Sosyo-Siber Devlet Hareketleri
Bundan 20 yıl önceki casus filmlerini kırklı yaşlarda olanlarımız çok iyi bilirler… Ne de heyecanla seyrederdik birbirinden güzel kadınların ve birbirinden yakışıklı erkeklerin, şirketlerin ve devletlerin stratejik noktalarındaki kişiler ile ilgili detaylı araştırmalar yapmalarını, o kişilere yaklaşmak ve tanışmak için binbir kılığa girmelerini, kişileri kaçırarak bilgileri zorla söyletmelerini, kaçırılanların izlerinin sürülmesini, askeri ve polisiye operasyonlar ile bu kişilerin kurtarılmasını...
Bazı filmlerde de kadın barda oturan adamın yanına yaklaşır, bayılmış gibi yapar ve hop erkeğin kucağına… Bu arada da yakınlarda bekleyen bir fotoğrafçı hemen makinesinin düğmesine basardı.
Hatırlıyor musunuz, Kara Şimşek dizisinde tahminlerde bulunan ve akıl yürütebilen (bazen de “Maykıl” ile gereksiz insani tartışmalara giren :)) Kit’i, Görevimiz Tehlike dizisinde kaçıracakları ve yerlerine geçecekleri insanların yarı plastik maskelerini incecik hazırlayıp yüzlerine yapıştıran ajanları? Nasıl da hayran hayran izlerdik...
Artık bu filmlerden, eskisi kadar sık olmasa da, dehşet akıl oyunları ile ama 20 yıldan çok kısa bir süre sonra gülerek seyredebileceğimiz senaryolar yazılarak çekiliyor. Bunlar da eskisi kadar rağbet görmüyor ve izleyici çekemiyorlar zaten.
Neden mi?
Çünkü hayal edecek çok fazla bir şey kalmadı…
Ne kadar güzel bir cümle oldu değil mi? Aslında evet, hayal edecek çok fazla bir şey kalmadı… Hayal etsek de bu hayallerden keyif alamıyoruz. Çünkü artık hepimiz, sosyo-dijital bir dünyada zaten hayallerimizi yaşıyoruz. Egomuz, bedenimize ve aklımıza 3 beden büyük artık.
1. ve 2. Dünya Savaşı dönemlerine gidelim. Tarih hafızalarını zorlayanlar hatırlayacaklardır. Ne kadar ince çıkar ilişkilerinden oluşan, ne kadar uzun savaş “hazırlık” ve devlet “yönlendirme” politikaları ile milyonlarca insan ölmüştür. Devletlerin bu savaşlara dahil edilmesi için belki bir devlet görevlisine suikast düzenlenmiş, belki de stratejik bir nokta bombalanmıştır. Daha detaylı cümleler kurabilir ve bu devletleri adlarıyla da yazıya dahil edebiliriz ama konu geçmişte olanlar ve devletler değil… Günümüz ve bundan sonra olacaklar.
Şu casus konusuna döneyim… “Doyamadım” o bölüme…
Birkaç 10 yıl öncesinde, devletler diğer devletlerin sistemlerine casuslar yerleştirebilmek ya da o devletlerden casus “edinebilmek” için ne entrikaların peşinden koşarlarmış… Neler neler…
Günümüzde casuslara eskisi kadar gerek kalmadı, belge ve bilgi sızdırmak artık basit bir dijital saldırı gurubu için çocuk oyuncağı. Ne kadar gelişmiş yazılımlara ve güvenlik sistemlerine sahip olursanız olun, bunu önlemek de pek mümkün değil.
Buna engel olmanın en etkili belki de tek yolu, bu bilgilerin internet ile iletişimini kesmek ya da tamamen devletlerin kendi üretimleri yazılım ve cihazlarla bu işlemleri yapması (ve tabii internetten bu cihaz ve yazılımları uzak tutarak).
Neden “diğer devletlerden uzak tutarak” diyorum? Bugün üst düzey bir devlet görevlisine falanca bir ülkeden süper lüks zırhlı bir makam aracı satın alınıyor. Belki de siyasi olarak sizinle birkaç ay içerisinde düşman olacak bir ülkenin ürettiği araca biniyorsunuz. Araçta büyük bir sorun oluştuğunda, kendi ülkenizin mühendisleri, bu “üstün” teknolojiye müdahale edip gerekli onarımı yapamıyorlar bile. Peki, hala o devlet görevlisinin güvende olduğunu düşünüyor musunuz!
Çoğu zaman ulusal güvenliklerde de benzer güvenlik sorunları söz konusu.
Savaş uçağı satın alan bir ülke düşünün… Uçağı üreten ve satan ülkenin, “gerektiği” zaman bu uçağı imha edecek bir sistem içerisinde uçağa yazılımlar yüklemediğini söyleyebilir misiniz?
Artık savaşların bir kısmı her ne kadar cephede gerçekleşse de devletler asıl “muharebe”lerini ekonomi piyasalarında ve siber güvenliklerinde veriyorlar.
2008 yılında Amerika’da sosyal aktivistler için toplantılar ve organizasyonlar düzenlenmeye başlandı ve hala düzenleniyor. Her devlet birbirinden zeki öğrencilerini, “ödül” olarak bu ve benzeri organizasyonlara gönderiyor. Çoğu zaman da öğrenci, başarısını karşı tarafa belgeleyerek, aldığı burs ile bu “eğitim”lere hak kazanıyor.
Bugün dikkat edin, Türkiye’deki çoğu başarılı iş modeli, Amerika’da bulunmuş, çoğu zaman eğitimlerinin bir bölümünü Amerika’da almış iş insanları tarafından başarıya taşınmıştır. Bu iş modellerinin çoğu da henüz ülkemiz insanlarının farkında olmadıkları ama Amerika’da uygulanan iş modelleridir. Bu modeller, ülkemizin sosyokültürel ve sosyoekonomik yapısına entegre edilmişlerdir. Bu işler o kadar başarıya ulaşmıştır ki, artık biz de ister istemez modelin uyarlanmış olduğu devletin alışkanlıklarına sahip olmuş ve benzer şeylerden keyif almaya başlamışızdır.
Diyeceksiniz ki, “bu yazıda nerede sosyo-siber devlet hareketleri?”
1998 yılında New York City’de gerçekleştirilen "Alliance of Youth Movements" yani “Genç Hareketler İttifakı” adlı zirvenin ardından, ABD "movements.org" adı altında dünyanın çeşitli bölgelerinden dijital aktivistleri bir araya getirildi. Amerika Dışişleri Bakanlığı’nın “desteklediği!” bu “birliğin” amacı dünyanın her neresinde olursa olsun, baskıcı rejimlere karşı hareket edenlere dijital platformlarda ve sosyal medyada destek vermekti.
movements.org’da, dijital aktivist olmak için kullanılması gereken akıllı telefon uygulamalarından tutun da, aktivistlerin örgütlenmeleri esnasında karşılaşacakları teknolojik sorunlarla baş etmelerine kadar bilgiler verilerek tam bir sosyal medya “asker”i yetiştiriliyor. Sitenin en popüler ve sık güncellenen konusu ise Kuzey Afrika’daki ayaklanmaların yani Arap Baharı’nın paylaşımları.
Artık “gelişmiş” devletlerin günümüz modern siber-ajanları ve siber-provakatörleri, bu yazılım ve sistemlerin içerisinde kendilerini gizleyip diğer devletlere sızıyorlar. Bu sayede halkları diledikleri gibi yönlendiriyorlar. Gerçek dünyada bir çalıyı bile tutuşturamayacak sanal bir kıvılcım ile bir ülkeyi yangın yerine çevirebiliyorlar.
Peki, bundan korunmanın yolu nedir?
Yazılımları mı yasaklamak, yoksa interneti mi? Tabii ki değil. Bunun bilincinde olan bir devlet siber-savunma planlanması hazırlamak, bazı anahtar kelimeler ile müdahalesi mümkün olmayan sosyal medya yazılımlarını incelemek ve yoğun veri hareketleri olan kelimelerde ilgili kullanıcılara doğrudan müdahale etmek.
Diyeceksiniz ki “özgürlük ne oldu ya da kişisel bilgi gizliliği?”
Özgürlük, başka insanların özgürlüklerine zarar vermediği zaman özgürlüktür…
Parmaklarımızın ucundan çıkanlara dikkat etmemiz dileğim ile…
Sevgiyle kalın…
YORUMLAR