Sıfır beden Safinaz’ın gizemli güzelliği
Hiçbir kadın asla çirkin değildir ve bu kadına da çirkin denilemez ama gelin görün ki, ona klasik anlamıyla “güzel” demek de pek mümkün değil. En iyisi ona “güzelliği biraz daha değişik bir kadın” demek olacak. Kadın çok zayıf, çok uzun boylu. Kolları ve bacakları da incecik. Sanki durduk yerde daha da uzuyormuş gibi görünen vücudunda en küçük bir girinti ya da çıkıntı yok.
Yüzü de öyle. Burun yerine küçük bir kabartı. Gözleri varla yok arası siyah birer boşluk. Başına iyice yapışan saçları, enseye yakın bir yerde özensiz bir topuzla güya toplanmış. Hiçbir moda akımıyla ilişkilendirilemeyecek bir kıyafeti var. Daracık bir bluz ve neredeyse göğsü hizasından başlayıp, çok aşağılara kadar uzanan silindir şeklinde bir etek giyiyor.
Tek süsü, bu eteğin bitim yerinden fırdolayı geçen soluk renkli bir biyeli şerit. Ayağındaki botlar ise çok büyük, kalın, hantal ve ağır. Bütün bu “az güzellikler” yetmiyormuş gibi, kadının sesi de dayanılacak gibi değil. Kulakları zorlayan, tren düdüğü gibi tiz bir sesi var ve üstelik bu sesini sık sık kullanıyor.
İnanmak güç ama işte bu “sıfır beden” kadın yüzünden iki erkek günün neredeyse her saatinde kıyasıya kavga ediyor. Adamlar denizci. Gür ve siyah bir sakalı olan, kollarında çıpa dövmeleri bulunandan çok daha iri. Ortalık güllük gülistanken ansızın o sonsuz ince ve uzun kadın, kulak tırmalayan bir sesle imdat çığlıkları atmaya başlıyor.
Denizcilerden ağzı pipolu ve cüssesi daha küçük olanı, siyah sakallı ve irikıyım olanına hücum ediyor. Feci bir dövüş başlıyor. Kara sakallı denizci, kolları dövmeli denizciyi iyice pataklıyor ve tam öldürücü darbeyi vuracağı sırada öteki son bir hamle yapıyor. Piposunu bir kaynak makinesi gibi çalıştırarak, cebinde bulunan ıspanak konservesini açıyor, sonra yine piposunu bu kez bir vakum aleti gibi kullanarak kutudaki bütün ıspanakları yutuveriyor ve bir anda değişmeye başlıyor.
Piposundan devasa dumanlar çıkıyor. Pazıları şişiyor ve bunların içinde harıl harıl çalışan güç santralleri, tanklar, uçak gemileri görülüyor. Gücün doruğuna ulaştığı anda da atağa kalkıyor ve koşarken iyice büyüyen yumruğuyla kara sakallı denizciye vuruyor. “Kaba Sakal” gökyüzüne doğru uçuyor.
Kazanan ise, bu kavganın çıkmasının asıl nedeni olan ama kavga sırasında hiç de taraflardan herhangi birini destekliyormuş gibi görünmeyen, dövüş sonunda hangi denizci ayakta kalırsa onunla gideceği çok belli olan zayıf kadına yaklaşıyor. “Hadi gidelim Safinaz” diyor. Kadın ip gibi ince kollarını denizcinin boynuna dolayıp burnuna kocaman bir öpücük konduruyor. Zaten varla yok arası olan gözleri bu kez mutluluktan incecik bir çizgi oluyor ve “Temel, erkeğim benim” diye bağırıyor. Film bitiyor…
Safinaz’dan, yani usta denizci Temel Reis’in hiç bitmeyen fantastik aşkı, bunca eksikliğine rağmen bu çekiciliği nereden bulduğu yıllardır tartışılan, sadece “yetersiz güzelliği” değil, aynı zamanda sevgi ilişkilerindeki çıkarcılığı, birlikte olduğu kişiye ihanet etmeye sürekli hazır bir durumda bulunması, para hırsı, hiç de yumuşak kalpli olmayışı gibi olumsuzlukları nedeniyle de durmadan eleştirilen kadından bahsediyoruz.
Önce çizgi roman, daha sonra da sinema ve televizyonun belki de “en ince beden” kahramanı olan Safinaz’ın asıl adı Olive Oyl. Zayıflığı ve inceliğiyle çizgi roman piyasasında adeta bir devrim yapan, o zamana kadar bu piyasaya hakim olan “normal beden” ya da “balıketi” sınıfındaki kahramanlardan daha çok sevilen, Olive ya da Türkçe’deki o güzelim adıyla Safinaz’ın doğum tarihi çok eski.
Safinaz 1927 yılında doğdu. Elzie Segar adlı karikatürist, gazetesindeki köşesinde “Thimble Theater” adlı bir bant yayınlıyordu ve bu bandın sürekli kahramanları bizim Safinaz Olive Oyl ile kardeşi Castor Oyl’du.
Köşeye zaman zaman geçici misafirler de geliyordu. Bizdeki adı Temel Reis olan Popeye da bunlardan biriydi ve öteki misafirlerden daha çok sevilince 1929’dan itibaren köşenin sürekli kahramanlarından biri oldu. Bir süre sonra Temel Reis ile Safinaz birbirlerine yakınlaştılar.
Safinaz. Bu incecik, kaprisli ve kararsız güzel, yepyeni bir güzellik kavramı yarattı. Gişe rekorları kıran “Amelie” filminin yıldızı Audrey Taotou, giydiği kısa çoraplar, küt burunlu kocaman botlar ve upuzun eteklerle tüm genç kızların gözdesi oluverdi.
Ünlü Moschino’nun 1995 yılında piyasaya çıkardığı “Cheap and Chic” adlı parfümü de unutmayalım. Uzmanların, “Kadınları mizah dolu bir dünyaya çağıran bu parfüm, çılgınlık, yaramazlık, eğlence ve aşkın parfümü, alabildiğine asık yüzlü ve ciddi yaşama neşeli bir dokunuş” diye tanımladıklar “CC”nin, kendisine ya da resimlerine bir bakın lütfen.
Kırmızı silindir etekli, incecik, upuzun, çizgi gözlü, koca ayakkabılı ve “turşu burunlu” bir kadın şeklinde tasarlanan bu şişe kimi anlatıyor dersiniz?
Ah Safinaz…
YORUMLAR