Bilemiyorum…

Karmaşıklaştırıyoruz her şeyi, sanki hayat yeterince karmaşık değilmiş gibi. İnsanlar mutlu olmak için bir araya gelir ve şu yaptığımıza bak! Mutsuzluk, kaos, kararsızlık ve kafa karışıklığı… “Bu denli zor olmamalı ikili ilişkiler” derken farkında değiliz; aynı ailede bile karmaşıklaşabiliyor ilişkiler.


Temennilerse sadece boş söylemler gibi. Oysa minnacık bir dünyada koca beyinler taşıyoruz bedenlerimizde. Her şey açık ve netken biz bulandırıyoruz suları. Sonra toplama çabası ve toparlanma adımları.


En sancılı, en acı hatıraları bile gülümseyerek anlatmaya başladığınızda unutmaya mı başlıyorsunuz acaba? Bilemiyorum… Belki de kamuflajdır gülümsemek.


Ana sığdırıyoruz mutluluğu. Bir vapurda sırtını yaslamak diğerine, ince rüzgârı dudaklarında hissetmek pekâlâ mutluluk tasviri olabilir. Peki, mutluluk bu kadar basit anlatılabilirken mutsuzluğu da beraberinde getiren cümleler bu kadar basit mi?


Aşka, sevgiye dair ne söylenmişse hep ağrılı, hep acılı… Ve bahsedilen sevgili her daim bir kadın, bir erkek... Aksini de kabul etmiyoruz. Mecburuz ya karşı cinsi sevmeye… Anlaşamıyoruz. İşte bu kadar basit. Neyi paylaşamıyoruz o da muamma.


Düşünüp düşünüp içinden çıkamıyorum, nedir sorun? Kesin cevap veremiyorum. Fazla insanız… Sanırım tek cevap bu. Egolarımız, hırslarımız, sahiplenme arzumuz ve şehvetimizle yakıp yıkıyoruz önümüze ne gelirse. Sanki yarına kalsa ölürüz, sanki bir gün daha ötelesek aşırılığımızı yok oluruz gibi…


Ne bekliyoruz onu da bilemiyorum… Her gün sevgi mi olur? Bir arkadaşımın 5 yaşındaki yeğeni soruyormuş benzeri bir soru: “Her gün su mu içilir? Her gün yemek mi yenir? Her gün uyunur mu?” Her gün olmuyor işte. Bir gün nefret varken diğer gün sevgi birikiyor bir kenarda ve ondan sonraki gün biri baskın çıkıyor. Dengesiz bir karışım bu. Birinden ölesiye nefret ederken ertesi gün ölesiye sevebilirsiniz. Bu nedenle dengesizce arıyoruz denge bulmayı…


Olmuyor, olduramıyoruz. Çünkü henüz olanları unutturan bir hap çıkmadı. Ki çıksa ne olur onu da bilemiyorum. İnsan temelde aynıyken olanları unutsanız, bir köşeye atsanız ne değişir. Karşındaki yine aynı insanken hap içtiğinle kalırsın en basiti, yediğin güzel yemeklerin tadını boşuna unutursun falan filan. Bunlar gerçekler…


Ölür müyüz canımız istediğinde çekip gitsek ve sonra geri gelsek? Dolaşsak yeşilin tonlarını tek başımıza, yanımızda birini arzulamadan, “O olsaydı keşke” demeden yaşasak… Sanki hep o vardı…


Yoktu kalbimin kızıl saçlı bacısı… Mutluluk birine bağlı olduğu zaman mutluluk değil. Aksine mutsuzluğun başlangıcı…


Bir yazı içine ne kadar bilemiyorum varsa sığdırmak bu olsa gerek. Çünkü gerçekten zaman zaman bilemiyorum.



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.