En iyi arkadaşım Bisiklet!

“Bisiklet icat edildiği gün ilerleme durmalıydı.” demiş Elizabeth West. Katılmadan edemiyorum. İnsan aklının, evrene ve başka bir insana zarar vermeden ürettiği belki de tek araç bisiklet. Havayı kirletmek yok, cüzdanda kocaman delikler açmak yok, petrol için ölen, öldüren, sömüren ve sömürülenler yok, tembellik yok, trafik yok. Bir benzin istasyonunda olsa olsa tekerlere hava basmak için durursunuz. Benzinle tek ilişkiniz aynı benzincide karşılaştığınız arabalı dostlarla selamlaşmak olabilir, o kadar.



Hantal ve arabaya mahkum hayatlar sürüp ardından iki tekerli bir yaşama geçince anlıyor insan, bisikletin bedenimizin kabiliyetleriyle ne kadar uyumlu bir araç olduğunu. Bedeni ona uyumsuz hale getirirsek biz getiriyoruz ancak. Kaslarımızın nasıl olup da bu kadar tembelleştiğini o araba koltuklarına bir sormalı; dilleri olsa eminim çok şey anlatırlar. Bisikletin sadece bedenle değil, zihinle de uyumu aynı şekilde. “Görecelilik kuramını bisiklet sürerken düşünmüştüm” diye boşa dememiş Albert Einstein.



Sokaklarında bisikletli insanların olduğu kasaba ve şehirlerde hep daha mutlu insanlar yaşadığını düşünürüm. Çocuğunu okuldan almaya bisikletiyle giden anne, işine bisiklet sürerek giden baba, bizzat bisikletin kendisiyle mutluluğun Everest’ine çıkan çocuk… Sadece sürenler de değil, çevresinde bisikletli insanlar görenlere de yayılıyor o mutluluk, farkında olmasalar bile. Bir nevi çikolata yemek gibi. Yaşamsal değil, yaşamın kalitesiyle ilgili bir mesele. Olmadı mı ölmüyorsun, olduğundaysa daha kaliteli ve mutlu yaşıyorsun.



“Size bisiklet hakkında düşündüklerimi söyleyeyim” demiş Susan B. Anthony. “Bence kadınları özgürleştirmede, dünyada başka her şeyden daha fazla katkısı olmuştur. Bisiklet kadınlara özgürlük ve kendine güven hissi verir. İki teker üzerinde geçen bir kadın gördüğümde durup keyifle seyrederim. Özgür, kısıtlanmamış kadınlığın resmi…”



Bu aralar ben de sabahları, karşıki tepeden güneşi doğurur doğurmaz atıyorum kendimi dışarı. İki senedir yaşadığım topraklarda şimdiye kadar keşfetmemiş olduğum köşe bucak ne varsa keşfediyor, bir kıyılara bir tepelere pedal sürüyorum. Canım nereye gitmek, neyi görmek isterse. Kendi kendime kaldığım, keşfettiklerimle büyülendiğim çok kıymetli bir iki saat hediye ediyorum kendime. Ve Susan Anthony’nin sözlerini daha iyi anlıyorum her pedal sürüşümde. Özgürlüğün, bacaklarımdan başlayıp tüm vücuduma yayılan mutlu bir rüzgar olduğuna öncelikle saçlarım yemin edebilir. Birazı sağa, birazı sola, birazı yukarı doğru uçuşurken kesinlikle çok mutlular!



Bisikletin özgürlükle, hele de kadın özgürlüğüyle nasıl doğrudan bir ilişkisi olduğunu görmek için Suudi Arabistan ve Alman ortak yapımı bir film tavsiye ederim: Wadjda. Değil kadınların, kız çocuklarının bile bisiklete binmelerinin yasak olduğu bir düzende, bir oyuncakçı dükkanında görüp vurulduğu bisikleti alabilmek için kendini bile aşan bir mücadeleye girer Wadjda. Erkek çocuklarının hepsi bisiklete binerken o denemek için bile bindiğinde dünyanın azarını işitir. Zor bir ülkenin insanlık dışı koşullarıyla ilgili naif, içten, yer yer gülümseten ama bütününde acıtan bir film Wadjda.



Yazının sonunu da Tolstoy’un o çok sevdiğim cümlesi yapsın: “Bir insanın kendisini bir çocuk gibi eğlendirmesinde hiçbir sakınca yoktur.” Tolstoy 67 yaşında bisiklete binmeyi öğrenince kendine yapılan eleştirilere bu cümleyle yanıt vermiş, ne de güzel etmiş! Yaşasın dünyadaki tüm kötülüklere rağmen bizi gülümsetenler, yaşasın iki tekerler!

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir ne tatlış yazı :) <3
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.