Adıyla sarhoş kendiyle kör

Behzat Ç’yi izledim ama okumadım. Dizi devam ederken fırsat olmadı. Sonrasında da okuyasım gelmedi. Elim kitapçıda gitmedi almaya, ne onu ne de aynı elin yazdığı diğer hikâyeleri.


Göğsünü şişirmiş, her an karşısındakine kafa atacak gibi konuşan adamdan rahatsız oluyordum. Davet edildiği televizyon kanalında masalar arasında dolaşıp “Penguen belgeselini yayın akışına alan arkadaş kimdi?” demesine rağmen. Başına bütün gelebilecekleri göze alan, vicdansızlığa açık muhalefetine rağmen.


Hiçbir şekilde ilişmek istemeyeceğim bir insandı. Ne söylerse söylesin, nerede söylerse söylesin, ister otursun ister ayakta dursun, sanki merdivenin en tepesine çıkmış, aşağıdakilere hitap eder gibi bir hali vardı. Her fırsatta kaldırıp kaldırıp başkalarının kafasına vurduğu bir kibri. Onun ne dediği önemliydi hep, ona söylenenler değil. Gösterişi seviyordu. Kendisine sorulan bir soruya cevap verirken, Twitter hesabında tek bir satır yazarken bile tek kişilik gösteri yapıyordu. Okullarda, resmî dairelerde zorunlu olarak yaptığı düzeltmeyi, ismini zikretmek için bir fırsat olarak kullanıyordu. Emrah Serbes, sonunda t yok.


O gün elleri kelepçeli, kollarına girmiş iki jandarmanın arasında, takım elbisesi içinde yürürken de aynı gösteriyi yaptı.


Videoyu izledikten sonra birkaç dakika durdum. Okuduklarımla gördüğümü sindirmeye ihtiyacım vardı. Cinayet hikâyeleri yazan bir yazar cinayetten tutuklanmıştı. Her Temas Bir İz Bırakır adını uygun bulduğu bir roman yazmıştı ve o önündeki arabaya çarptığı sırada kafasının temas ettiği yerde iz bıraktığını düşünmeyip kendini gizlemişti. Behzat Ç., Emrah Serbes’i karşısına alıp sorgulasa, kısa boylu tespihini çeke çeke “Niye kaçtın lan?” derdi. “Niye delikanlı gibi çıkıp ben yaptım demedin.” Ama belki de tam böyle demezdi. Çünkü Behzat Ç. de birine sıkmıştı, sonra suçu asla onu satmayacak Akbaba üstlenmişti.


Sonra Facebook ve Twitter’da habere yapılan yorumları okudum. “Katil”, “şovmen” kullanılan en hafif sıfatlardandı. İçim acıdı. Bayılalım nefret edelim, bu adam bir yazar, sanatçı. Sanatın, edebiyatın, üretimin bunca baltalandığı dönemde, genç bir yazarın üzerine, hem de düştüğü sırada çullanmak çok ayıp kaçıyor.


Herkes ne kadar masum ve ne kadar emin asla başına benzer bir şey gelmeyeceğinden, gelse de asla sonunda t olmayan adam gibi davranmayacağından. Herkes ne kadar iffetli, erdemli, dürüst, tam olması gerektiği gibi biri.


Halbuki herkes bir bu hikâyeye, bir de kendine bakmalı. Adıyla soyadıyla yarattığı “markayla” hayatta bütün yolları kendisinin bilen, frene basmaktan hazzetmeyen, tam gaz giden Behzat Ç.’nin yazarı, o gece otoyolda giderken de frene basmadı. Yolun ona tahsis edilmediğini, frene basması gerektiğini idrak ettiğinde çoktan iki kişinin ölümüne sebep olmuştu. Girdiği cezaevinde muhtemelen başka şeyler idrak etmeye devam ederken, öldürdüğü insan sayısının üçe çıktığı haberini aldı. Bu üç kişinin birer ismi vardı, hepsinin sonunda da k. Ayhan, Zeynep ve Nilgün Özçelik. Baba, kız, anne. Behzat Ç.’nin yazarı, aileden geriye kalan, o gece otomobilde bulunmayan Ahmet Mert Özçelik ile her duruşmada yüz yüze gelecek.


Biz bu hikâyeyi uzaktan Behzat Ç.’yi izler gibi izliyoruz ama bir durup kendimize bakalım. Hayat insana çok şey anlatıyor, eğer anlamak isterse.


İnsan, adıyla soyadıyla sarhoş, kendiyle kör olabilir Emrah Serbes gibi. Yazar olması şart değil, terfi etse kartvizitinde titri değişse, maaşına biraz zam alsa, morgıçla edindiği eve taşınsa, otomobil satın alsa, hatta bazen kendine yeni ayakkabı alsa yeter. İnsan, en ateşli cümlelerle savunduğu fikirlere ters bir eylemin kahramanına dönüşebilir. Hep dürüstlükten bahsedip bir suç işleyebilir ve kendini gizleyebilir, arkasından bütün öfkesini boca edip cezaevine uğurladığı o yazar gibi. İnsan, adının nasıl lekeleneceğini düşünerek suçunu onun gibi örtbas etmeye çalışabilir. İnsan en çok güldüğünü, eleştirdiğini yaşar. En çok yerden yere vurduğuna benzer.


İnsanı, televizyonda izlediği dizinin, okuduğu kitabın sevdiği yazarı, bir gece yolda seyir halindeyken canından edebilir.


Her şey insan için. Daha da diyecek bir şey yok.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.