Rabbim ‘İkea Brooklyn’ dedi...

Memlekette pazara çıktığım anda, ‘Aaa domatesi çok pahalı veriyosun Kambızhan efendi, şunu biraz in’ gibi bir dil avantajına sahiptim. Burada kime ne anlatacağım? Şöyle bir formülüm var: Markette en huysuz ve en tombişi takip ediyorum. Huysuz ucuzu buluyor, tombiş en lezzetlisini. Ama işte yataktı, yorgandı, onlar için İkea şart. ‘Evi dişi kuş yapar’ı da ilk kim dediyse, ona yazıklar olsun.

İki hafta işin psikolojik hazırlığı sürüyor. Kandil süreci gibi. Ufak brifingler veriyorum. ‘Aaa, sen Selçuk İnan’ın fotoğrafını gördün mü ya ikea?’ gibi bilinçaltını futbolla etkileme yöntemini kullanıyorum. Harika bir cumartesi sabahı, tam İkea’da rezil etmelik. Elimde listem: Bidik yastık, bidik örtü (koltuk), tava (çizgili), peçete (bidik, renkli), su bardağı, alttan fermuarlı kutu. Şifreli. İkea’nın sahibine ver çözemez. En fazla ürün geliştirme departmanından ‘What is this İKEABİDİK?’ diye rapor ister. Keza benim de hayatı neden (bidik) parantezine aldığım belli değil. Evde efil efil İkea sevimsizliği esiyor. ‘Bir tek benim için gitmiyoruz yanee’ci kızlardan olsaydım iyiydi de. Rujumu sürerken içeri en tatlı sesimle sesleniyorum: ‘Ya bir şey değil, ben baktım. Metroda F, yedi durak mı ne? (Tamamen atıyorum, belki de 17) İndiğimiz istasyondan da servis varmış hem.’ ‘Ne? Servis mi? Uzak yani?’ ‘Tek trenle ordayız ya rahat ol o iş bende!’ ‘Hem ben nerden bileyim, sanırsın aykeya buruklin’in kurdelesini ben kestim vali Bloomberg’le’ demiyorum; rujum bozulmasın diye kısa cümleler kuruyorum. Ruj işi de bende.

Metroya biniyoruz ve bindiğimiz anda anons geliyor. ‘Dear passengers’ Burada anonslar en büyük kabusum. Sevgili yolculara kadar tamam, sonrasını yolcularla yaptığımız grup çalışmasıyla anlıyoruz. Metro F rotasında değil de A rotasında gidecekmiş. Üstüme çevrilmiş gözler yüzünden ayağa kalkıp, yavaştan başlayıp hızlanarak alkışlamak istiyorum: ‘Bravvo Niyork metrosu, bravvo sana beyendin mi yaptığını?’ Çok fazla amerikan dizisi seyrettiğim için, rota değişikliği bütün fobilerimi tetikliyor. Senaryoma göre: Metronun içinde havasız kalıp o kadar insan ölüyoruz. Sonra ben tabuta konuluyorum. THY uçağına naklediliyorum. Tabutum bayrağa sarılmış. Niye bayrak ben de bilmiyorum. Hata olmasın diye bayrağı kaldırıp Galatasaray formamı koyuyorum tabutuma. ‘Şimdi hızlanır’ diyorum da, karanlıkta duruyoruz. Metrodan raylara atlayıp ‘aykeya’ya gidiyoyduk biz amcacım, payamız da vaydı’ diye koşsam? Gerginliği savurmak için ‘Belki de terörist bir saldırı düzenlendi’ diyorum. ‘Saçmalama lütfen’ diyor.

Nihayet varıyoruz. Vallahi evimizdeyiz sanki. Her şey aynı. ‘Ayh accık şurda soluklanayım’ diyen kaynana, damadın her kararına karışan, röflesi gelmiş kız anası, herkesten çok fikir beyan eden görümce, herkes burda. İspanyol çift yatağa uzanmış rahat mı diye yuvarlanıyor, İtalyanlar mutfakta, Alman kadın dolapları ölçüyor. Ve fonda o çocuk. 3-7 yaş bandında üretilmiş. Burdakiler gözyaşı dökmeyen, küçük dilini titreterek bağıran model. İKEADEVSEVİMSİZCOCCUG İşte kurumsallık bu. Hayır, asla neşemi kaybetmeyeceğim. Kayahan’ın şirin hanımı Sayın İpek Acar gibi gülümsüyorum, bizimki kafasını çeviriyor. ‘Hallah halllah’ diye başlasam rujum bozulacak. Zaten sıkıntı var. Ben internetten ürünlere bakıp bakıp geçmişim, efendim o kataloğu ben uyurken detaylı incelemiş. Ne almamız gerektiğini gayet net biliyormuş. Lanet olsun aykeya. (a’nın üstünde top var, isveççe) Listemden hiçbir hedefimi başaramadığım gibi acıktım da. ‘Ben sana acıkırsın demiştim’ diyor. Kararım kesin: İkea’nın olmadığı bir yerde yaşamak istiyorum. Anladık, evimizin her şeyisin köfteye kadar yoğurmuşsun da huzur işini atlamışsın. Ya da bu benim geçirdiğim şahsi krizi fırsata çeviriyorum, alın size yeni ürün: İKEADAKAVGA ya da isveççe gibi YUMRUGTEGME.

Aman tamam ya. Eksik kalsın bidik yastığı da, mumu da. Hayriyeyanım gibi, ‘Ağzımızın tadı bozulmasın da!’ Aldıklarımızla kapıdayız. Taşıma servisinden Sudanlı Ahmed eşyaları yerleştirirken, ‘Nerdensiniz gençler?’ diyor. ‘İstanbul’ diyoruz. ‘Vay, Alemdaaa, Polet Alemdaa?’ Sizin arkadaş Polat?’ Ben ‘no’ diyorum, ‘ne münase-beth!’ Yanımdaki iyi insan ya, Ahmed’i üzmemek için ‘Ama we know Polat’ diyor. Ahmed aynadan bakıp, ‘Polat maameeen’ deyip sırıtıyor. Şimdi Sudan’la diplomatik kriz yaratamayacağım. ‘Yes yes’ diyorum, ‘your man, sen çaldır kapat Polat’ı arar o seni cepten.’ Bu konuyu kapatalım Ahmed, zaten rujum da gitti.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.