Vira vira
Etrafımdaki hemen herkeste yeni bir hayat arayışı var.
Kimi kitabı, oyuncağı toplayıp yollanıyor Ege’ye, kimi plan yapıyor yurt dışına. Eskiden emeklilerdeki eğilim buyken, şimdi bakıyorum özellikle çocuklu kesimde bu kıpırdanma.
Niye?
Sıkıştık çünkü kent hayatına.
Bu şimdilerde daha çok bina, daha çok hafriyat kamyonu, bitmeyen bir dönüşüm gürültüsü demek. Evlerde hücreye zerk edecek bir damla dinginlik kalmadı, her gün yeniden toza bulanmayan tek bir oyuncak rafı kalmadığı gibi.
Nefes alınamayan, saksı koyacak balkonu olmayan ultra pahalı evlerin alternatifi depremde çökme riski olan yaşlı binalarda kaderle loto oynamak ya da kentin kültürel ikliminin dışında banliyöde sürgün olmak...
Üstüne GDO’su bol, plastik gibi market sebzesi ve fahiş okul fiyatlarını ekleyince, pazar alışverişini Bodrum veya Urla’ya taşıyan hayli arkadaşım oldu, olacak.
İstanbul’da verilemeyen devlet okulu, oralarda tek seçim olduğundan ebeveyni daha iyisini yapabilirdik kahrından öldürmüyor çünkü.
Plan belli:
Bebe okula yürüyerek gidecek, güzel havada dersten sonra denize girilecek, çocuklar kumda oynarken, gamsızların tepelerinde gerim gerim sigara içtiği parklar, evlerin kendi bahçesiyle değiştirilecek.
Hamağı da astın mı ağaca, akşam yemeği bahçedeki asmanın altına.
ADSL bağlatabildiğin ve yakınında kargo ofisi olan her yer, tam teşkilatlı devlet hastanesi olan yerden öncelikli isteniyor sanki. Hayatını bir ofise tahvil etmemiş, azıcık esnek çalışabilen herkes, bu B planını hayata geçirmenin derdinde.
Her gün soluğuna yeni bir nefes ekleyen İstanbul, giden dostlar olmadan yalnızlaşıyor. Ama belki de bu yalnızlık, yarın sığınacağımız kentlerin havasını ısıtıyor.
Trafikle de olsa bu çılgın kalabalığın kentin orasında burasında ürettiği imkanlar beni hala cezbettiğinden, ilmühaberi henüz oynatmıyorum ben. Ama biliyorum: Bir gün mavi bir denizin, güneşle oynaştığı kıyısına vuracağım aniden.
YORUMLAR