İki Çinli ve bir “ibne”

Göçün hız kesmediği bir dönem. Yıl 1934. Yer Amerika. Yabancılara karşı fikir ve davranışlar üzerine bir araştırma yapılıyor. İki aşamalı bu araştırmayı araştırmacı LaPiere bizzat yürütüyor. İlk etapta, iki Çinli arkadaşı ile birlikte 250 kafe, restoran ve otele gidiyor. Boş yerleri olup olmadığını soruyor. Sadece bir işyeri sahibi onlara hizmet vermeyi reddediyor. Altı ay sonra LaPiere, her birine birer mektup yazarak iki Çinli kabul etmeyeceklerini soruyor. 128 kuruluş cevap veriyor. Cevapların yüzde 92’si olumsuz. Varılan sonuç, bireylerin davranışları ile fikirleri arasında bir bağ olmadığı yönünde.


Araştırmayı okuyunca aklıma birkaç yıl önce şahit olduğum iki durum geldi. Bir gün oturmuş konuşuyorduk. Konu eşcinsellikten açıldı. Aramızda, bütün azınlıkların haklarını savunan bir siyasi oluşuma dahil iki kişi vardı. “Birinden bahsederken eşcinselliğe vurgu yapmanın doğru olmadığını, bunun ayrımcılığa girdiğini” söylediler. İlerleyen günlerde aynı iki kişiyle yine bir masada denk düştük. Ortak bir eşcinsel tanıdığın adı geçince biri “boş ver ibneyi, onu çağırmayalım” dedi, diğeri kahkaha attı.


Yabancısı olmadığımız bir durum aslında: söylenmesi gerekeni söylemek. Yoksa onayını almaya, parçası olmaya ihtiyaç duyduğun topluluk seni kabul etmez.


Yabancısı olmadığımız bir durum aslında: neticede hissettiğin, inandığın gibi davranmak. İki nedeni var. Bir, bir tepki verirken seni koruduğuna inandığın gerçek inançların devreye giriyor. İki, hislerini sürekli gizleyemiyorsun.


“İbne” örneği bu yüzden mükemmel. O iki kişi için, topluluğa ait olmaya devam etmek için eşcinselleri koruyan sözler sarf etmek mecburî bir hal. Ancak ikisi de eşcinselliğin “yanlış bir şey” olduğuna inanıyor, eşcinsel zannedilme riskinden ötürü onunla yan yana gelmek istemiyor. İlki, bunu yüksek sesle ilan ediyor. Öteki ise hissettiğini gizleyemiyor, yüksek sesle gülüyor.


Peki “ibne” örneğinin “iki Çinli” araştırması ile ne ilgisi var?


İşyeri sahipleri, yanlarında bir beyaz varken iki Çinliyi kabul ediyor. Aksi halde, tavırlarının ayrımcılık olarak algılanacağını ve bunun diğer müşterilerin yanında bir tartışmaya dönüşebileceğini, dolayısıyla işletmelerine zarar vereceğini düşünüyorlar muhtemelen. Ancak istemedikleri iki Çinli (ve bir beyaz) ile yüz yüze değillerken, yani işletmeleri için ortada bir risk yokken aslında nasıl hissediyorlarsa öyle davranıyor, onları işletmelerinde ağırlamak istemediklerini açıkça ifade ediyorlar.


“İbne” örneğiyle arasındaki köprü burada kuruluyor: bazen icap edeni söylediğimiz gibi, icap ettiği biçimde davranıyoruz. Bir şeyleri kaybetmeyi göze alamadığımız için gerekeni yapıyoruz, gerekeni söylüyoruz. Ve aynı sebepten, hissettiğimiz ve inandığımız gibi davranmamıza engel olamıyoruz.


Hiç karışık değil. İstediğimiz kadar “olması gerektiği gibi” olalım “beklenen tavırları” sergileyelim, neticede kendimizi gizleyemiyoruz.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Cok dogru;insan oglu oyledir.Bir yansan kendince savunucu olurken;diger yandan yanlis imaj vermemek icin dusuncesini hayat gecirmiyor maalesef
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.