Sevgilim babasını kaybetti...
“Merhaba Yeşim Hanım, erkek arkadaşımın babası yurtdışında vefat etti, cenazesi Türkiye’ye getirilecek. Bu acılı zamanda nasıl davranmam gerekir bana fikir verebilir misiniz?”
Yeşim Tijen’in cevabı:
Ölümün hayatımıza yakından ya da uzaktan girişi ile bazen unuttuğumuz insanlığımızı hatırlarız. Sanki ölüm bizlere ‘’insan ol, bak ölüm de var’’ der gibi olur verdiği acıyla ve biz yeniden insan oluruz. En azından bir süre daha.
Geçen kandil gününde sevdiğim birini kaybettim. Hepimiz bu dünyaya kazık çakacağız ya, gidesimiz yok, onun da gidebileceğini hiç düşünmemiştim. Sevgisi kalbimdeydi. Hasbel kader karşı karşıya geldiğimiz ortamlarda konuşuyor sonra da hayatı akışına bırakıyordum. Oysa bir zamanlar ailemize girmiş, beraber acı tatlı günleri paylaşmıştık. Ölen kişi yeğenlerimin babasıydı. Cenazeye her iki yeğenimin okul arkadaşları yeğenlerime destek olmak, acısını paylaşmak üzere hayli kalabalık olarak gelmişlerdi. Hani bazı okullarda okuyan çocukları baba parasıyla okuyan çocuklar olarak görürüz ya o gün onlar beni şaşırttı. Cenazenin olacağı günden bir gece önce evde namaz çalışmışlar meğer hepsi. Sanki sık sık böyle ortamlarda bulunan kişiler gibi davrandılar. Onlara bakmak beni o acı içinde bile umutlandırdı, duygulandırdı. Diğer taraftan cenazeden bu yana ben kendimi sorgulamaya başladım. ‘’Neden aramadın neden?’’ deyip durdum kendime. Cevabı basitti. Ölüm o kadar uzaktı ki daha çok zaman vardı. O gün hiç uzak olmadığını gördüm ve düşünmeye başladım. Kendimi teselli edecek bir şeye ihtiyacım vardı, onu da buldum. Kendi kendime dedim ki; ‘’kendisini sevdiğimi biliyordu.’’ Şimdi bu tarafından bakarak düşünmek beni bir parça rahatlatıyor. Kendimi avutuyorum. ‘’Onu sevdiğimi biliyordu.’’ Arayıp sormayarak suçlu olduğumu bilsem de tek suçlunun ben olmadığımı da biliyorum. Suçlu hayat sevgili okurlar. Hayat bizlerden daha çok suçlu. Ne acılar, ne sevinçler, ne de ölüm onun umurunda bile değil. O hızla geçip gidiyor, hızla geçerken de bizlere her şeyi unutturuyor. İnsan olduğumuzu bile...
Sevgili okurum, sevdiğiniz insanlar ölümün çaresizliğiyle boğuşurken ne yapacağınızı, nasıl davranacağınızı, ona nasıl destek olacağınızı bilememenin çaresizliğine takılırsınız. Siz de genç biri olarak ‘’nasıl davranmam gerek?’’ diyerek bana sormuşsunuz. Cenaze evine giderken, -ki eskiden ağlama evi derlerdi, acı yaşanan evlere abdest alınarak gidilir. Genellikle koyu renkli elbiseler giyinilir. Baş örtüsü alın yanınıza, dua okunduğunda gerekli olacaktır. Biz de adettir, acılı eve giderken onların o acı içinde yemek yapmakla uğraşamayacağı düşünülerek, yemek yapıp götürülür. Siz gençsiniz iki kilo börek alıp gidebilirsiniz. Ağlama evlerinde o ortamı bozacak, aykırı düşecek, gülmek, bağıra bağıra konuşmak gibi davranışlardan kaçınacaksınız. Gülünmüyor mu, ağlamakla gülmek kardeş denir. Bazen en büyük acıları yaşarken bile öyle bir şey oluyor ki acı çeken bile gülebiliyor. Bir genç kız olarak mutfağa girip, gelen misafirlere ikram adetlerimizdendir. Yardımcı olabilirsiniz. Erkek arkadaşınızın kaybettiği kişi babası olduğundan, ondan eskisi gibi ilgili davranışlar beklemeyin. En azından bir süre ona karşı anlayışlı, sabırlı olun. Onu dinleyin, konuşmasa bile yanında olun. Zaman içinde acısı ile baş etmeyi öğrenecektir. Sevgiler…
***
Çözemediğiniz sorunlarınızı rumuzunuzla yazın, Yeşim Tijen size önerilerde bulunsun. Yeşim'le Hayat Bilgisi her zaman sizin yanınızda...
İşte sorularınızı gönderebileceğiniz adres: yesimilehayatbilgisi@gmail.com
Twitter: @yesimtijen
YORUMLAR