Otomobilsiz hayat

Bütün büyük şehirler hırlıyor. Herkes rahatsız, ama suçlu hep sistem. Oysa sistemleri yaratan da değiştiren de biziz.


Hırıltı trafikten. Kaptan koltuğuna oturmaktan vazgeçmediğimiz otomobillerimizden.


Bir gün otomobille çıkmasak ne olur? Ayakkabılarımızın topukları erir, burunları kaldırıma mı vurur? Elbiselerimiz buruşur, kan ter içinde kalırız ve şık görünmez miyiz?


Çocuğu okula arabayla bırakmak, sonra direksiyonu işe kırmak, o esnada eller serbest ofisle, arkadaşlarla konuşmak, sıkışan trafikte internete girip ne var ne yok bakmak, yorucu bulduğumuz ama bir türlü de vazgeçemediğimiz alışkanlıklar. Keşke kimseler olmasa da biz basıp gitsek, bütün yollar bize kalsa.


Bizim bu arzumuzla, ilk sağanakta kaldırımla denizin birleşmesi arasında bir köprü var. Kimseyle kavga etmeden bu köprüye istediğimiz ismi verebiliriz, kendimizinkini bile.


Düşünmemeyi tercih ediyoruz ama bizim istediğimizi diğerleri de istiyor. Sonra arabalar yürüsün diye yollar yapılıyor. Yol dediğimiz, toprak üzerine dökülmüş asfalt. Asfalt arttıkça toprak yok oluyor. Fakat bu konu, asfaltın kustuğu ısıdan da söz açılınca iklim değişikliğine kadar gider. Oysa bizim günlük derdimiz şehir gürültüsü. Konuyu da dikkatimizi de dağıtmayalım.


Suçlu kim? Otomobil reklamları mı? Reklamlar bizde otomobil sahibi olma arzusu mu uyandırdı? O yüzden mi gidip otomobil satın aldık? “Bi araba lazım” dedirten ne bize? Şehrin dışına kurulan diyarlarda yaşamamız mı? O diyarlarla işlerimiz arasında toplu taşıma aracı olmaması mı? Varsa da gidiş dönüş, yolda üç-dört saat harcamamız mı? Bu konu da şehir planlamasına, belediyeciliğe ve hatta ülke ekonomisinin düzgün planlanamaması yüzünden çarpık şehirleşmeye bağlanır. Fazla açılmayalım.


Ama kendi küçük dünyamızda bazı sorular sorabiliriz kendimize. Kaç seçeneğimiz vardı da, gidip bizi otomobil kullanmaya mecbur edecek diyarlarda yaşamayı seçtik? Oralardan ev bakarken, evi satanlara metro bağlantısı niye yok dedik mi? Metro olsa gerçekten binmek ister miydik? Şehrin göbeğinde mi oturuyoruz? Yine de yolları arabamızla mı fethetmek istiyoruz? Yoksa “ayaktakımından” uzakta yaşama, altımıza çektiğimiz otomobille de bu takımla tamamen yollarımızı ayırma fikri hoşumuza mı gidiyor?


Her gün şehrin hırıltısından şikâyet ediyoruz. Ama o hırıltıyı yaratan otomobilleri bizim kullandığımızdan, o kornaları birbirimize bizim çaldığımızdan hiç bahsetmiyoruz. Çünkü küçük büyük lükslerimizden vazgeçmek istemiyoruz. Arabamıza atlayıp işe gitmek, evimize dönmek, bilmemkim hanımın çiftliğinden sipariş ettiğimiz sebzelerle salataların süslediği sofraya oturmak tek derdimiz. Bizim için en iyisini yaşamak. Ama işte herkes aynısını istiyor. Kendisi için en iyisini, en fazlasını.


Okul servisleri, iş servisleri, ticari araçlar da var, tamam. Ama kabul edelim fondaki hırıltıda bizim payımızın hatırı az değil. Arabamızla çıkmasak ne olur? Bir gün değil genel olarak. Halka karışıp mikrop mu kaparız? İşe varmamız, eve dönmemiz saatler mi alır? Arabayla çıkınca almıyor mu?


Peki diyelim sistem hakikaten bizi çok zorluyor, mecburuz otomobile. Niye otomobile mecbur edilmişler, aramızda dönüşümlü birbirimizin otomobiline binmiyoruz? Kimseyi almak istemiyor muyuz arabamıza? Kimsenin arabasına binmek istemiyor muyuz? Kendimiz rahat rahat mı gitmek istiyoruz? Kendimiz rahat rahat gidebiliyor muyuz?


Hayalimizdeki sakin hayata giden yol otomobil kullanmamaktan geçiyor. Onu kullanmayı bırakıp, onsuz bir hayat düzenlenmesini istemekten. “Ama bunlar yapmazlar ki” dememekten. Memnun olmadığımız koşulları, bize sunulanı talep etmeye talep etmeye değiştirebiliriz. Sistem bundan anlıyor. Birdenbire değil ama yavaş yavaş her şey değişir. Anlayışlar devrimle gelse bile evrimle yolculanır.


Hiçbirimiz bize sunulanı yaşamak zorunda değiliz. Kendimize küçük dünyamızda yeni şeyler sunabiliriz. Nasıl ayağımızda misafir terlikleri otururken, tepside geleni istemiyorsak almıyoruz, bize her gün sunulanı da kabul etmek zorunda değiliz. Biz kabul etmedikçe, sunan sunduğunu alır ne yaparsa yapar. Küçük dünyamızdaki seçimlerimiz dünyayı küçük fırça darbeleriyle değiştirir.


Otomobilsiz hayat bizi sakinleştirir. Sokağa karışmamızı sağlar. Bize kim olduğumuzu, kimlerden olduğumuzu hatırlatır. Her şeyi kontrol etmenin, dümende durmanın yorucu olduğunu, zaten buna gerek de olmadığını. Rahat ayakkabıların, giysilerin, giderek rahat ilişkilerin ne şahane olduğunu.


Otomobilsiz hayat, yürüme mesafesinde seçimler yapmak demek. Yakın okul, yakın iş, yakın alışveriş. Daha az istemek, daha azla yetinmek, sadeleşmek, bu yetinme sadeleşme halinden memnun olmak demek. Daha az asfalt, daha çok toprak, çiçek, gölgesinde dinlenecek ağaç demek. Günden güne iyileşmek demek.


Güzel bir şey demek.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.