Barışıklık olsun, harp olmasın

Zayıf, narin yapılı ve uzunca boylu siyahi kadın ayağa kalktı, kendisini alkışlayanları zarif bir baş hareketiyle selamladı ve köşedeki “Steinway” markalı piyanoya doğru yürüdü. Aslında bir gece önceye kadar orada Çin malı Pearl Riwer marka başka bir piyano vardı. Yetkililer, bu kadar ünlü birinin, Steinway’den başka bir piyanoyu çalmayacağını düşünerek, alelacele Çin malı piyanoyu değiştirmişlerdi.


Siyahi kadın, kırmızı bir elbise giymiş ve bu göz alıcı kıyafetini batik işlemeli bir ceketle tamamlamıştı. Her biri sonsuz uzun, siyah ve ince parmaklarını piyanonun fildişinden yapılmış siyah beyaz tuşları üzerinde gezdirdi.


Sonra usta bir sağ el-sol el akompanyesi ile çalmaya koyuldu. Biraz sonra Brahms’ın ünlü Opus 1 Piyano Sonatı’nın Adagio bölümünün ilk nağmeleri salona yayılmaya başladı. Kadın çaldıkça bir cezbeye kapılıyor, çaldıkça dışarıdaki dünyayı unutuyordu. Birazdan yine aynı bestecinin Opus 5 F minor sonatına geçecek ve daha sonra da esaslı bir “rondo-allegro non trappo” ile konseri noktalayacaktı.


Brahms’ı çok ama çok seviyordu. Ona göre Brahms planlı biriydi ve duygusallığa kaçmayan bir tutkusu vardı. Kendisi de aynı Brahms gibi duygusallıktan hoşlanmayan biriydi. Duygusal müziği sevmiyordu ve bu yüzden de romantik Liszt’i beğenmiyordu.


Oysa Brahms’ta asla bitmeyecek bir gerginlik vardı ve işte bu gerginlik duygusu kadını mestediyordu. “Dünyanın en güçlü kadını”, “Savaşçı prenses”, “Kara şahin” gibi bazılarınca “övücü” sayılabilecek takma isimlerin yanında, “Teksaslı kovboyun sadık yardımcısı” ve beyazların her dediğini yapan siyahlar için kullanılan “Jemima Teyze” gibi lakapları da olan kadın, son bölümü güzel bir “con dolcezza” yaparak, yani “tatlılıkla” çalarak konserini bitirdi.


Zaten kendi adı da müzikteki bu terimden geliyordu. Müzik öğretmeni olan ve kendisine piyano çalmayı öğreten annesi, kızına bu con dolcezza teriminden ürettiği Condoleezza adını vermişti.


İsmi “tatlılıkla çalan” anlamındaki Condoleezza ve soyadı da Rice olan kadın piyanonun başından kalktı ve kendisini abartılı bir şekilde alkışlayan “izleyicileri” selamladı. Kuala Lumpur'da düzenlenen ASEAN Bölgesel Forumu'nun kapanış gecesinde verilen bu konseri izleyen Filipinler Dışişleri Bakanı Alberto Romulo, etrafındakilere Rice'ın mükemmel bir konser piyanisti olduğunu söylüyordu.


Siyahi kadına şirin görünmek için hepsi adeta birer Brahms uzmanı kesilen seçkin izleyiciler abartılı övgülerini sürdürürken, uzaklarda bir yerde, gövdelerinde napalm bombaları bulunan jetler gecenin karanlığında ilerliyordu. Fosforlu saatler daha önceden kararlaştırılan rakamı gösterdiğinde; jetler havadan, topçu birlikleri de karadan aynı anda bomba yağdırmaya başladılar.


Adı Kana olan kasaba bir anda cehenneme döndü. Çöken binalar, vurulmuş, yaralanmış, acıdan çığlık çığlığa bağıran insanlar...


Bir de çığlık atamayanlar vardı. Çığlık atamamışlardı çünkü çocuktular ve çünkü o saatte dünyanın bütün çocukları gibi, gülşeker rüyalı uykular uyuyorlardı.


Oracıkta öldüler.


Bir yaşından yedi yaşına kadar tam 37 çocuk, yaşarken hiç yiyemedikleri pamuk helvalar kadar beyaz ve masum bir şekilde gökyüzüne doğru süzülürken, çok uzaklarda bir yerde siyahi bir kadın piyano çalıyordu. Brahms’ı seven kadın, yeni bestelediği “Ölü Çocuklar İçin Piyano Sonatı”nı çalıyordu ve bu ölüm bestesinin herhangi bir Opus numarası yoktu.


Aynı saatlerde, gökyüzüne çocuklardan çok daha önceki bir zamanda süzülmüş olan Ece Ayhan adlı sıkı bir Türk şairi, “Çuvalında yeni ölmüş bir çocuk / kanatları sığmamış” diye “kara” bir şiir yazıyordu.


26 Ocak 2005’te göreve başlayan ABD Dışişleri Bakanı Condeleeza Rice, ülkesinin hava kuvvetleri Irak’ta 37 çocuğun da öldüğü saldırıyı sürdürürken, piyanoda Brahms çalıyordu…


Şimdi gazetelerdeki o rezil, “Girdik”, “Vuruyoruz”, “Şam Yaklaştı” başlıklı sözümona haberleri okurken ve bunu alkışlayanları insanlık adına utanarak izlerken, benim de aklıma oralarda yaşayan çocuklar geliyor.


İçim acıyor.


1711 Prut Savaşı’na katılan 55 yıllık savaşçı Yeniçeri Kâtibi Hasan, savaş sırasında tuttuğu günlüklerini şöyle bitirmiş:


“Barışıklık olsun, harp olmasın”.


Kalın bir sözdür bu.


Anlayana…

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Yüreğinize sağlık...
    CEVAPLA
  • Misafir muktedirlerin savaş karnesi, hepsi kırık; insan katliamlarında bir an bile tereddüt etmediler, etmiyorlar. yüzyıl önce imparatorluklar çöküp içlerinden çıkan onlarca ulus devlet 80 yıl önce dünyanın en kanlı kavgasının mümessili oldu; ardından iki kutuplu dünyanın istikrarı adına tutulan yeni despotlar halkını gazla öldürmekten bile çekinmediler. sürdürülemez bu düzen ve yasemin satıcısının intiharı çok boyutlu nihilizmleri doğurdu. barış, bizim de içinde olduğumuz coğrafyada bu despotların temizliği üzerinde yükselecek. fy
    CEVAPLA
  • Misafir "insan dediğin nice işler görür generalim/ bilir vurmasını, öldürmesini insan dediğin/ ama bir kusurcuğu var:/ bilir düşünmesini de..." bertold breht'den
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.