Tekâmül yolunda ilerlerken aslında hayatın özeti Mevlana'nın sözlerinde saklı "Hamdım, piştim, yandım." Biz her gün hayatta bir adım daha yol alırken, bir gün daha eksiltirken ömürden, öğreniyoruz. Zaten bildiğimizi sandıklarımızın aslında pek de öyle olmadığını, bazen sanıya düştüğümüzü, bazen de bile isteye kanmayı seçtiğimizi görüyoruz. Çünkü insan en kolay kendini kandırıyor, yeter ki buna hazır olsun. Olanı kabullenmek yerine hep bir haklı çıkartma, hep bir bahane bulma çabaları ile kendini kandırıyor. Olan ise değişmiyor, açık ve net bir şekilde cevap orada duruyor aslında.


Maddi ve manevi olarak değer verilen şeyin ancak çok çabalayarak, çok çalışarak elde edileceği; karmaşık, zor olanın cazibesi ve güzelliği öğretildi. Çünkü insanoğlu karmaşayı sever. Hayatı karmaşıklaştırmayı sever. İnsanoğlu içgüdüsel olarak aklının sınırlarını zorlamayı sever. Aslında bu şekilde de olmalıdır çünkü doğanın bize bahşettiği yaşamak için kullanmamız gereken özelliğimiz işte bu sınır tanımaz aklımızdır. Aklımız bizi her geçen gün biraz daha karmaşık bir hayata sürüklerken, basit olarak tabir ettiğimiz şeylerden gün geçtikçe uzaklaşırız.


Sanıldığı aksine zor olan, karmaşık olan, elde edilmesi için çaba gösterilen, çok ama çok olan her şey değerli iken ben basit olmayı seçtim. Çünkü zor olan içgüdüsel olarak elde edilmek istenirken genellikle elde edildiğinde de değeri yitirilen büyük bir kandırmaca, yanılsamadır. Elde edilen için ise büyük bir çöküş. Ama düz, basit, sade, yalın olup, kimsenin sizi elde etmesine ihtiyacınız olmadığında zaten olduğunuz yerdesinizdir. Sizi birileri bir yere çıkartıp, oradan serbest düşüşe bırakamaz. Güç sizin elinizdedir.


Bunu fark ettiğimden beri büyük cümleleri, abartıyı, gösterişi, beklentiyi bırakarak sadeleşmek üzere ilerlemeye çalışırken bunu kendi hayatımda sahip olduğum şeyler ve kurduğum ilişkiler üzerinde deneyimlemeye başladım.


Samimiyet, açık bir iletişim ile niyeti ortaya koymak, sevgide cömert ve net olmak çizgisinde bir de en büyük stratejimi basit düşünmek üzerine kurgulamalıyım. Ol' anı, olduğu gibi görmek üzerine... Özellikle insanı en çok diğerleri ile kurduğu ilişkiler yıpratıyorken ben tercihimi basit olmaktan yana yaptım. Kolay ulaşılabilir, uyum sağlayabilen, yormayan, çözebilen, serbest bırakan bir hal ile adımlamaya koyuldum. Kontrol alanım dışında kalan bölümde zaten her şey fazlasıyla yorarken kurduğum ilişki benim sığınağım, kalem olmalı, orada dinlenmeli, keyifle sürdürülmeli, gücümü tekrar toplayarak hayata hazırlanmalıydım. Tüm benlik duygularımı bu kalenin dışında bırakarak teslim olmalıydım. Göz ardı ettiğim ise bu kalede iki kişi olduğumuzdu. Yani ben ne kadar bu niyetteysem karşımdaki de en az bu kadar niyetli olmalıydı ki alma verme dengesinde seyir edebilelim. Benim bu niyetle basit olmayı seçişim karşımdakine benim basit (!) olduğum, çaba gösterilmesine gerek olmayan, zaten tüm niyeti ile orada duran biri olduğum olarak yansıyorsa burada denge kuramıyorduk. Bu noktada da anlatmaktan vazgeçtim. Zaten en basit halimle var olmaya çalışırken, gönül maalesef hala onu hırpalayanı istiyordu işte o zaman benim orada tüm basitliğim ile hala var olma çabam değersizliğim oluyordu. Belirsizliğin içinde uğradığım saygısızlık, hissettiğim değersizlik.


Küçüklüğümüzden beri bize hep kanaat etmeyi, azla yetinmeyi, şükretmeyi öğretildi. Elimizde olandan daha fazlasını istemek doyumsuzluk, aç gözlülük ile tanımlandı. Ancak yine başucumda bir söz asılı: "Eşyanın azıyla yetinmeyi bil; ama kimsenin azıyla yetinmeyi öğrenme, öğretmelerine de izin verme." – Young Virginia



Hayat mücadelenizde sağlık, mutluluk, başarı sizinle olsun.



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.