Küllüğü çekerken annemin içinden çıkardığı kabukları kızarmış patatesleri hatırlıyorum, bir de onun aydınlanan yüzünü. Çok gülmediği için bunu iyi anılar hanesine kaydetmişim. En büyük fotoğraf makinesi, en büyük harddisk hafıza. Görüntüler bulanıksa da duygusal çözünürlüğü yüksek. Üzerine S harfi çakılmış döküm sobanın zorlaştıracağını düşündüğüm hayatıma neler katacağını hesap edememişim. Zaten her şeyi hesap edemiyorsun, hesap etmeden yaşaman gerektiğini de hep unutuyorsun. Sonra bir gün hayat bitiyor. Küçücük bir sobanın ateşlediği fitil hafızanın karanlıkta kalmış köşelerini aydınlatıyor. Gece çok yağmış, sabah karanlığında ilk izler seninkiler, kara gömülen adımlarını duyup seviniyorsun. Akşam oluyor. Eve girdiğinde yanakların al, burnunla ayak parmaklarının uçları yok. Soba, üzerinde mercimek çorbası, güzel yazı defterin, pencere pervazında ekmek kırıntıları, yanında sızmak üzere olan sen ve batı medeniyetinin ıskaladığı, bu yüzden hep eksik kalacağı Füruğ Ferruhzad. “uyku, mangalla ısınan yatakta gözlerime yürürdü ben çarçabuk ve korkusuzca annemin bakışlarından uzakta eski ödevlerimden hatalarımı gösteren çizgileri silerdim kar yağışı dindiğinde bahçeye çıkardım hüzünle yaseminleri kurumuş saksıların dibine ölü serçeleri gömerdim” Bir yıl daha yaşandı ve bitti. Araftasın, lanetle şükür arasında. Hayat sana bahşettiklerini ötekilere çok gördü. Her yıl biterken aynı şey. Yenisini karşılama heyecanı, kendi kendine verilen sözler, kesin planlar. Başka biri olacaksın, daha iyi, daha anlayışlı, daha huzurlu. O sevmediğin işi bırakıp yeni bir iş arayacaksın, artık o adamdan ayrılacaksın, o kadını bırakacaksın, seni seveni seveceksin, kilo vereceksin, saçının rengini değiştireceksin, hayallerinin peşinden gideceksin. Yok, olmuyor. 1 Ocak’a ayakkabısını kaybeden Külkedisi gibi uyanıyorsun. Sonra prens filan da gelmiyor. Bütün hayallerini naftalinleyip seneye saklıyorsun. Oysa insan hayallerinden şüphe etmemeli. Her istediğini hemen yapamasan da istemediklerini yapmamak elinde. Her yıl sonu bir muhasebe. Bu yıl biterken idrak ediyorsun ki hep istiyorsun, hiç memnun olmuyorsun. Hep dahası gelsin, hep dahası olsun. Gelenler, olanlar için teşekkür etmek aklına bile gelmiyor. Oysa insan teşekkür etmeyi de bilmeli. Sadece market kasalarında değil, sokakta, evde, uykudan önce, uyanınca hayatın ona verdikleri için. Bir yıl daha yaşandı ve bitti. Hayat sana verdiklerini ötekilere vermedi, senden uzak tuttuğu dertleri ötekilere bağışladı. Bir sana verdiklerine sevinmeye utanıyorsun. Araftasın, lanetle şükür arasında. Öfke kusarak yaşanmıyor, iyileştirebilmek için önce iyileşmek gerekiyor. Ne zaman sobayı yaksam, ne zaman kar yağsa, ne zaman havam kapasa aklıma Füruğ geliyor. “ellerimi bahçeye dikiyorum yeşereceğim, biliyorum, biliyorum, biliyorum ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın çukurunda yumurtlayacaklar küpeler takacağım kulaklarıma ikiz iki kirazdan ve tırnaklarımı papatya çiçeği yapraklarıyla süsleyeceğim” Şiir çevirileri: Celâl Hüsrevşahi