Ne anlatırsa onu bilirsin

Babası orduda orta kademe bir subaymış, komünizm karşıtlarından olduğu için Vietnam’da kalma şansları artık yokmuş. Bir gece toplanıp bindikleri bot, çok uzun, sağ kalacaklarından emin olamadıkları bir yolculuğun ardından onları çok uzak bir yere ulaştırmış. Bottan indikten sonra bindirildikleri uçaktan inince havaalanında “Nereyi tercih edersiniz?” diye sormuşlar. Üzerlerinde şortlarla indikleri Paris çok soğukmuş. Tir tir titrerken “En sıcak yere” deyince güneye gönderilmişler. Annesiyle babasının on yıl kadar çeşitli işlerde çalışarak biriktirdikleriyle açtıkları ve teyze, yeğen, amca, kuzen, torun ailece çalıştıkları restoranı bugün o idare ediyor.


Ömrümün şu döneminde, tanıdığım insanlar arasında en ilgimi çeken bu adam. Davranışları ve sözleriyle beni en çok düşündüren kişi. İnsana dair sorularımın cevaplarını sanki ona bakarak buluyorum. İnsanın aynı anda gece ve gündüz olabildiğinin kanıtı. Ne kadar dürüstse o kadar yalancı, ne kadar ahlâklıysa o kadar terbiyesiz, merhametli olduğu kadar kalpsiz.


Bir akşam restorana yirmilerinde, esmer bir erkek giriyor. Elbiseleri biraz kirli, saçları uzundur yıkanmamış gibi. Yere bakarak bir Fanta istiyor, bir de ödünç çatal. Garsonlar veriyorlar. Birkaç saat sonra otoparkta, merdivenin altında görüyorum. Restoranın sahibinin arabasına binmek için bekliyor. O sözünü bitirirken gelen Vietnamlı açıklıyor: “Bu genç adam, gece uyuyacak bir yer arıyor. Onu şehir merkezinde götürüp bırakacağım. Orada uyuyacak daha çok yer var.” Sonra ona dönüyor: “Ne zaman yemeğe ihtiyacın olursa gel, çekinme.” Bu sözü içimi ısıtıyor. Ne asil, ne vicdanlı olduğunu düşünüyorum. Sokakta yaşayan Hintli erkekte, ailesinin kurallarını reddedip sokakta yaşadığı kendi gençliğini görmesiyle de pek ilgilenmiyorum. Sonuçta karnı aç birine karşılık beklemeden yiyecek veriyor ve bu da benim ona kafadan on puan vermeme yetiyor.


Fakat aynı Vietnamlı, çok değil bir hafta sonra, ettiği sözlerle bütün o asaletini yitiriyor. Kasaya ve al-götür siparişlere bakan, garsonlardan biri yorgunluktan bayılırsa yerine geçen ve iki oğluyla beraber restoranın altındaki küçük dairede yaşayan kuzeninin “erkek peşinde koşmaktan evde hiç yemek yapmadığını, oğullarının da kendisinin de hep restoranda yemek yediklerini” söylüyor. “Oğullarına ben bakıyorum, yoksa aç kalacaklar” diyor. Oysaki biliyor, haftada altı gün, öğle beş, akşam beş, günde on saat o restoranda çalışan kadının ne yemek yapacak vakti, ne de takati var. Üstelik çocuklardan biri de restoranın çalışanlarından.


Önceki hafta, bir evsizi karnını doyurması için istediği zaman restoranına çağıran da, yeğenlerine yedirdiği yemeğin hesabını yapan da o. Bir hafta öncenin asil, dürüst, merhametli adamı gidiyor. Yerini yalancı, terbiyesiz, kalpsiz sıfatlarını kullanmama engel olamadığım birine bırakıyor.


Kalpsizliği, çocukların yediğine laf etmesinden. Yalancılığı ve terbiyesizliği, kuzeninin aslında erkek peşinde koşmadığını bildiği halde, bu nedenden çocuklarıyla ilgilenmediğini söylemesinden. Onu ve restoranı tanımama vesile olan kuzeninin sevgilisiyle arkadaşız. Hafta sonları onu görebilmek için restorana gidiyor, masada tek kalmasın diye bazen arkadaşlarını da çağırıyor. Aşırı yoğunluk olduğunda da kalkıp onlara yardım ediyor. Vietnamlı iş sahibi, beni de diğerlerini de o masalarda oturup ona para kazandırırken tanıdı. Kuzeni sayesinde.


Herkesi olduğu kabul etmeye, insanın önce iyi yanlarına bakmaya, onları görmeye çalıştığım, herkesin hayatındaki kimselerle bir sınavdan geçtiğini artık kabul ettiğim bir dönemde şahit olduklarımın bana ne anlattığını anlamaya çalışıyorum.


Şimdilik anladığım birtakım şeyler var.

Bir insanı bir davranışına, sözüne bakarak tanıyamazsın, dolayısıyla “çok iyi” ya da “çok kötü” diyemezsin.

Birinin içindeki iyiliğe odaklanmak sağlıklı ve hayatı kolaylaştıran bir şey, ancak açıkça görünen kötü yönlerini karartamıyorsun. Zaten karartmamalısın, çünkü sağlıklı ve güvenli olan bu.

Kimse, sen dahil, çok iyi ya da çok kötü değil, ama iyi olmayı seçmek de insanın elinde.

Dinlediklerinin yarısına inanmayacaksın, çünkü biri sana ne anlatırsa onu, ne kadar anlatırsa o kadarını bilirsin.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Davranislariyla konusmalari bir birini tutmayan insanlardan uzak durmak grekiyor ..
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.