İnsan ne zaman tam olur?
Her kafadan bir sesin çıktığı, herkesin sesini yükselterek kendi sözünde direttiği bir dönemdi. Ortak bir amaç için bir araya gelmiş bir grup insan, bir türlü ortak karar alamadığımız için adım atamıyorduk. Tansiyonun çok yükseldiği, nefessiz kaldığımı hissettiğim bir gün, sessizce sandalyesinde tartışmaları dinleyen arkadaşıma sordum: “Bu kadar olay karşısında sen nasıl bu kadar sakin kalabiliyorsun?” Bana bakıp tek kelime etti: “Çocuk.”
Sonrasında, çeşitli biçimlerde söylenen ama aynı kapıya çıkan şu lâfı her duyduğumda bu cevabı hatırladım: “Çocuğu olmayan insan tam değildir.” Tanıdığım, bildiğim, güvendiğim birinin o bir kelimelik cevabından olacak, çocuklu insanların sarf ettikleri bu lâf beni sinirlendirmedi.
Öfkelenmediğim gibi, üzerine zaman zaman kafa yordum. Sonra bir gün, bu halk saptamasının teknik açıdan doğru olabileceğini düşündüm. Sadece yeni bir insan yaratmaya yarayan sperm isminde bir sıvı üreten ve sadece bebek taşımaya yarayan rahim diye bir organ taşıyan insanın, bedeninin bu yeteneklerini amacına uygun kullanmamasının “eksiklik” sayılabileceğine kanaat getirdim. Kendimle çok da kesin konuşmadım ama. Neticede apandis diye neye yaradığını tam bilemediğimiz, hayvanlarda da bulunmasından yola çıkarak laboratuvarlarda birtakım varsayımlarda bulunduğumuz bir organımız daha var.
Neyse. Her ne kadar “eksik olma” ihtimalini kabul etsem de sözün huzursuz eden havası dağılmadı. Ben de bu hissi yok sayamadım. Biraz da sözün yaydığı bu huzursuz his üzerine düşündüm. Çocuksuz insanların düşünecek çok vakti oluyor, biliyor musunuz. Neyse ki bu insanlar, şu dünyada böyle bir işe yarıyorlar.
“Çocuğu olmayan insan tam değildir” veya pek sevildiği diğer şekliyle “Çocuğu olmayan insan eksiktir” lâfı epeyce sıkıntılı. İki dudağının arasından öylece çıkarıveren kimse, gerçekten kırıcı, incitici olduğunun farkında değil mi? Acaba bu lâf, istediği halde bir türlü çocuk doğuramayana nasıl tesir eder? Dört kere hamile kalıp, her defasında dördüncü ayında bebeğini düşüren bir kadın tanıyorum. Doktoru beşinci hamileliğinde ölebileceğini söyleyince, aylar süren prosedürleri geçerek bir çocuk evlât edindi. Acaba doğuramadığı süreç içinde bu lâfı duysaydı nasıl hissederdi? Bir başka erkek tanıyorum, beş yıl spermlerinin neden hareket etmediği araştırılan ve sürecin sonunda psikoterapiye başlamak zorunda kalan. Acaba bu erkek, terapiden önce çocuğu olmayanın eksik olduğunu duyduğunda nasıl hissederdi?
Çocuk yapmaya yeteneği olmayanların ruh hallerini, duygularını göz ardı eden lâfın, bu haliyle kibirli, gösterişçi ve küçültücü bir yanı da var. Yapmaya yetenekli olduğuyla gururlanma ve bu gururu aynı yeteneğe sahip olmayanları bir kalemde harcamaktan çekinmeyerek ilân etme hâli. Çocuk insanı tamlayan bir şeyse, çocuğuyla tamlandığına inanan kişi, ağzından çıkanın nereye vardığını akıl edemeyecek kadar noksan hâle gelebilir mi?
Anne, baba olmanın insanı daha sabırlı, kimilerini belki biraz daha anlayışlı kıldığı bir gerçek. Fakat daha sabırlı, belki biraz daha anlayışlı olmak insanı tam kılar mı?
Düşünecek yeni bir konu daha. Tam insan olmak ne demek? Tam insan kime denir? Tam insan nasıl davranır? İnsan nasıl, ne zaman tam olur? Sahip olduklarıyla mı, edindikleriyle mi, ödünç aldıklarıyla mı? Ya hepsini bir anda kaybederse? O zaman eksiye düşmez mi?
İnsanın tamlığını, çocuklu olmaya kırmızı kurdeleyle bağlayan konudan ayrılmadım. Tam olmak için anne ya da baba olmak yeter mi? Anne ya da baba olma şekli ne kadar önemli? Doğurmak ya da evlat edinmek tamlığa halel getirir mi? Ya çocuk sayısı? İnsan ne kadar çok çocuğu olursa o kadar tam mı olur? Bu bakış açısına göre kız, erkek çocuk oranı tamlığa nasıl etkiler?
Soru sormadan cevap bulmak zor. Yoksa insanın fikri bol oluyor, dünyası da kendi fikir tuğlalarıyla örülü doğrulardan ibaret hale geliyor. Gelgelelim hemen cevap yaratmak, yapıştırmak da pek doğru görünmüyor. Bunun yerine insanı tamlayan durumları anlamaya araç olan soruları çoğaltmak daha akla yakın sanki.
YORUMLAR