahtarı. Araştırmalara göre, stresi azaltan, rahatlatan bütün aktivitelerde[5] olduğu gibi dört gün süresince, günde 15-20 dakika şükretmek, vücudun igA isimli antikoru üretmesine neden oluyor. IgA, virüs ve bakteri gibi yabancı maddelerle savaşıyor, iltihaplı enfeksiyonların azalmasını sağlıyor. Stresin azalmasının fiziksel sağlık üzerindeki etkisini kanıtlayan çalışmalar var. Kan şekeri çok yüksek olan hastaların kan şekerinin normal seviyeye gelmesi, kronik hastalıkların sebep olduğu ağrılarda azalma, kalp nakli ameliyatı sonrası ağrı duyulmaması, vücudun organ naklini reddetmemesi sadece birkaç örnek.


Sonuç olarak, şükretmeyi doğru anlamak ve faydasını görebilmek için, spiritüel çerçevenin dışına çıkarak daha geniş bir açıdan ele almak kaçınılmaz. Şükretmek kadercilik değil farkındalık, durağanlık değil hareket, yetinmek değil iyileştirmek, tutmak değil paylaşmak, bağımlılık değil bağlılık. Bireysel, ancak ortaklaşa sosyal hayata önemli etkileri olan bir eylem. İnsan var oldukça kendisi için daha iyisini isteyecek. Bütün sahip olma çabasını açıklayan, ilkel beyninde kayıtlı duran ve kaynağı hayatta kalma kaygısı olan bu eğilim, şükür kavramı ile daima çatışma yaşayacak. Bütün mesele, insanın bu eğiliminin varlığını ve şükretme ihtiyacını kabul edip ikisi arasında bir yerde, dengede kalma formülü geliştirmesi.


ozcanperi@gmail.com



[1] http://www.dildernegi.org.tr/TR,274/turkce-sozluk-ara-bul.html ve https://sozluk.gov.tr/

[2] https://www-cairn-info.gorgone.univ-toulouse.fr/introduction-a-la-psychologie-positive--9782100705337-page-167.htm

[3] https://univ-toulouse-scholarvox-com.gorgone.univ-toulouse.fr/reader/docid/88870350/page/53

[4] https://www-cairn-info.gorgone.univ-toulouse.fr/introduction-a-la-psychologie-positive--9782100705337-page-167.htm

[5] https://www-cairn-info.gorgone.univ-toulouse.fr/les-bases-de-la-psychotherapie--9782100793501-page-235.htm


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.